Paradigma, kısaca herhangi bir alanda yerleşik yazılı ve yazılı olmayan tüm kurallara ve uygulamalar bütününe verilen bir isimdir. Paradigma bir başka deyişle bir modelin, bir bakış açısının, kavrayış ve anlayışın adıdır. Farklı ideolojilere sahip olup, ayni paradigma içinde bulunmak, olasıdır ve hatta kendiliğinden gelişen sol gruplarda, zaten böyledir. Ciddi bir felsefik ve teorik zorlanma olmadan, bir paradigmanın içinde yaşayıp da onun değerlerini reddetmeniz mümkün değildir.
Hiç bir paradigma, ne başından beri vardır, ne de sonsuza kadar yaşar.
Bizde olan da bu! Paradigmanın, ölmesi…
Her tarihsel dönem, insanların zihniyetinde yazılı ve yazılı olmayan kuralları ile bir düşünce biçimi geliştirir. İnsanlar, o düşünce doğrultusunda davranışlarına ortak bir eksen bina ederler ve o şekilde davranırlar. Sonra gün gelir, yaşamın dinamiği, ekonomi, siyaset, uluslar arası bir büyük bunalım v.b. değişen koşullar, yaşamın koşullarını başkalaştırır. Oysa eski koşullara göre şekillenmiş insan zihninde, paradigma bir süre daha yaşamaya devam eder. Çünkü tecrübe ile oluşturulmuştur, doğruluğundan hiç şüphe duyulmamaktadır ve ortalama insanın güvenlik ihtiyacının cevabıdır. Onun için ölse de günü de geçse, insanlar eski paradigmaya inanıp, ona göre davranmaya, bir süre daha devam ederler. Ta ki yeni yaşamın gerçeği, balyoz gibi tepelerine insin. Zira, insanlar uzun yıllar içinde oluşturdukları düşünce biçimlerinden başkasını bilmezler. Yeni bir paradigma geliştirmek için, yeni koşullarda henüz yeterince uzun bir süre yaşamamışlardır. Yıllar içinde oluşturdukları düşünce biçiminin “artık” yanlış olduğunu fark edince, kendilerini güvenlik içinde hissetmezler, gelecek kaygısından paniğe düşerler.
Bizde olan da bu paradigmanın, artık ölmesi…
Aslında bizim egemen paradigmamızın ölümü, ta bankalar krizinde başladı.
Neydi 1974’ten sonra oluşturulan ve 2002’ye kadar devam eden düşünce biçimi? “Ver yeyim, ört uyuyayım”! Artık “vermesi icap eden” vermek istemiyordu… Kopuş noktası budur! “Nasılsa verir” zannedilen, vermiyordu… İstese de veremiyordu… O zaman da bu “ver yeyim, ört uyuyayım” düzeni de otuz yıl içerisinde meydana getirdiği düşünce ve kurallar sistemi ne derse desin, batardı, battı…
“Onlar almayı becermez, bunlar bilir gandırsın da alsın!” zannetmek, aslında insan ruhuna çok uygundu çünkü yukarıda dediğimiz gibi, uzun yıllar ve tecrübe ile oluşturulan bir düşünce biçimi, kendinden başkasını bilmez; bilse zaten kendisi olmaktan çıkar, yeni koşulları deneyip, yenisi oluşana kadar da varlığını sürdürür. Yoksa, kendini güvende hissedemediği için, çıldırır…
Sağ paradigmamız öldü… Ya sol?
Sınıflı toplumda, egemen olan bir paradigmaya paralel olarak, bir de Alternatif Paradigma bulunur. O toplum düzenine karşı olanların, kendi alt paradigmaları! Kendi “karşıtlıkları” nın onlarda yarattığı bir düşünce ve davranışlar bütünü.
Bizim“alternatif” paradigmamız da Kemal Tahir’in Mayk Hammer’e söylettiği gibi, “cızlamı çekmiştir”! Çünkü 1970’lerden neşet alarak gelişen bu davranışlar bütünü, bir siyasi program olarak doruğa çıkmış, ama gerçeklikler duvarına vururken, kendi inançları ile gerçek arasındaki dengeyi kurup, mevcut “gerçek”i, kendi “gerçek”ine doğru evrimleştirecek ne birikimi ne de yeteneği olmadığı kuşkusunu yaratmıştır. Çünkü, 1970’lerin egemen “gerçek”i ile, 2000’lerin egemen “gerçek”i farklıdır. Sol muhayyilenin kendi “gerçek”i ise 1970’lerde kalmıştır.
“Sol” olabilmek için egemen paradigmanın karşıtı olmaya gerek yoktu ki! “Çözüm” talep ediyor olmakla “sol” olmak ayni şeydi. İşte bundan dolayı, geniş kesimlerde soldan beklenen şey, toplumu dönüştürmek değil, “çözümü” gerçekleştirmekti. Toplum sol iki def bu görevi verdi, sol da iki defasında da yapamadı. “Çünkü”sü, ayrı mesele…
Ortalama insan, düşüncelerini yaşadığı deneyimlerle kendi tecrübesinden üretir. Oysa sol hareketler, ilericilik iddialarına uygun olarak, kendi konumlarının üstüne çıkıp, durumu kuşbakışı irdeleyip, dünya bilgi birikiminin süzgecinden geçirdiği yerel koşulları yorumlayarak, her gün yeni düşünceler, politikalar, ideoloji üretemezse, bunu her gün yeniden yapamazsa, zaten sol olmaktan çıkar, başka bir şey olur. Sol da paradigmasını, 1970’lerde oluşturduğu için, şimdi hem dünyanın, hem Türkiye’nin, hem de adamızın “başkalaşmış” koşullarında, “yabancılaşıyor”!
Yeni sağ paradigmayı, orta sınıflar bu oluşmakta olan yeni koşullar içinde deneyip yanılma yoluyla oluşturacaklardır. Hayatın içinde…
Yeni sol paradigma ise yaratılmaya muhtaçtır, çünkü yaşadığımız düzen sol bir yaşam biçimi değildir ki kendiliğinden oluşsun! Sağ bir paradigma ile de solcu olunamıyor… Gördük…
“Sol olmak, teori üretmek ve yeniden üretmektir”! Her gün…

QOSHE - Paradigma öldü - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Paradigma öldü

8 30
27.01.2024

Paradigma, kısaca herhangi bir alanda yerleşik yazılı ve yazılı olmayan tüm kurallara ve uygulamalar bütününe verilen bir isimdir. Paradigma bir başka deyişle bir modelin, bir bakış açısının, kavrayış ve anlayışın adıdır. Farklı ideolojilere sahip olup, ayni paradigma içinde bulunmak, olasıdır ve hatta kendiliğinden gelişen sol gruplarda, zaten böyledir. Ciddi bir felsefik ve teorik zorlanma olmadan, bir paradigmanın içinde yaşayıp da onun değerlerini reddetmeniz mümkün değildir.
Hiç bir paradigma, ne başından beri vardır, ne de sonsuza kadar yaşar.
Bizde olan da bu! Paradigmanın, ölmesi…
Her tarihsel dönem, insanların zihniyetinde yazılı ve yazılı olmayan kuralları ile bir düşünce biçimi geliştirir. İnsanlar, o düşünce doğrultusunda davranışlarına ortak bir eksen bina ederler ve o şekilde davranırlar. Sonra gün gelir, yaşamın dinamiği, ekonomi, siyaset, uluslar arası bir büyük bunalım v.b. değişen koşullar, yaşamın koşullarını başkalaştırır. Oysa eski koşullara göre şekillenmiş insan zihninde, paradigma bir süre daha yaşamaya devam eder. Çünkü tecrübe ile oluşturulmuştur, doğruluğundan hiç şüphe duyulmamaktadır ve ortalama insanın güvenlik ihtiyacının cevabıdır. Onun için ölse de günü de geçse, insanlar eski paradigmaya inanıp, ona göre davranmaya, bir süre daha devam ederler. Ta ki yeni yaşamın gerçeği, balyoz gibi tepelerine insin. Zira, insanlar uzun yıllar içinde oluşturdukları düşünce biçimlerinden başkasını bilmezler. Yeni bir paradigma geliştirmek için, yeni koşullarda henüz yeterince uzun bir süre yaşamamışlardır. Yıllar içinde oluşturdukları düşünce biçiminin........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play