Çağın en büyük birkaç tarihçisinden biri olan E.H.Carr, ünlü “Tarih Nedir?” isimli kitabının bir yerinde, “Tarihçinin objektifliği, kendinin objektif olmadığını bilmesinden ve kendinin toplumsal konumu ile kişiliğini aşabilmesinden gelir” der… Yani olaylara, kendini belirleyen koşulların dışından bakabilmesinden.
Buna göre büyük adam olabilmenin koşulu da sizi belirleyen koşulların dışına çıkıp; geleceği belirleyecek koşulları, anlayıp oluşturabilmektir. Yoksa “kör kör parmağım gözüne” diye bir iddia ile bir ömür harcayan sıradan kurşun asker her partinin kapısında sürüyle var!
Napolyon Bonapart, Korsikalı bir İtalyan ailenin oğlu idi ama kendi koşullarını aşması, onu tarihin ve Fransa’nın en büyük generali olmanın yanında, en büyük Fransız da yaptı! Oysa Fransızcası bozukmuş! İtalyan gibi konuşuyor! Adam aslında İtalyan, ama en büyük Fransız! Buyurun…
Winston Churchill’in annesi, bir Amerikalı idi! İngilizler adına, Almanlarla tarihin en büyük savaşını yaptı!
General De Gaulle, ülkesine tarihinin en ağır yenilgisini yaşatan Almanlara karşı, o güne kadar görülmüş en dirençli karşı koymayı örgütledi, Kuzey Afrika’da sürgünde bir ordu kurdu ve gelip Paris’i kurtardı! Bununla yetinmedi, bir de kalkıp ülkesinin sömürgeleri Viet-Nam ve Cezayir’i de asıl sahiplerine terk etti! O günlerde ona suikast düzenleyenlerin çocukları, şimdi hatırası önünde saygıyla eğiliyorlar… Neden? Çünkü bunlar kendilerini belirleyen koşullara teslim olup; hırslarına, inatlarına ve iddialarına teslim olmak yerine; ülkelerinin ve halklarının gelecekte yararlanacağı koşulları görüp; onları hazırlayan insanlardırlar…
Mustafa Kemal, sınırın Meriç Nehri olmasına kimse itiraz etmezken, nehrin beri yakasında kalan, nüfusu Türk ve üstelik İstanbul-Edirne demiryolunun da içinden geçtiği Dedeağaç’ı Yunanlılar’a bıraktı! Neden? “Bir kasaba yüzünden, hem Yunanistan, hem de Bulgaristan ile sonsuza kadar sürecek sorunlar yaşayamam!” demişti… Geçmişe değil geleceğe bakmayı bilen bir büyük adam!
Sıradan insanın, geleceği olmadığı için geçmişi yaşamasını anlarım! Anlayış, sempati ve sevecenlikle karşılarım. Ama sıradan insanın!
Sıradan insanın, dünyanın gelişmesini anlayamamasını, modası geçmiş teoriler, yüzyıl geride kalmış ideolojiler, beş yüz yıl önce aşılmış zihniyetlerle zamanını boşa geçirmesine, hoş gürü ile bakamam ama hor da görmem!
Sıradan insanın, obsesyonunu politika olarak sunma iddiası da olabilir, kendisine hatasını her söyleyeni düşman ilân etme lüksü de… Sıradan insanın, kendisine sunulan iki seçenekten birini reddedip, öteki ile ilgili tutarsız iddialar ileri sürme hakkı da elbette ki vardır!
Ama “Büyük adam”, geçmişi mesel gibi anlatan adam değil; geleceği kuran adamdır! Sıradan insanlar ile büyük adamlar arasındaki fark da budur:
Kendini belirleyen koşulları aşabilen; kendi hırsları, korkuları, iddiaları, inatları ile toplumun gelecekteki çıkarları arasında kaldığında, ikincileri tercih edebilen adamlar, tarihe büyük adam olarak geçmişlerdir!
Mustafa Kemal, Selânik’te Beyaz Kule’nin dibinde bir bira içmek için neler vermezdi, kim bilir?! Ama Selânik sevgisi gözünü kör etmedi! İşte onun için de büyük adam!
Sıradan insanların, herhangi bir sorunu çözebildiği görülmemiştir. Zira sorun biterse, varlık nedeni ortadan kalkar.. Büyük adamlarsa, sorunlara rağmen vardırlar! Onun için sorunu aşma yeteneğindedirler…
Kim geçmişte kendini belirleyen koşullara teslim olmuş; kim geleceği kurma yeteneğinde?
Kararı siz verin.

QOSHE - Sıradan insan - Nazım Beratlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sıradan insan

4 1
27.12.2023

Çağın en büyük birkaç tarihçisinden biri olan E.H.Carr, ünlü “Tarih Nedir?” isimli kitabının bir yerinde, “Tarihçinin objektifliği, kendinin objektif olmadığını bilmesinden ve kendinin toplumsal konumu ile kişiliğini aşabilmesinden gelir” der… Yani olaylara, kendini belirleyen koşulların dışından bakabilmesinden.
Buna göre büyük adam olabilmenin koşulu da sizi belirleyen koşulların dışına çıkıp; geleceği belirleyecek koşulları, anlayıp oluşturabilmektir. Yoksa “kör kör parmağım gözüne” diye bir iddia ile bir ömür harcayan sıradan kurşun asker her partinin kapısında sürüyle var!
Napolyon Bonapart, Korsikalı bir İtalyan ailenin oğlu idi ama kendi koşullarını aşması, onu tarihin ve Fransa’nın en büyük generali olmanın yanında, en büyük Fransız da yaptı! Oysa Fransızcası bozukmuş! İtalyan gibi konuşuyor! Adam aslında İtalyan, ama en büyük Fransız! Buyurun…
Winston Churchill’in annesi, bir Amerikalı idi! İngilizler adına, Almanlarla tarihin en büyük savaşını yaptı!
General De Gaulle, ülkesine tarihinin en ağır yenilgisini yaşatan Almanlara karşı, o güne kadar görülmüş en dirençli karşı koymayı örgütledi, Kuzey Afrika’da........

© Kıbrıs Gazetesi


Get it on Google Play