Acılar, yeniden canlandı.

Hiç sönmeyecek ateş daha da alevlendi.

Aylardır içten içe yaşanan, dışa vurumu kolay olmayan, yürek yangınları, etrafa saçıldı.

Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlayan, asrın adalet arayışı, İSİAS otel davası, mahkeme koridorlarının bir daha göremeyeceği sahnelere tanık oldu.

İlk gün sanıklar, ikinci gün ilgili binanın yıkılmasıyla hayatını kaybeden insanların yakınları.

Üçüncü gün ise tanıklar dinlendi.

Tüyler ürperten konuşmalar oldu.

Bir tarafta pişkinlik, bir tarafta tarifsiz acıların dile gelmesi ve adalet çağrısı.

Yürekler dağlandı, vicdanlar parçalandı, boğazlar düğümlendi.

O kara gece, o kâbus dolu saatler bir kez daha yaşandı.

İnsan olan, kalbi, duygusu, hissi, vicdanı olan herkes, eğilip büküldü, ezim ezim oldu.

Elbette deprem bir doğa olayı.

Ancak “deprem değil, bina öldürür” söylemi de bir başka gerçek.

İSİAS ile ilgili bilimsel raporlar ortada.

Ve mahkeme tüm tarafları, savunmaları dinlerken, yasaları göz önünde tutarken, bilimsel raporları da öncelikli olarak dikkate alacaktır, almalıdır.

Suçluların, yaptıklarını, hatalarını, suçlarını kabul etmesini kimse beklemez, beklenmiyordu zaten.

Ama bu kadar yalan, pişkin ve sorumluluktan kaçma çabasını da kimse beklemiyordu.

Bu kadar kolaya, hafife almak, basite indirgemek, acıların katlanarak artmasına sebep oldu.

Belli ki yargı sürecini beklerken iyi hazırlanılmış, yalanlara, kimin nasıl konuşacağına iyi çalışılmış.

Sanki böyle bir otel yok, hiç olmadı, kimsenin haberi yok, kimseye ait değil, gökten zembille inmiş.

Kim yaptı, nasıl yaptı, bilen yok, kendi başına ortaya çıktı, kendi başına yerle bir oldu.

Tüm ilgililer, aynı noktaya çıkmaya odaklı savunmalar yaptı.

Bu dava emsal bir dava, bu dava hayatını kaybeden, geride gözü yaşlı kalan binlerce insanın sesi olacak dava.

İsias Otel davası duruşmasında ifade veren sanıklardan otel sahibi Ahmet Bozkurt’un açıklamaları tepki çekti;

“Kolon kesilmesi söz konusu değil. Depremin şiddetinin yüksek oluşundan dolayı binam yıkıldı. Bana atılan iftiraların hiç birini kabul etmiyorum. Otelimde usulsüz hiç bir şey yok. Binada ölenler depremden değil soğuktan donarak öldü. Hemen otelin enkazı kaldırılmaya çalışarak, deliller ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Suçlu değilim. Pişmanlığım yok sadece üzüntülüyüm.”

Bu sözler, söylenen onca söz ve cümle içinde, bu noktaya nasıl gelindiğini özeti.

Öncesi, sonrası, detayı yok, gereği de yok.

Onca hayat, can, gelecek, ailelerin gözü gibi baktığı çocukları, ancak bu kadar önemsizleştirilebilirdi.

Bu kadarı yetiyor zaten, bakışı, duygusuzluğu, önemsememeyi.

Aynı Ahmet Bozkurt;

“Bana atılan ve kabul etmediğim suçlamalardan dolayı bir suç varsa benimdir. Benim çocuklarıma iftira atılmıştır. Çocuklarımın bu işle hiç alakaları yoktur. Çocuklarım da benimle birlikte tutuklular. Ondan dolayı evlatlarımın yetkilerinin olmadığını anlatmak istedim.”

Bir babanın ailesini, evlatlarını koruma güdüsü, anlıyorum.

Fakat anlamayan, Ahmet Bozkurt ve ailesi.

Nasıl ki ailesini, evlatlarını korumaya çalışıyor.

Çocuklarını İSİAS da kaybeden, anneler, babalar, halalar, teyze, amca, dayı, nene ve dedeler de çocuklarının hakkını arıyor.

Dava başladı, zor, uzun ve yıpratıcı olacak.

Tutukluluklar devam ediyor, dava 26 Nisan’a ertelendi.

Ülke olarak, birlik olduk, olmaya da devam edeceğiz.

Sorumlular hak ettikleri cezayı alana kadar.

QOSHE - Koruma güdüsü ve duygusuzluk - Erçin Şahmaran
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Koruma güdüsü ve duygusuzluk

3 16
08.01.2024

Acılar, yeniden canlandı.

Hiç sönmeyecek ateş daha da alevlendi.

Aylardır içten içe yaşanan, dışa vurumu kolay olmayan, yürek yangınları, etrafa saçıldı.

Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlayan, asrın adalet arayışı, İSİAS otel davası, mahkeme koridorlarının bir daha göremeyeceği sahnelere tanık oldu.

İlk gün sanıklar, ikinci gün ilgili binanın yıkılmasıyla hayatını kaybeden insanların yakınları.

Üçüncü gün ise tanıklar dinlendi.

Tüyler ürperten konuşmalar oldu.

Bir tarafta pişkinlik, bir tarafta tarifsiz acıların dile gelmesi ve adalet çağrısı.

Yürekler dağlandı, vicdanlar parçalandı, boğazlar düğümlendi.

O kara gece, o kâbus dolu saatler bir kez daha yaşandı.

İnsan olan, kalbi, duygusu, hissi, vicdanı olan herkes, eğilip büküldü, ezim ezim oldu.

Elbette deprem bir doğa olayı.

Ancak “deprem değil, bina öldürür” söylemi de bir başka gerçek.

İSİAS ile ilgili bilimsel raporlar ortada.

Ve mahkeme tüm tarafları, savunmaları dinlerken, yasaları göz önünde tutarken, bilimsel raporları da öncelikli olarak dikkate alacaktır, almalıdır.

Suçluların, yaptıklarını,........

© Kıbrıs Postası


Get it on Google Play