Dünü bilecek,

Bugünü yaşayacak,

Yarını öngöreceksin…

Lâkin 1983’ten beridir,

adına KKTC dediğimiz Kıbrıs’ın kuzeyindeki bu coğrafyada,

bugünü dünün koşulları içinde yaşamak,

ve düne ait anlayışlarla bugünü ve yarını yorumlamak,

sanki bir gereklilik hatta zorunluluk haline geldi!

Çünkü,

Devleti yönetenlerdeki anlayış,

“yeni insan” gerçeği karşısında bir türlü dengelenemiyor.

İnternet çağında güvercinle mesaj göndermek,

hatta zaman zaman dumanla haberleşmek gibi,

geçmişin gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyor devleti yönetenler!

Sözde güvenlikçi!

Zaman; değiştirilmesi, geri döndürülmesi ve biriktirilmesi mümkün olmayan çok değerli ve eşsiz bir kaynak!

Lâkin, yıllardır hep dünü yaşatmaktan, bir türlü sıra bugüne gelmiyor ki yarınlara gelsin!

Balzac bu konuda der ki:

“Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız.

Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz.”

Aynen öyle!

Dün ile bugün arasında kavga çıkartıp,

yarınımızı kaybettiriyor bize birileri on yıllardır.

Bu kayıplar öylesine çoğaldı ki,

bizler ve değerlerimiz azaldıkça bu diyarlarda,

anlayacağınız,

fazla bir zamanımız da kalmadı...

“Hazıra dağ dayanmaz” misali,

bu ülkede yarım asırdan beridir türeyen hak-yiyiciler, ganimetçiler, yağmacılar, lâf milliyetçileri, inanç tacirleri, teslimiyetçiler, alan-veren/buyuran-uygulayan sisteminden beslenenler, yurtseverliği yutseverlik olarak kabul edenler ve daha buraya sığdıramayacağım, onurlu ve özgür yaşamanın karşıtlığında ne kadar özellik varsa onları taşıyanlar, on yıllar içerisinde toplumun savunma mekanizmalarını da yok etmişler…

Bu gidişe artık dur denmediği sürece de, bu yarışmacı dünyadan yok olup gideceğiz!

Bizim konumumuzdan istifade edenler, onlar ve onlarla birlikte olanlar bambaşka

kimliklerle ayakta kalacaklar.

MEVLÂNÂ’nın bir sözü var:

“Hayat 3 gündür …

Dün,

Bugün,

Yarın…

Dün geçmişte kaldı,

Yarın bilinmiyor, öyleyse hayat tek bir gündür, o da bugün.”

“Kurban rolü”, sorumluluk almamız noktasında bizlerin hep ayni noktada kalmamıza sebep oluyor.

Çünkü bu toplumsal bir refleks haline getirilmiştir.

Yani “var olma” peşinde koşabilmemiz için,

Önce kurban rolünden çıkıp bugünün sorumluluğunu almak zorundayız.

Bu ise, bugünü etkin ve randımanlı kullanmamızı engelleyenlerle yüzleşmemiz ile

mümkün olabilecek bir şey!

Dünyayla aynı dili konuşmayan, avanta dağıtan ve rantını yiyen yönetimlere mahkum bir toplum mu?

Yoksa;

Evrensel hukuk normlarıyla hareket eden ve üretken bir toplum yaratmayı

Hedefleyen yönetimlere kucak açan bir toplum mu?

Hangisi?

"Biz yaptık, biz…” diyebilmek için, kendi rolünü üstlenen ve bu yönde ilerleyen insanlarımızın ayağa kalkması ve daha fazla sinmemesi gerekir…

QOSHE - Yutseverlik OUT, yurtseverlik İN   - Prof. Dr. Mehmet Çağlar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yutseverlik OUT, yurtseverlik İN  

8 1
12.02.2024

Dünü bilecek,

Bugünü yaşayacak,

Yarını öngöreceksin…

Lâkin 1983’ten beridir,

adına KKTC dediğimiz Kıbrıs’ın kuzeyindeki bu coğrafyada,

bugünü dünün koşulları içinde yaşamak,

ve düne ait anlayışlarla bugünü ve yarını yorumlamak,

sanki bir gereklilik hatta zorunluluk haline geldi!

Çünkü,

Devleti yönetenlerdeki anlayış,

“yeni insan” gerçeği karşısında bir türlü dengelenemiyor.

İnternet çağında güvercinle mesaj göndermek,

hatta zaman zaman dumanla haberleşmek gibi,

geçmişin gereksinimlerini karşılamayı amaçlıyor devleti yönetenler!

Sözde güvenlikçi!

Zaman; değiştirilmesi, geri döndürülmesi ve biriktirilmesi mümkün olmayan çok değerli ve eşsiz bir kaynak!

Lâkin, yıllardır hep dünü yaşatmaktan, bir türlü sıra bugüne gelmiyor ki yarınlara gelsin!

Balzac bu konuda der ki:

“Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız.

Çünkü dün ile bugün arasında........

© Kıbrıs Postası


Get it on Google Play