Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz Perşembe, Atina’ya yaptığı ziyaret her bakımdan ses getirdi. Erdoğan’ın, Atina’da verdiği dostluk mesajları, daha bir yıl öncesi ‘benim için Miçotakis diye birisi yok’ dediği Yunanistan Başbakanıyla yaptığı samimi görüşme ve imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Atina Bildirgesi” kuşku yok ki pek nadir görülen gelişmeler. 1996’da Kardak gibi bir kaya parçası için savaşmayı göze alan iki ülkeden bahsediyoruz.

Kıbrıs’la ilgili kısmına geçmeden, biraz bildirgeden bahsedecek olursak, iki ülkenin imzaladığı bu metin tarihte sadece ikinci kere yaşanıyor. İlki 1930’da dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ile yine dönemin Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un imzaladığı dostluk anlaşmasıydı. Bu bağlamda işin siyasi boyutuna girmeden tarihsel öneminin altını çizmem lazım.

BBC’den alıntıyla aktaracak olursam, bildirge, taraflar arasında dostane ilişkiler ve iyi komşuluk anlayışını benimseyen bildirge, askeri gerginlikten kaçınmak için güven artırıcı önlemlerin alınmasını ve Ege sorunlarına uluslararası hukuku temel alan barışçıl çözümlerin bulunmasını içeriyor. Erdoğan ve Miçotakis, Türkiye ve Yunanistan arasında yeni, sakin ve işbirliğine dönük bir dönemin başlatılması çağrısı yaptı. İki lider, azınlıkların statüsü, Kıbrıs sorununun çözümü gibi konularda ise farklılıklarını basın toplantısında da dile getirdi.

Peki bildiride neler var?

Yine BBC kaynaklı haberden aktaracak olursam, bildiri, iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde Türkiye ve Yunanistan'ın ilişkilere bakış açıları ve iyi komşuluk ilişkisinin kurulması için gerekli iradeye sahip oldukları teyit ediliyor.

Bölgenin refahı ve dinamizmini önemli ölçüde artırma potansiyeli olan iki ülkenin dostluk ve güven ortamında her iki ülke toplumu için çalışmaya devam edeceğinin belirtildiği bildiride; her türlü anlaşmazlığı dostane ilişkiler, karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama anlayışı ve barışçıl yollarla uluslararası hukuka uygun çözme kararlılığı vurgulanıyor.

İkinci bölümde tarafların üzerinde uzlaşıya vardıkları unsurlar belirtiliyor.

Yapıcı ve anlamlı siyasi görüş alışverişini devam ettirme ve bu kapsamda Ege sorunlarının çözümü için oluşturulan istikşafi ve istişari görüşmelerin devamını kabul eden Erdoğan ve Miçotakis, “Ortak Eylem Planı” kapsamında başta ticaret, ekonomi, turizm, ulaştırma ve enerji gibi alanlarda pozitif gündemi sürdürmeyi kararlaştırdı. İki lider, 5 milyar dolar olan ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkarılmasını hedefliyor.

Tabii ki basına yansıyan başlıklar Türk vatandaşları için Doğu Ege’de toplam 10 Yunan adasında verilen 7 günlük vize muafiyeti oldu. Atılan bu adım, AB ile vize serbesiyeti tartışmalarının yaşandığı bu son dönemde oldukça dikkat çekici gözüküyor. Vize konusu gelecek hafta toplanacak AB zirvesinin önemli konularından bir tanesi.

Peki, daha kısa süre öncesine kadar Yunanistan’ı “bir gece ansızın gelebiliriz” diye tehdit etmekten çekinmeyen Erdoğan, nasıl oldu da Atina’da barış havarisi kesiliverdi? Ortaya atılan bazı iddialar var. Mesela bir iddiaya göre Yunanistan, Türkiye’ye göçmenleri tutmaya devam etmesi, hatta bir kısmını da geri alması için ciddi bir kaynak teklif etmiş, Türkiye de bunun kabul etmiş. Bazıları kaynağın finansörünün AB olduğunu söylüyor ki olsa olsa onlar olabilir.

Hellas Journal ve Filelefteros yazarı Michailis İgnatiou’ya göre Erdoğan’ın tek derdi ABD’ye şirin görünmek ve F-16’ların çok daha donanımlı olan üst modelini almak. Çünkü Washington kulislerini iyi bilen İgnatiou’ya göre, Erdoğan, Türkiye’nin hem denizde hem de havada Yunanistan’ın gerisine düştüğünü ve eğer ABD’ye yakınlaşmayı başaramazsa bu farkın daha da açılacağını biliyor.

Onu bunu bilmem ama benim tahminim tüm konunun, bunlardan öte Türkiye’nin Gümrük Birliği telaşıdır. Bu konuyu daha önceki makalelerde çok yazmış olmakla birlikte, kısaca Türkiye’nin AB ile ticaretini koruyabilmesi ve rekabeti için, vize serbesiyetinin yanında Gümrük Birliğinin yeni normlarının hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü bugün Türk sermayesi uluslararası alanda toplantılara dahi katılmakta zorluk çekmektedir. Öte yandan çok sayıda vatandaşı da aynı sıkıntıları yaşamakta, serbest dolaşım ve çalışma şansı bulamamaktadır. Bence Türkiye genel olarak batıyla bu yüzden yakınlaşma yoluna girmeye çalışmaktadır ve bu iyi bir şeydir.

Tabii ki Yunanistan, Türkiye ile yakınlaşınca, Kıbrıs adasının iki yanında yaşayanlar bundan illa ki olumlu etkilenmek zorundadır. Yani bu satırların yazarı başka türlü bir ilişki biçimi düşünememektedir. Çünkü Türkiye ile Yunanistan’ın en büyük iki sorununda bir tanesi Kıbrıs sorunudur. Yine Türkiye’nin AB ile yaşadığı en büyük sorunlarından bir tanesi Kıbrıs sorunudur. Genel olarak Türkiye’nin batılılaşmasının önündeki en büyük engellerden bir tanesi en azından son 60 yıl için yine aynıdır: Kıbrıs…

Şimdi, AB ile ticaretini düşünen, Yunanistan ile dengesini düşünen, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını düşünen ve Orta Doğu’nun süper gücü olduğunu iddia eden Türkiye ne yapacak? AB ne yapacak?

En önemlisi veto hakkı olduğunu düşünen ama son tartışmalara bakılırsa o hakkın da (ki bu konu da önümüzdeki hafta Brüksel gündeminde olacak) elinden kayma ihtimali doğan Kıbrıs Cumhuriyeti ne yapacak? Çünkü AB, özellikle dış politikasını belirleme noktasında 27 ülkenin oy birliği yerine, oy çokluğu sistemine geçmek için düğmeye basmış durumdadır.

Yine de Erdoğan ve Miçotakis, görüşme sonrası basının karşısında Kıbrıs sorunuyla ilgili ayrı telden çaldı. Ama dikkat çeken taraf, Erdoğan’ın ‘iki devletli çözüm’ yerine ‘adil ve kalıcı bir çözüm’ ifadesini kullanması oldu. Geçen yıllarda birkaç defa söylediği ‘kazan-kazan’ formülünden yine bahsetti, dostluk çağrısı yaptı.

Miçotakis ise federal çözüm konusunda netti. Fakat bundan daha ötesi de var. Yine İgnatiou’nun dün yazdığı makaleye göre, Miçotakis, Erdoğan’a “biz bu kadar iyi dostluk kurarken, Kıbrıs etrafında yapılan provokasyonlar ne olacak? Özellikle ara bölgede yaşanan sıkıntılar ne olacak. Bunlar durmalı” da demiş. Erdoğan ne cevap vermiş, bilmiyoruz.

Yaklaşık 800 kilometre ötede “analarını” sarmaş dolaş gören Kıbrıs’ın iki tarafı ne yaptı dersiniz?

Bizim ‘taraftan’ bir açıklama geldi mi göremedim. Zaten kendilerine bir şey sormaya da gerek olduğunu sanmıyorum. Yani aylardır “tanınıyoruz, dünyada KKTC fırtınası esiyor” deyip, geçen gün aniden “Tanınma bekleyebilir, şimdi iş birliği zamanı” diyen birisini dikkate almamak gerek. Anası ne derse o!

Diğer taraftan Rum basınına konuşan Nikos Hristodulidis, Miçotakis’in görüşmenin hemen arkasından kendisini aradığını söyledi. Basının karşısında her şey açıklaması mümkün değilmiş ama Yunan Başbakanı ona durumun pozitif olduğunu, gelecek hafta Brüksel’de zaten baş-başa görüşmelerinin olacağını, orada daha geniş konuşacaklarını ifade etmiş.

Ne anlatacak, neler yaşanacak bilmiyoruz ama her ne olursa olsun, Türkiye-Yunanistan yakınlaşması, dostluk anlaşması imzalaması önemlidir, pozitiftir.

Dileğimiz, bu yakınlaşmanın Doğu Akdeniz’e ve Kıbrıs’a da uzanmasıdır.

QOSHE - “Analar” yaklaşırken, “yavrular” ne olacak? - Ulaş Barış
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Analar” yaklaşırken, “yavrular” ne olacak?

13 4
11.12.2023

Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz Perşembe, Atina’ya yaptığı ziyaret her bakımdan ses getirdi. Erdoğan’ın, Atina’da verdiği dostluk mesajları, daha bir yıl öncesi ‘benim için Miçotakis diye birisi yok’ dediği Yunanistan Başbakanıyla yaptığı samimi görüşme ve imzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Atina Bildirgesi” kuşku yok ki pek nadir görülen gelişmeler. 1996’da Kardak gibi bir kaya parçası için savaşmayı göze alan iki ülkeden bahsediyoruz.

Kıbrıs’la ilgili kısmına geçmeden, biraz bildirgeden bahsedecek olursak, iki ülkenin imzaladığı bu metin tarihte sadece ikinci kere yaşanıyor. İlki 1930’da dönemin Türkiye Başbakanı İsmet İnönü ile yine dönemin Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un imzaladığı dostluk anlaşmasıydı. Bu bağlamda işin siyasi boyutuna girmeden tarihsel öneminin altını çizmem lazım.

BBC’den alıntıyla aktaracak olursam, bildirge, taraflar arasında dostane ilişkiler ve iyi komşuluk anlayışını benimseyen bildirge, askeri gerginlikten kaçınmak için güven artırıcı önlemlerin alınmasını ve Ege sorunlarına uluslararası hukuku temel alan barışçıl çözümlerin bulunmasını içeriyor. Erdoğan ve Miçotakis, Türkiye ve Yunanistan arasında yeni, sakin ve işbirliğine dönük bir dönemin başlatılması çağrısı yaptı. İki lider, azınlıkların statüsü, Kıbrıs sorununun çözümü gibi konularda ise farklılıklarını basın toplantısında da dile getirdi.

Peki bildiride neler var?

Yine BBC kaynaklı haberden aktaracak olursam, bildiri, iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde Türkiye ve Yunanistan'ın ilişkilere bakış açıları ve iyi komşuluk ilişkisinin kurulması için gerekli iradeye sahip oldukları teyit ediliyor.

Bölgenin refahı ve dinamizmini önemli ölçüde artırma potansiyeli olan iki ülkenin dostluk ve güven ortamında her iki ülke toplumu için çalışmaya devam edeceğinin belirtildiği bildiride; her türlü anlaşmazlığı dostane ilişkiler, karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama anlayışı ve barışçıl yollarla uluslararası hukuka uygun çözme kararlılığı vurgulanıyor.

İkinci bölümde tarafların üzerinde uzlaşıya vardıkları unsurlar belirtiliyor.

Yapıcı ve anlamlı siyasi görüş alışverişini devam ettirme ve bu kapsamda Ege sorunlarının çözümü için oluşturulan istikşafi ve istişari görüşmelerin devamını kabul eden Erdoğan ve Miçotakis, “Ortak Eylem Planı” kapsamında başta ticaret, ekonomi, turizm,........

© Kıbrıs Postası


Get it on Google Play