Filistin’de İsrail’in sistematik şiddeti tüm hızıyla devam ederken başka bir mevzuyu gündem etmek çok zor. Yaşanan soykırımla ile ilgili tarafımızı belirtmek, yaşananları dilimizle tel’in etmek dışında da yapabileceğimiz pek bir şey yok maalesef. Çaresizlik girdabında neredeyse tüm insanlık kıvranıyor. Çaresizlik şüphesiz anlık ve rastlantıya dayalı bir güç dağılımı üzerinden ortaya çıkmıyor. Başımıza gelen büyük bir talihsizlikten, beklenmeyen bir kazadan bahsetmiyoruz, bahsedemeyiz. Tersine büyük bir mücadele, uzun soluklu bir gayret, güçlü bir dayanışma ve ilişki ağı, maddi ve entellektüel birikim gibi pek çok güç unsurunun işin içine girdiği karmaşık ve uzun bir sürecin neticesi ile karşı karşıyayız.

Belirli bir alandaki çarpıcı bir yapılanmayla ilintili değil konuştuğumuz şey. Salt ekonomik veya askeri bir güç olmayı kast etmiyoruz. Her bir alanın birbirini besleyip büyüttüğü karmaşık, bütünlüklü bir atılımla karşıyayız. Varlık atılımı esas itibariyle bu bütünlükle buluştuğunda etki kapasitesi yüksek bir varoluşu mümkün kılabiliyor. İnsanlığın gözleri önünde yaşanan hadise esas itibariyle budur, bu genişlikte değerlendirilmelidir ve şüphesiz konjonktürel karşılıkların yanında ve ötesinde bu genişliği ölçek alan köklü ve uzun soluklu bir cevapla cevaplandırılmalıdır.

Buradan hareketle mevzuyu stratejik bir hesaplama faaliyeti olarak görmekten bahsetmediğimi belirtmek durumundayım. Böyle bir şeyden kesinlikle bahsetmiyoruz. Yoksun olduğumuz şeyin böyle birşey olduğunu da asla düşünmüyorum. Hatta tam tersine bütün hayatımızı kuşatan ve tutsak kılan bir tür stratejikleştirmenin sahiciliğimizi, samimiyetimizi ve dolayısıyla perspektifimizi kaydırdığını söylemek durumundayım. Hayatı bir anlamda öteki güç unsurlarının muhtemel hamleleri üzerinden şekillenen bir “strateji oyunu” olarak gören yaklaşım sadece ötekinin hamlelerine odaklanmayı getiren sürekli bir paranoyayı beslemiyor aynı zamanda ve çok daha önemlisi kendi insicamını bozuyor, doğal, gündelik akışını da çarpıtıyor. Hal böyle olunca ötekinin öldürücü hamlelerini püskürtmeye yönelik dış bakış içi, içeriyi görünmez kılıyor, bakımsız, özensiz bir niteliğe büründürüyor. Bir noktadan sonra içeriyi görünmez kılmak için kullanılan manipülatif bir enstrümana bile dönüştürülüyor.

Teferruatlı bir bahis açıkçası burası ve yeri geldikçe de değinmeye çalışıyoruz. Bu açıdan yaşadığımız çaresizlik girdabı içerisinde anlamlı, bütünlüklü varoluş çabası eldeki imkanlarla ait olduğumuzu iddia ettiğimiz ilke-değerler doğrultusunda bir kamusal-kurumsal işleyiş tesis etmeyi icbar ediyor. Kendi iç işleyişinde titizlik emaresi göstermeyen bir bünyenin ne makul, muteber bir hayat inşası ne de ötekinin zulüm üreten baskısını püskürtmesi mümkün olabilir. Herşey tabiatı icabı birbiriyle bağlantılı, birbirini etkileyip kaderimizi tayin ediyor. Ekonomik performansımızın, estetik kaygımızın, ahlaki duyarlılığımızın İsrail’in zulmüyle de Filistinlilerin trajesidiyle de doğrudan irtibatı var. Mesele sadece yaptıklarımız, yapabildiklerimiz değil. Yapmadıklarımız, yapamadıklarımız, yapmayı düşünmediklerimiz gibi çok daha geniş bir ölçekte değerlendirmeyi gerekli kılıyor.

Tekrar belirtmekte yarar var: Türkiye’nin, İslam dünyasının, yeryüzündeki mazlumların, mağdurların, ezilenlerin, horlananların, sömürülenlerin vahşete maruz kalışlarının istisnai bir anına, dönemine denk gelmiş değiliz. Böyle görmek, değerlendirmek meseleyi görünmez kılmak etraflıca konuşulmasının önüne geçmektir. Rahmetli Malik Bin Nebi’in yarım yüzyılı aşkın süre önce yaptığı esaslı tespit tüm çarpıcılığıyla karşımızda duruyor: Sömürgeciler geldiklerinde sömürgeleştirilmeye müsait bir varlık buldular karşılarında. Özü itibariyle bizim için de temelde mesele budur. Kendi varlığımızın güçsüz olması ve bu güçsüzlüğün dış dinamikler tarafından değil kendi iç bünyemizin zaaflarından kaynaklanıyor olmasıdır. Dış dinamiklerin yıkıcılığı içerdeki zaafiyete denk geldiği için, tamda bu iç zaaflar bilindiği ve oraya çalışıldığı için yüksek tahribatlıdır. Evet, şüphesiz İsrail vahşetiyle karşı karşıyayız ve bu vahşeti lanetliyoruz. Filistinlilerin durumu bizim için yürek parçalayıcı. Ancak bunların kendi başına ne anlamı var ne de bize bir faydası var. Çünkü fırtınanın asıl koptuğu yer çaresizliğimiz, güçsüzlüğümüz. Bir kez daha tekrarlayalım: Bu çaresizlik ve güçsüzlük başımıza gelen felaketin ani, çarpıcı ve sıradışı olmasıyla ilgisi yok. Bu çaresizlik ve güçsüzlük zaten çaresiz ve güçsüz durumdaki bir varlıkla, onun niteliği veya niteliksizliğiyle ilintili. Öldürülmemiz tabi ki kahredici ancak ölü halde yaşıyor olmamız da apayrı bir zillet olarak önümüzde. Asıl felaket bu!

Abdulbaki Değer

QOSHE - Asıl felaket ne? - Abdülbaki Değer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asıl felaket ne?

4 0
04.11.2023

Filistin’de İsrail’in sistematik şiddeti tüm hızıyla devam ederken başka bir mevzuyu gündem etmek çok zor. Yaşanan soykırımla ile ilgili tarafımızı belirtmek, yaşananları dilimizle tel’in etmek dışında da yapabileceğimiz pek bir şey yok maalesef. Çaresizlik girdabında neredeyse tüm insanlık kıvranıyor. Çaresizlik şüphesiz anlık ve rastlantıya dayalı bir güç dağılımı üzerinden ortaya çıkmıyor. Başımıza gelen büyük bir talihsizlikten, beklenmeyen bir kazadan bahsetmiyoruz, bahsedemeyiz. Tersine büyük bir mücadele, uzun soluklu bir gayret, güçlü bir dayanışma ve ilişki ağı, maddi ve entellektüel birikim gibi pek çok güç unsurunun işin içine girdiği karmaşık ve uzun bir sürecin neticesi ile karşı karşıyayız.

Belirli bir alandaki çarpıcı bir yapılanmayla ilintili değil konuştuğumuz şey. Salt ekonomik veya askeri bir güç olmayı kast etmiyoruz. Her bir alanın birbirini besleyip büyüttüğü karmaşık, bütünlüklü bir atılımla karşıyayız. Varlık atılımı esas itibariyle bu bütünlükle buluştuğunda etki kapasitesi yüksek bir varoluşu mümkün kılabiliyor. İnsanlığın gözleri önünde yaşanan hadise esas itibariyle budur, bu genişlikte değerlendirilmelidir ve şüphesiz konjonktürel karşılıkların yanında ve ötesinde bu genişliği ölçek alan köklü ve uzun soluklu bir cevapla cevaplandırılmalıdır.

Buradan hareketle mevzuyu stratejik bir hesaplama faaliyeti olarak görmekten bahsetmediğimi belirtmek durumundayım. Böyle bir şeyden kesinlikle bahsetmiyoruz. Yoksun olduğumuz şeyin böyle birşey olduğunu da asla düşünmüyorum. Hatta tam tersine bütün hayatımızı kuşatan ve tutsak........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play