Kritik bir eşikte olduğumuz tartışma götürmez bir gerçek. Her şeyi yerinden eden ve yeni bir yer edinmesini alabildiğine zorlaştıran güçlü bir devinimin içinde savruluyoruz. Yeni ve güçlü bir adaptasyon çabası içinde olduğumuzu söylemek güç. Ya işlevsiz, kendi içine kapanan rekleksif tutumlar sergileniyor veyahut mevcut akışa pürüzsüz bir eklemlenme gösteriliyor. Kritik bir eşikte olmamız kendi başına bir talihsizlik durumu oluşturmuyor. Kritik eşiğin kritik oluşu bu kritik durum karşısında ne tür bir var oluş hamlesiyle mukabelede bulunduğunuz ile ilgili bir şey. İki tür çaresiz stratejiyle baş ettiğimizi sandığımız dinamiğin çok güçlü ve karmaşık olması elbette başlı başına büyük bir mesele. Ancak meseleyi daha büyük ve kronik hale getiren şey meselenin büyüklüğünü ve ciddiyetini gözeten bir karşılık verme çabasının olmayışı. İşin biraz daha vahimi esas itibariyle içinde olduğumuz bu kritik eşiğin küresel ölçekte seyrediyor oluşudur. Dünyanın büyük bir fetret devri yaşadığını söylemek yanlış olmasa gerek.

Bu tarz dönemlerde ezberlere sığınmanın oluşturduğu bir rahatlık elbette var. Bir tür savunma mekanizması da sayılabilecek bu tip ezberlere sığınma tavrı anlaşılmayacak bir şey değil. Yeni durumu bu ezberlerin çerçevesine oturtmaya çalışmak güvenlik endişesini savuşturmaya yarıyor. Yukarıda bahsettiğim sürece eklemlenme ise bir kayıtsızlığın, çaresizce telim oluşun ifadesi ve başka tür bir savunma mekanizması esasında. Yeni ve canlı bir atılımın ve iddianın nüvesini taşımayan bu iki tavrı bu yüzden çaresiz strateji olarak nitelemek ve mahkum etmek gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda bireysel, kamusal ve kurumsal hayatlarımızın çaresiz stratejilerin egemenliğinde acınası tepkilerin ve garip eklemlenmelerin iç içe geçtiği bir karnaval görünümünü andırıyor.

Belki de bu netameli şartlar içerisinde bu iki çaresiz stratejinin bizi mahkum ettiği girdabı sorunsallaştırmak, yönlendirildiğimiz bu parkurun çıkmazlığına odaklanmak bizim için en büyük ve anlamlı iş olacaktır. Bunun da yerleşik okuma biçimine mesafe alışla doğrudan ilintili olduğu açıktır. Yaşadığımız hayatın işleyişini ister bir norm olarak meşrulaştıran isterse de yerleşik karşıtlık temelinde eleştiren bakışın ötesine taşacak her nazar üçüncü bir halin imkanı olarak önümüzde belirecektir. Bunun kolay olmadığını, olmayacağını belirtmeye gerek yok. Sadece odağımızı, bakışımızı yenilemek değil aynı zamanda beraberinde kapasitemizi ve donanımımızı arttıracak bütünlüklü bir gelişim gösterme zaruretimiz var.

Geçenlerde üçüncü kitabı çıkan Bekir Birbiçer bu hayati alanda yol açma mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Maarif Mektepleri yayınlarından çıkan “Üçüncü Göz” başlıklı kitabın adı ilk bakışta alternatif bir bakış üssü olarak sinemayı çağrıştırsa da esas itibariyle bu yerleşik sıkışmışlığımızın altını çizen ve onu aşmaya çalışan bir çabaya, duruma işaret ediyor. Birbiçer’in derdi bize bir sinema okuması yapmak, bir sinema anlatısında bulunmak değil. Sinemayı tabiri caizse araçsallaştırıp yaşadığımız hayata, yerleşik ilişki ağına, kuşatıldığımız, kapatıldığımız vaziyete odaklanmak derdinde. Bu yüzden teknik bir sinema okumasını bulmayız Üçüncü Göz’de.

Edebiyat, Felsefe, Sosyoloji, Tarih kısacası hayatın tüm alanlarından süzdüğü birikimi Birbiçer, sinemayı vesile kılıp belirli noktalarda yoğunlaştırıyor. Daha önce Beyazperde Karatahta kitabında zorunlu eğitim üzerine yoğunlaşan Birbiçer, Sinema Eğitim ve İnsan kitabında modern insanın anlam arayışına mercek tutmuştu. Üçüncü Göz’de ise Birbiçer kitabın alt başlığından da anlaşılacağı üzere “sosyo-politik film okumaları”nda bulunuyor. Yukarıda da belirttiği gibi bu okumayı bir film okuması olarak sınırlandırmak yanıltıcı olur. Elbette bir film okuması var ancak bu okuma filmi, yönetmeni, işlenen konu, işleme şekli, oyuncuların performansı gibi mevzularda konumlandıran bir okumada tüketilmiyor. Konu bağlantılı olduğu geniş bağlamla ve hem filmin hem de içinde yaşadığımız dönemin gösterdiği, göstermediği, göstermek istemediği ve gösteremediği boyutlarıyla detaylandırılıyor.

Velut bir yazar Birbiçer. Çabası, gayreti her türlü takdirin ötesinde. Yürekten tebrik ediyorum. İçinden geçtiğimiz kritik dönemin kritiğine ilişkin anlamlı bir çaba ve çağrı. Muhataplarının ilgisiyle anlamlı bir imkana dönüşebilecek bu çağrının karşılıksız kalmamasını diliyorum.

Abdulbaki Değer

QOSHE - Üçüncü Göz - Abdülbaki Değer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Üçüncü Göz

5 0
19.01.2024

Kritik bir eşikte olduğumuz tartışma götürmez bir gerçek. Her şeyi yerinden eden ve yeni bir yer edinmesini alabildiğine zorlaştıran güçlü bir devinimin içinde savruluyoruz. Yeni ve güçlü bir adaptasyon çabası içinde olduğumuzu söylemek güç. Ya işlevsiz, kendi içine kapanan rekleksif tutumlar sergileniyor veyahut mevcut akışa pürüzsüz bir eklemlenme gösteriliyor. Kritik bir eşikte olmamız kendi başına bir talihsizlik durumu oluşturmuyor. Kritik eşiğin kritik oluşu bu kritik durum karşısında ne tür bir var oluş hamlesiyle mukabelede bulunduğunuz ile ilgili bir şey. İki tür çaresiz stratejiyle baş ettiğimizi sandığımız dinamiğin çok güçlü ve karmaşık olması elbette başlı başına büyük bir mesele. Ancak meseleyi daha büyük ve kronik hale getiren şey meselenin büyüklüğünü ve ciddiyetini gözeten bir karşılık verme çabasının olmayışı. İşin biraz daha vahimi esas itibariyle içinde olduğumuz bu kritik eşiğin küresel ölçekte seyrediyor oluşudur. Dünyanın büyük bir fetret devri yaşadığını söylemek yanlış olmasa gerek.

Bu tarz dönemlerde ezberlere sığınmanın oluşturduğu bir rahatlık elbette var. Bir tür savunma mekanizması da sayılabilecek bu tip ezberlere sığınma tavrı anlaşılmayacak bir şey değil. Yeni durumu bu ezberlerin çerçevesine oturtmaya çalışmak güvenlik endişesini savuşturmaya yarıyor. Yukarıda bahsettiğim sürece eklemlenme ise bir kayıtsızlığın, çaresizce telim oluşun ifadesi ve başka tür bir savunma mekanizması esasında. Yeni ve canlı bir atılımın........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play