Uyanık olmak gibi bir niyetimiz var mı?
“Kiliseye ilk paratoner takıldığı gün, din ve bilim çatışması bitti ” demişti Tesla. Mevzunun bu basitlikte tartışılması şüphesiz aşırı yüzeysel. Ancak bu basitleştirmeler aynı zamanda yabana atılmayacak bir gerçekliğe de işaret ediyor. Bu basitleştirmeyi eğitim alanına kaydırıp izdüşümlerine bakalım. Devasa bir eğitim mevzusunu devlet tekelindeki zorunlu eğitim formunda, formatında tükettiğimizde alan kavrayışımızın ne tür ölümcül müdahale aldığını bile fark edemez hale geliriz. Ondan sonraki tüm tartışma temelde yönlendirildiğimiz sahanın icapları doğrultusunda bir içeriğin mahkumiyetinde gerçekleşir. Kendi talep ve beklentilerinizi yüklemeye dönük tüm çabalarınız yönlendirildiği alanın kendi hususiyetleri nedeniyle sonuçsuz bir uğraşıya dönüşüverir. Su üzerine yazı yazmak gibi beyhude bir uğraşa dönüşür mücadeleniz. Zira sizin yapmak, gerçekleştirmek istediğiniz şeyler ile bu iş için razı geldiğiniz araçlar arasında bir bağlantı yok. Yeri geldikçe bu köşede alanın yapısal karakterine ilişkin vurgular yapmaya çalışıyorum. Bu yöndeki konuşmayı, tartışmayı derinleştirmediğimiz sürece alana ilişkin anlamlı bir mesafe alışımızın imkanından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Biraz daha açalım. Bugünlerde Sayın Bakan’ın yönlendirdiği bir yoğun müfredat tartışması yürütüyoruz cılız da olsa. Geçen yazımda bu konuşmanın kritiğini biraz yapmıştım. Şimdi mevzunun bu yönü üzerinden devam etmekte yarar görüyorum. Diyelim ki müfredatı hafiflettik. MEB’in, TTK’nın belirlediği uygun kıvamda bir müfredatla öğrencilerimiz buluşturduk. O zaman ne........
© Maarifin Sesi
visit website