İyi bir müfredatın önemi inkâr edilemez. Ancak müfredatın sahadaki uygulayıcısı olan öğretmenlerin ehliyetli, liyakatli, mesleğini seven ve kendini yenilemeye istekli olmaları daha da önemlidir.

İyi bir müfredatın, yukarıda sayılan nitelikleri haiz olmayan öğretmenin elinde bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Mezkûr nitelikleri taşıyan bir öğretmen ise; müfredat hangi özelliklere sahip olursa olsun hedef-kazanımların gerçekleşmesini en üst düzeyde sağlayabilir.

Ancak müfredatın birleştirici ve çerçeveyi belirleyici özelliğini de göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığımızın belirli ilkeler çerçevesinde müfredatın yeni baştan hazırlanması konusundaki çabası önemlidir.

Müfredatta önceliğin “millî” olana verilmesi ise elzemdir. 100 yıldır “çağdaş bilimsel” nitelikte müfredat söylemleriyle geldiğimiz noktanın her defasında yeni bir müfredata olan ihtiyacı kaçınılmaz kıldığına daima tanıklık ediyoruz. İfrat ve tefrit noktalarından bir türlü sıyrılamadığımız müfredat yaklaşımlarından “millî bilinci mayalayacak” müfredata geçişi bir türlü sağlayamadık.

Milli Eğitim Bakanlığının geçtiğimiz hafta askıya çıkardığı müfredat metinlerinin kim ya da kimler tarafından tam manasıyla okunarak objektif ve hakkaniyetli değerlendirmelere tabi tutulduğu söylenebilir? Daha askıya çıkışının ilk dakikalarında büyük bir şaşkınlıkla. bu metinlerin topyekûn topa tutulduğunu gördük, Bir taraftan çağdaş bilimsel standartlarda olmayışından tutun da diğer taraftan millî ve manevi değerlerle örtüşmeyen yabancılaşmayı tetikleyen müfredat metinleriyle karşı karşıya kaldığımız söylenip durdu. Hangisi doğru?

Şayet “muasır medeniyet” denilen Avrupa, bazılarının dediği gibi çağdaş bilimsel müfredatı uyguluyorsa tüm yönümüzle Batı’ya döndüğümüz halde biz niye 100 yıldır bu efsunlu müfredatı alamadık ya da aldıysak fayda göremedik.

Özellikle Tanzimat’la birlikte eğitim sisteminde yaşanan altüst oluşların ardında müfredatın ya da öğretmenin merkeze alındığı pek çok tartışmalar yaşanmış, pek çok çözüm yolları tarif edilmişti. II. Meşrutiyet dönemi tam anlamıyla bu tür sorunlarla boğuşulan bir dönem oldu. Kimileri sorunun kaynağını müfredat olarak görürken, kimi de sorunun öğretmen merkezli olduğunu ileri sürdü. Bazıları çözüme ilkokuldan başlanması gerektiğine inandığını belirtirken bazısı da yüksek okulların ıslahıyla işe başlamanın gerektiğini vurguladı.

Aslında sorun tekti, çözüm de o bağlamda açık ve netti; müfredatın Türk toplumunun anlam dünyasında yer etmiş kök değerler ve kavramlar üzerinden örülmesi ve istikbali yüklenecek millî bilinç ve millî aidiyet sahibi gençlerin yetiştirilmesiydi. Bu yaklaşım öncelendiğinde bilimsellik ve çağdaş standartlar zaten peşi sıra gelecekti.

Şu ana kadar okullarımızda uygulanan müfredatı test etme açısından, üründen yola çıkılarak değerlendirme yapmakta fayda var. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak yer darlığı nedeniyle özellikli çarpıcı bir örnek üzerinden değerlendirme yapalım.

Üniversite yıllarından itibaren eğitim hayatını dünya medeniyetlerinin harmanlandığı İstanbul’da ikmal etmiş bir eğitimci dostumun 2024 yılının ocak-şubat aylarında Avrupa’ya turistik gezi amaçlı gittiğini kendisini bir konuyla alakalı telefonla aramam üzerine öğrendim.

Avrupa’nın çok pahalı olduğundan, özellikle müze ve ören yerleri giriş fiyatlarının fahiş rakamlara ulaştığından, ancak buna rağmen muhteşem müzelerin ve eserlerin görülmeye değer olduğundan bahsediyordu. Müzelerde özellikle Anadolu’ya ve İslam topraklarına ait eserleri görüp görmediğini sordum. Az da olsa birkaç esere rastladığını söyledi, ancak daha çok Roma’ya ait eserlerin muhteşemliğinden dem vurdu.

80’li yıllardan beri İstanbul’da yaşayan, öğretmenlik ve eğitim yöneticiliği dâhil yaklaşık 40 yılı aşkın ömrünü bu dünya şehrinde geçiren dostuma Sultanahmet Meydanındaki İslam Eserleri Müzesi ile Roma İmparatorluğunun en nadide eserlerinin bulunduğu İstanbul Arkeoloji Müzelerini gezip gezmediğini sordum. Cevap maalesef olumsuzdu. Eğitimci dostumun görev yeri ise tam da İslam Eserleri Müzesiyle sırt sırta konumda bulunan İl Milli Eğitim Müdürlüğü binasıydı. Kendisine Gülhane Parkından giriş yapılan Arkeoloji Müzesinin dünyada en çok turist çeken müzelerden olduğundan bahsedince fazlasıyla şaşırdı ve ilk fırsatta ziyarete edeceğini belirtti.

Daha kendi vatan evlatlarına millî tarih, millî coğrafya ve millî aidiyet bilinci verememiş bir eğitim sisteminin müfredatı bilimsel ve çağdaş niteliklerle lebalep dolu olsa ne fayda. Böylesi müfredatın “bilimsellik ve çağdaşlık” sloganlarıyla Batı’ya öykünen, hayatını Batı’da kurma hayalleriyle yetişen bir nesil yetiştirmesine de şaşırmamak gerekir.

Gençlerin “Batı” hayali, artık okulöncesi döneme kadar inmiş durumda. Kendi konforundan en ufak bir fedakârlık gerektiğinde soluğu Batı’da alacağına dair söylemler uçuşuyor artık çocukların ağzından. Ülkenin yaşanmazlığından tutun da, yaşayanların köylü, bedevi ve gerici olduğuna dair duymadığınız kalmıyor.

QOSHE - İfrat ve Tefrit Arasında Sıkışan Müfredat  - Dr. Hasan Yıldız
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İfrat ve Tefrit Arasında Sıkışan Müfredat 

18 7
01.05.2024

İyi bir müfredatın önemi inkâr edilemez. Ancak müfredatın sahadaki uygulayıcısı olan öğretmenlerin ehliyetli, liyakatli, mesleğini seven ve kendini yenilemeye istekli olmaları daha da önemlidir.

İyi bir müfredatın, yukarıda sayılan nitelikleri haiz olmayan öğretmenin elinde bir anlam ifade etmeyeceği açıktır. Mezkûr nitelikleri taşıyan bir öğretmen ise; müfredat hangi özelliklere sahip olursa olsun hedef-kazanımların gerçekleşmesini en üst düzeyde sağlayabilir.

Ancak müfredatın birleştirici ve çerçeveyi belirleyici özelliğini de göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığımızın belirli ilkeler çerçevesinde müfredatın yeni baştan hazırlanması konusundaki çabası önemlidir.

Müfredatta önceliğin “millî” olana verilmesi ise elzemdir. 100 yıldır “çağdaş bilimsel” nitelikte müfredat söylemleriyle geldiğimiz noktanın her defasında yeni bir müfredata olan ihtiyacı kaçınılmaz kıldığına daima tanıklık ediyoruz. İfrat ve tefrit noktalarından bir türlü sıyrılamadığımız müfredat yaklaşımlarından “millî bilinci mayalayacak” müfredata geçişi bir türlü sağlayamadık.

Milli Eğitim Bakanlığının geçtiğimiz hafta askıya çıkardığı müfredat metinlerinin kim ya da kimler tarafından tam manasıyla okunarak objektif ve hakkaniyetli değerlendirmelere tabi tutulduğu söylenebilir? Daha askıya çıkışının ilk dakikalarında büyük bir şaşkınlıkla. bu metinlerin topyekûn topa tutulduğunu gördük, Bir taraftan çağdaş bilimsel standartlarda olmayışından tutun da diğer taraftan millî ve manevi değerlerle örtüşmeyen yabancılaşmayı tetikleyen müfredat metinleriyle karşı karşıya kaldığımız söylenip durdu. Hangisi doğru?

Şayet “muasır medeniyet”........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play