Yusuf Tekin liderliğinde Millî Eğitim Bakanlığı, müfredatta bir dizi değişiklikler yaparak bir süreden beri devam edegelen “eğitim sistemini milli ve manevi değerler üzerine inşa etme” çabasını sürdürüyor.

Bu, Mevlana’nın deyimiyle pergelin sivri ucunu bizi biz yapan değerler üzerine sabitleme, diğer hareketli ucuyla ise yetmiş iki milleti dolaşma yaklaşımının ta kendisidir. Aslında çağımızın güçlü sayılabilecek ülkelerinin hepsi, patenti bizim kültürümüze ait olan bu pergel yöntemini itinayla uyguluyor. Üstelik onlar bu yöntemi sadece eğitimde değil, ekonomiden siyasete ve teknolojiye, kültürden sanata ve edebiyata kadar hayatın her alanında genel geçer bir anlayış olarak kabul ediyorlar. Ne var ki Millî Eğitim Bakanlığı uzun yıllardan sonra bu yöndeki ihmalleri telafi etme yönünde adımlar atmaya başlayınca ülkemizdeki bazı çevreler pergelin sivri ucu sanki kendilerine batırılıyormuş gibi veryansın edip çığlık atıyorlar.

Kendi kültür ve medeniyet değerlerinden beslenmeyen bir toplumun sağlıklı ve aydınlık bir geleceği olabilir mi?

Köklerinden beslenmeyen bir toplumun göklere kanatlanması mümkün olmadığı gibi kendi değerlerinden beslenmeyen milletlerin dünyanın geleceğine ortak olmaya heveslenmesi de mümkün değildir. Nitekim pergelin sivri ucunu kendi öz değerlerimiz üzerine sabitleyememek yüzünden toplum olarak başta eğitim olmak üzere hayatın her alanında büyük savrulmalar yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Bu büyük ihmal, nice nesillerimizin kaybolup gitmesine sebebiyet verdiği gibi bizi yıllar boyunca bu ters akıntıya karşı kürek çekmeye maruz bırakarak enerjimizin boşa gitmesine de neden oldu.

Sözgelimi bu ihmal neticesinde eğitim sistemine pırlanta gibi giren çocuklarımız sistemden tanınmaz halde çıktılar. Tarihten bu yana en güçlü yanımız olmakla övündüğümüz aile kurumu günden güne çatırdamaya ve gözümüzün önünde kolonları kesilmiş bir bina gibi çökmeye başladı. Bu sebeple parçalanmış aile çocuklarının çığlıkları sosyal dokumuzu demir tarakla tırmalayıp kanatmaya devam ediyor. Ek yapa yapa yamalı bohçaya döndürdüğümüz, iç tutarlılığını olduğu gibi dil ve mantık bütünlüğünü kaybeden darbe ürünü anayasamız, milletimize güven aşılamıyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri üretmekten çok tüketmeye, çalışmaktan ziyade kısa yoldan köşe dönmeye ve kazanmak için her yolu mübah görmeye mahkûm eden kapitalist sömürgeci ekonomi yaklaşımı, iktisadi hayatımızın altını üstüne getirmeye devam ediyor. Öyle ki kök medeniyeti israfı haram olarak gören bir toplumu, israfta dünyanın süper ligine yükseltmeyi başaran kahrolası bir altüst ediş bu. Kültür ve sanattaki kan kaybımız ise bu alanlarda bizi topyekûn başka kültürlerin istilasına maruz bırakmayı bütün hızıyla sürdürüyor.

Daha iki asır önce dünyanın süper gücü olan bir milletin pergelin sivri ucunu kendi öz değerleri üzerine sabitleyememenin verdiği korkunç yıkımdan bahsediyorum. 1299 yılında kurulduktan sonra kendi değerlerinin ışığında hızla büyüyen, gelişen, zalimlere had bildirip mazlumlara kol kanat gererek asırlar boyunca dünyayı yöneten ve sonrasında gerileme evresine girince öz eleştiri yapmaya başlayıp pergeli eline almak durumunda kalan ve nihayet bu pergelin sivri tarafını yanlış yere sabitleyen, hareketli ucuyla yanlış coğrafyalarda beyhude dolanan bir milletin ahvalinden söz ediyorum.

Ne acıdır ki bu sancılı süreç; kendi görgü kuralları, masalları, türküleri, kahramanları ve hayalleriyle değil başka milletlerin duygu, inanç ve kültür ikliminin hormonlu ninnileriyle büyüyüp yetişerek kendisine, ailesine, toplumuna ve gönül coğrafyasına yabancılaşan kayıp nesiller ortaya çıkardı, çıkarmaya da devam ediyor.

Pergelin sivri ucunu yanlış yere sabitleyince pergelin hareketli tarafı bize yön tayin etme hususunda doğru bir ölçü sunmadı.

Oysa pergelin hareketli ucu, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek anlamına gelir ki bu durum eğitim açısından bir taraftan bazı önemli imkanlar ortaya çıkarırken diğer yandan bünyesinde büyük riskler barındırır. Eğitim müfredatları hazırlanırken nesillerin bu imkanlardan üst düzeyde faydalanması, risklerden de azami surette korunması esas alınmalıdır. Zira eğer pergelin sivri ucu öz değerler üzerine sağlam bir şekilde sabitlenmezse bu riskler bir toplumu kendi kültür ve medeniyetinden uzaklaştırıp başka kültürlerin kölesi haline getirmekte gecikmeyeceği gibi pergelin hareketli ucu dünyadaki değişim ve dönüşümün ortaya çıkardığı yeni imkanlara yelken açmazsa bu sefer o toplumun dünyayla rekabet etmesi, içinde bulunduğu çağa yürümesi ve ideallerini gök kubbenin mavi atlasına nakış misali işlemesi imkânsız hale gelir.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın Haftalık Ders Çizelgesinde 23 olan seçmeli ders sayısını güncelleyerek 30’a çıkarmasının ve bunların öğretim programlarını hazırlayarak kullanıma sunmasının altında yatan gerçek bu.

Millî Eğitim Bakanlığı haftalık ders çizelgelerinde değişikliğine gidip bir taraftan eğitim müfredatına “Türk Sosyal Hayatında Aile”, “Görgü Kuralları ve Nezaket”, “Masal ve Destanlarımız” gibi yeni dersler ekleyerek hem pergelin sivri ucunu kendi öz değerlerimiz üzerine sabitliyor hem de pergelin hareketli ayağından gelecek birey ve aileye yönelik küresel tehditlere set çekmeye çalışıyor. Diğer yandan müfredata “Proje Tasarımı ve Uygulamaları”, “Robotik Kodlama” ve Yapay Zekâ Uygulamaları” gibi dersler ekleyerek hem pergelin hareketli ayağıyla yetmiş iki milleti dolaşıyor hem de dünyadaki gelişmelerden kaynaklanan yeni imkanları öğrencilerin hizmetine sunuyor. Olması gereken de bu değil mi?

Şimdi pergelin sivri ucunun kendi kültür ve medeniyet eksenimize sabitlenmesinden rahatsızlık duyan çevrelere sormak lazım;

Çocuklarımızın kendi görgü kurallarımızı öğrenerek hayatlarına geçirmesi sizi neden huzursuz ediyor? Bu toplumun sağlıklı bireyler ve güçlü bir aile yapısına dayalı olmasına yönelik atılan adımlara hangi saiklerle karşı çıkıyorsunuz? Çocuklarımızın kendi masal ve destan kahramanlarımızla tanışık yetişmesinden, kendi ninnilerimizle büyüyüp serpilmesinden niçin rahatsızlık duyuyorsunuz?

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel Gündoğdu

murselgundogdu@gmail.com

QOSHE - Pergelin Sivri Ucu - Mürsel Gündoğdu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Pergelin Sivri Ucu

5 1
19.12.2023

Yusuf Tekin liderliğinde Millî Eğitim Bakanlığı, müfredatta bir dizi değişiklikler yaparak bir süreden beri devam edegelen “eğitim sistemini milli ve manevi değerler üzerine inşa etme” çabasını sürdürüyor.

Bu, Mevlana’nın deyimiyle pergelin sivri ucunu bizi biz yapan değerler üzerine sabitleme, diğer hareketli ucuyla ise yetmiş iki milleti dolaşma yaklaşımının ta kendisidir. Aslında çağımızın güçlü sayılabilecek ülkelerinin hepsi, patenti bizim kültürümüze ait olan bu pergel yöntemini itinayla uyguluyor. Üstelik onlar bu yöntemi sadece eğitimde değil, ekonomiden siyasete ve teknolojiye, kültürden sanata ve edebiyata kadar hayatın her alanında genel geçer bir anlayış olarak kabul ediyorlar. Ne var ki Millî Eğitim Bakanlığı uzun yıllardan sonra bu yöndeki ihmalleri telafi etme yönünde adımlar atmaya başlayınca ülkemizdeki bazı çevreler pergelin sivri ucu sanki kendilerine batırılıyormuş gibi veryansın edip çığlık atıyorlar.

Kendi kültür ve medeniyet değerlerinden beslenmeyen bir toplumun sağlıklı ve aydınlık bir geleceği olabilir mi?

Köklerinden beslenmeyen bir toplumun göklere kanatlanması mümkün olmadığı gibi kendi değerlerinden beslenmeyen milletlerin dünyanın geleceğine ortak olmaya heveslenmesi de mümkün değildir. Nitekim pergelin sivri ucunu kendi öz değerlerimiz üzerine sabitleyememek yüzünden toplum olarak başta eğitim olmak üzere hayatın her alanında büyük savrulmalar yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Bu büyük ihmal, nice nesillerimizin kaybolup gitmesine sebebiyet verdiği gibi bizi yıllar boyunca bu ters akıntıya karşı kürek çekmeye maruz bırakarak enerjimizin boşa gitmesine de neden oldu.

Sözgelimi bu ihmal neticesinde eğitim sistemine pırlanta gibi giren çocuklarımız sistemden tanınmaz halde çıktılar. Tarihten bu yana en güçlü yanımız olmakla övündüğümüz aile kurumu günden güne çatırdamaya ve gözümüzün önünde kolonları kesilmiş bir bina gibi çökmeye başladı. Bu sebeple parçalanmış aile çocuklarının çığlıkları sosyal dokumuzu demir tarakla tırmalayıp kanatmaya devam ediyor. Ek yapa yapa yamalı bohçaya........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play