Amerikan başkanlarından Reagan’ın ifadesiyle başka bir ülkeye eğitim müfredatı dayatmak adeta onu işgal etmek gibidir. Ona karşı bir savaş ilandır. Bu fiziki işgal olmasa bile manevi işgaldir. Bu işgale tutulanlar benliklerinden, kendiliklerinden sıyrılır adeta başkası olurlar. Bunlara da genelde ‘mankurtlar/dönüşenler’ diyoruz. Kabuklarını ve derilerini değiştirirler. Osmanlı sonrası yeni bağımsızlıklarını kazanan ülkelere İngiltere gibi istilacı ülkeler tarafından müfredat dayatılmıştı. Müfredat yoluyla dolaylı işgallerini sürdürmüşlerdi. Bekaları için istedikleri eğitim programını dayatıyorlardı. Nitekim Osmanlı Döneminde Mısır’da Tasavvuf gibi eserlere imza atan Mısırlı felsefeci Tevfik Tavil işgalcilerin çekildikten sonra da kültür ve eğitim yoluyla tesirlerini 100 yıl daha uzattıklarını söylemiştir. Böyle de olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim hayatı yüz yıl boyunca Batılılara emanet edilmiştir. Yüz yıl dolaylı tesirlerine maruz kalmıştır. Akabinde Kemalizmin 12 Eylül darbesiyle birlikte yenilenmesi gibi eğitimde batılılaşma rüzgarları da 11 Eylül süreciyle birlikte tazelenmiştir. Mevcut eğitim müfredatı adeta ABD, İngiltere ve İsrail üçgeni tarafından başkaldırıya davet olarak algılanmıştır. Bundan dolayı da Batılılar hem resmi düzeyde hem de gayri resmi düzeyde modern ve klasik eğitim düzenlerine müdahale etmişlerdir. Dayatmada bulunmuşlardır. 2003 ve sonrasında Yemen’de İman Üniversitesi ve Pakistan medreseleri gibi klasik eğitim kurumlarına da sulandırmak amacıyla dışarıdan müdahale edilmiştir. Böylece eğitim düzeni hibrid ve hecin yani karma duruma sokulmuştur.

Suudi Arabistan gibi ülkelerde de resmi düzeydeki müfredat bu müdahaleden payını almıştır. Kısaca bu ülkelerdeki eğitim programı adı konulmadan Hıristiyanlaştırılmıştır. İslam, bir yanağına vurulursa öteki yanağını da çevir demez. Aksine ‘yüzüne vurana misilleme hakkını kullanabilirsin’ der. Şimdi ise düşman tabiri yerine İsrail tabiri yeğlenmektedir. Bu dayatılan müfredat işgalciyi sövmeyi değil sevmeyi öğretmektedir. Adeta İbni Haldun’un mağluplar galipleri taklit eder kuralı güncellenmekte ve müfredata iliştirilmektedir. Bu sosyolojik kural yenilenen müfredatla birlikte emri vaki haline getirilmektedir. Batıllar hala da müfredatları takibat altında tutmakta ve güncellemektedirler. ‘Onlara/işgalcilere karşı güç hazırlayın’ mealindeki ayetler ve buna dayalı anlayışlar budanmakta ve gözden geçirilmektedir.

Kısaca 11 Eylül ile birlikte başlayan yeni dalga yeni döneme de uzatılmakta ve eğitim alanının işgali yinelenmekte ve tekrarlanmaktadır. Müfredata müdahalenin ana gerekçesi kaldırılan veya kaldırılması teklif edilen müfredatta nefret söyleminin hakim olması iddiasıdır. Barışın önünü açmak için bu söylemin kaldırılmasını istiyorlar. Böylece İslam’ın önemli kurallarından birisi olan Allah için sevmek ya da Allah için nefret etmek kaldırılıyor, her durumda ‘düşmanını seveceksin’ kuralı vazedilmektedir.

Sözgelimi İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog ‘eksere nefira’ yani İsrailseverlere verdiği iftar davetinde nefret diline ve söylemine temas etmiş ve bunun kaldırılmasını istemiştir. Bu kaldırıldığında da İsrail’in bölgede çok daha etkin olacağı varsayılmaktadır. Bir eliyle tokat vururken öbür elinin öpülmesini beklemektedir. Eğitim yoluyla manevi olarak direnç noktaları hırpalanmakta ve Müslüman fertten egemenlerin iradesine boyun eğmesi beklenmektedir.

İsrail’in BM Temsilcisi Gilad Erdan da BM kürsüsünde aynı ayarda ve nakaratta konuşmuştur: Filistinliler ile İsrail arasında siyasi bir çatışma ya da toprağın bölünmesi konusunda bir çatışma yok, daha çok Yahudilerin yok edilmesiyle ilgili bir konu var. “Filistinlilerin amacı Yahudileri yok etmektir.” Şimdi fiiliyatta Gazze’de soykırım uyguluyorlar ama söylemde bunu tersyüz ediyorlar. Peki! Altüst oluş karşısında biz ne yapmalıyız? Altüst oluş politikasını tersyüz etme politikasına çevirmeliyiz. Asıl nefret söylemi ABD ve İsrail gibi ülkelerde hakimdir. Sadece nefret söylemişle kalmıyorlar aynı zamanda bunu katliam ve soykırım suretinde eyleme ve hayata da geçiriyorlar. ABD’nin kuruluşu İsrail’e benzemektedir. Yerlilerin toprakları işgal edilmiş ve batılı veya beyaz yerleşimcilere açılmıştır. İsrail de aynısını Amalek politikası altında Filistinlilere uygulamıştır. Filistin bu suretle talan ve yağma edilmiştir. Bunu değiştirmenin vakti gelmiştir. Tevfik Tavil’in dediği gibi yüz yıllık dolaylı işgal dalgasından da tersyüz etme politikasıyla kurtulmalıyız. Bunun için önce iradeye ihtiyaç vardır. İrade değiştiğinde söz ve söylem de değişecektir. Öncelikli amaç simyasal yani anlamlar saldırısını püskürtmek olacaktır. Bu gerçekleştiğinde dünün egemenleri bugünün mağlupları haline gelecektir. Batıyı anlamlar savaşında yenmeden cephede yenemeyiz. Yenmek için irademizle birlikte önce benliğimizi geri kazanmalıyız. Bu da kim ne derse desin ötekileştirmeyi gerekli kılar. Ötekileşmek istemeyen sancağımızın altına girer!

QOSHE - Altüst olmak yerine tersyüz etmek - Mustafa Özcan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Altüst olmak yerine tersyüz etmek

9 1
13.04.2024

Amerikan başkanlarından Reagan’ın ifadesiyle başka bir ülkeye eğitim müfredatı dayatmak adeta onu işgal etmek gibidir. Ona karşı bir savaş ilandır. Bu fiziki işgal olmasa bile manevi işgaldir. Bu işgale tutulanlar benliklerinden, kendiliklerinden sıyrılır adeta başkası olurlar. Bunlara da genelde ‘mankurtlar/dönüşenler’ diyoruz. Kabuklarını ve derilerini değiştirirler. Osmanlı sonrası yeni bağımsızlıklarını kazanan ülkelere İngiltere gibi istilacı ülkeler tarafından müfredat dayatılmıştı. Müfredat yoluyla dolaylı işgallerini sürdürmüşlerdi. Bekaları için istedikleri eğitim programını dayatıyorlardı. Nitekim Osmanlı Döneminde Mısır’da Tasavvuf gibi eserlere imza atan Mısırlı felsefeci Tevfik Tavil işgalcilerin çekildikten sonra da kültür ve eğitim yoluyla tesirlerini 100 yıl daha uzattıklarını söylemiştir. Böyle de olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim hayatı yüz yıl boyunca Batılılara emanet edilmiştir. Yüz yıl dolaylı tesirlerine maruz kalmıştır. Akabinde Kemalizmin 12 Eylül darbesiyle birlikte yenilenmesi gibi eğitimde batılılaşma rüzgarları da 11 Eylül süreciyle birlikte tazelenmiştir. Mevcut eğitim müfredatı adeta ABD, İngiltere ve İsrail üçgeni tarafından başkaldırıya davet olarak algılanmıştır. Bundan dolayı da Batılılar hem resmi düzeyde hem de gayri resmi düzeyde modern ve klasik eğitim düzenlerine müdahale etmişlerdir. Dayatmada bulunmuşlardır. 2003 ve sonrasında Yemen’de İman Üniversitesi ve Pakistan medreseleri gibi klasik eğitim kurumlarına da sulandırmak amacıyla dışarıdan müdahale edilmiştir. Böylece eğitim düzeni hibrid ve hecin yani karma duruma sokulmuştur.

Suudi Arabistan gibi ülkelerde de resmi........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play