Arapların ünlü bir deyimi vardır. ‘Fi’l cehaleti rahatun’ derler. Yani cehalet huzur ve rahat vericidir. Öyle midir? Büyük ölçüde öyledir. Özellikle de çağımızda. Cehalet kişiyi rahatlatabilir ve huzur verebilir. Belki düşüncesizlik anlamında huzurun da kaynağıdır! Ötesinde basit insanı mutlu edebilir. Hatta bu meyanda şöyle bir söz nakledilmiştir: “Maarif ne güzel idare edilirdi şu okullar olmasaydı.” Bu ifadenin zamanla türevleri ve farklı biçimleri de söylenmiş veya türetilmiştir. Bu ifadenin Osmanlı’da II. Abdulhamid döneminde Maarif Nazırlığı görevini üstlenen biri tarafından söylendiği biliniyor. Net olarak bilinmeyen şey ise bu sözün kim tarafından söylendiğidir. Çünkü ortada, öne çıkan 3 isim var: Osmanlı Maarif Nazırları Emrullah Efendi, Haşim Paşa ve Zühtü Paşa. Kim söylemiş olursa olsun düşünen adamı idare etmek zordur. Özellikle de ideolojik olarak çalkantılı dönemlerde. O dönemde 1968 kuşağı gibi tıbbiyeli kuşağı vardır ve genel olarak muhalif eğilimleriyle öne çıkar. En zor şey insan idaresi derler. Bununla birlikte cehalet kişiyi rahatlatsa da toplumları çürütür. Çürüyen toplumlar gümbürtü ile yıkılır ve fikirsizlik anaforunda veya girdabında mutlu mesut yaşayan cahiller zümresi de bu tufanın altında kalır. Bu cahiller topluluğuna Kur’an sıklıkla ‘kavmun fasikun’ deyimini kullanır. Vurgusunda bulunur.

Nitekim Burgiba ile Kaddafi arasında bir konuşma aktarılır. Veya yapıldığı farz edilir. Kaddafi Burgiba’ya takılır ve şöyle der. Neden toplumunuzu eğitmekte ısrar ediyorsunuz? Bundan ne umuyorsunuz? Burgiba şöyle cevap verir: Bu sayede bana başkaldıranlar seviyeli olurlar. Ama senin akıbetini bilmem! Muhaliflerin eğitimli olması eğitimsiz olmasından yeğdir.

Eğitim insana geniş çaplı düşünme ve muhakeme yeteneği kazandırır. Sadece kendisi için değil toplumu için de düşünür. Aydının tanımında toplumunu düşünen kişi ifadesi kullanılmıştır. Aydın endişeli yani düşünceli insandır. Nitekim mütareke günlerinde Sirkeci’de posta idaresi müdürü olan yazar Halit Refik Karay akşam ve sabahları Üsküdar ile Eminönü arasında kayıkla işine gidip gelmektedir. Çalkantılı günlerdir ve daha kötü günler beklentisi içindedir. Mutsuzdur. Gam yüklüdür ve keder beynine saplanmış durumdadır. Üsküdar- Eminönü hattında gidip gelirken kayıkçılarla yarenlik eder. Onları pür neşe içinde görünce kıskanır ve içinden onlar gibi huzurlu olabilmeyi geçirir. Heyhat! Kendisi pür telaş bir vaziyettedir kayıkçılar ise neşelerinden bir gram kaybetmezler. Keşke onların yerinde ben olaydım der. Sonrasında kurasına sürgün çıkar ve 150’likler listesine girerek soluğu Suriye’de alır. Mevlanzade Rıfat ve benzerleri gibi. Sonra cumhuriyet rejiminin banileri ile olan ideolojik ortaklık imdadına yetişir ve affa mazhar olarak sürgünden geri döner.

Cahil eyyamcıdır yani günlük yaşar ve akıbetle ilgili hiç endişe etmez. Daha doğrusu sadece mümin kişi ya da başka bir bağlamda aydın kişi akıbeti görür. Geleceğe nüfuz eder ve hisseder. Afaktan önce onu vicdanında yaşar. Bundan dolayı bilmek ona ağırlık verir ve huzursuz eder. Atalarımız niyet hayır akıbet hayır demişlerdir. Bu uzak akıbetle ilgili doğru bir sözdür. Lakin dünyada insan ektiğini biçer. Ekmeden biçilmez ve hasat olmaz.

Velhasıl Sadi-i Şirazi güzel özetlemiş: İnsan; bir damla kan ile bin endişeden ibarettir

Abbas Güçlü eski bir yaraya parmak basmış. Son yazılarından birisinde (28 Şubat 2024 Milliyet)okumanın boşa kürek çekip çekmeme anlamına gelip gelmediğini tartışıyor. En çok zoruna giden de TUİK verilerine göre mutluluk paritesinde okumayanların öne çıkmaları. Ne kadar cahilsen o kadar mutlusun! Adaletsizlikleri ve haksız ortamları içlerine sindirenler elbette mutlu olacaklardır. Bunun hilafı düşünülemez. Bu meselenin cevabı aslında görebilenler için hadislerde çok açık bir biçimde tafsil edilmiştir.

Nitekim “Dünyanın lezzetleri, nimetleri, mutluluğu ahmak oğlu ahmak (Leke ibni Leke) kimselere açılmadığı sürece kıyamet kopmaz.” (Münavi, h.no: 9766, 9851)

Yani öyle bir zaman gelecek ki, aklı başında olanlar dünyanın gidişatı karşısında hep mahzun olurlar. Gerek dini gerek dünyevi sıkıntılardan ötürü dünya hayatının zevki namına bir lezzet alamazlar.

O günlerde, en zevkli ve mutlu olanlar dünya ve ahiretten bîhaber ahmak, geri zekalı sefil ruhlu kimselerdir. Bugünkü hal-i âlem bunun canlı şahididir… Fiilen ayakların baş, başların ise ayak olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Bu dönemin karakterini en iyi yansıtanlardan birisi Namık Kemal’in ifadeleridir;

Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir.

Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insafa hizmetten.

Mustafa Özcan

QOSHE - Cehalet konforu - Mustafa Özcan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cehalet konforu

21 1
02.03.2024

Arapların ünlü bir deyimi vardır. ‘Fi’l cehaleti rahatun’ derler. Yani cehalet huzur ve rahat vericidir. Öyle midir? Büyük ölçüde öyledir. Özellikle de çağımızda. Cehalet kişiyi rahatlatabilir ve huzur verebilir. Belki düşüncesizlik anlamında huzurun da kaynağıdır! Ötesinde basit insanı mutlu edebilir. Hatta bu meyanda şöyle bir söz nakledilmiştir: “Maarif ne güzel idare edilirdi şu okullar olmasaydı.” Bu ifadenin zamanla türevleri ve farklı biçimleri de söylenmiş veya türetilmiştir. Bu ifadenin Osmanlı’da II. Abdulhamid döneminde Maarif Nazırlığı görevini üstlenen biri tarafından söylendiği biliniyor. Net olarak bilinmeyen şey ise bu sözün kim tarafından söylendiğidir. Çünkü ortada, öne çıkan 3 isim var: Osmanlı Maarif Nazırları Emrullah Efendi, Haşim Paşa ve Zühtü Paşa. Kim söylemiş olursa olsun düşünen adamı idare etmek zordur. Özellikle de ideolojik olarak çalkantılı dönemlerde. O dönemde 1968 kuşağı gibi tıbbiyeli kuşağı vardır ve genel olarak muhalif eğilimleriyle öne çıkar. En zor şey insan idaresi derler. Bununla birlikte cehalet kişiyi rahatlatsa da toplumları çürütür. Çürüyen toplumlar gümbürtü ile yıkılır ve fikirsizlik anaforunda veya girdabında mutlu mesut yaşayan cahiller zümresi de bu tufanın altında kalır. Bu cahiller topluluğuna Kur’an sıklıkla ‘kavmun fasikun’ deyimini kullanır. Vurgusunda bulunur.

Nitekim Burgiba ile Kaddafi arasında bir konuşma aktarılır. Veya yapıldığı farz edilir. Kaddafi Burgiba’ya takılır ve şöyle der. Neden toplumunuzu eğitmekte ısrar ediyorsunuz? Bundan ne........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play