Yaklaşık yedi aydır bombardıman altındaki Gazze’de, can kaybı (çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere) 40 bine, yaralı sayısı 80 bine yaklaştı. On binlerce kişi tutuklandı. Bölgede alt yapı, yollar, okullar, hastaneler, ibadethaneler, sosyal alanlar, konutlar tahrip edildi; insanlar yurtlarından çıkarıldı. “Medeniyet” denilen tek dişi kalmış canavarın desteğiyle İsrail’in gerçekleştirdiği bu yıkım ve katliamlar yüzünden Filistin’de (Gazze’de) tam bir dram yaşanıyor.

Günümüz devletlerinin insaniyet derecesini belirleyen turnusol vazifesi gören Filistin (Gazze) meselesi, insanlığın ve Müslümanların devlet, toplum, birey olarak mühim bir sınavı hâline geldi. Egemen devletler ayak sürüse de inanç farkı gözetmeksizin sağduyulu insanlar, çeşitli ülkelerde katliam karşıtı gösteriler ve boykotlarla bu drama dikkat çekmeye çalışıyor.

Bilindiği üzere Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kutsal sayılan Kudüs; Müslümanlıkta da ilk kıble, Peygamberimizin İsrâ ve Miraç mucizelerinin geçtiği mekânlar ve Kur’an’da zikredilmiş olmasından dolayı oldukça önemlidir.

Kudüs şairi Nuri Pakdil, Kudüs için “Yüreğimin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medine’dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır.” ve “Tutsak Kudüs’e borcumuz, Kudüs’ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.” derken M. Akif İnan, “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde / Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu / Varıp eşiğine alnımı koydum / Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu.” mısralarıyla Kudüs’ün uhrevi derinliğini hatırlatır.

“Filistin bir sınav kağıdı, / Her mü’min kulun önünde.” diyen Cahit Zarifoğlu’na göre Kudüs (Filistin), gerçekten Müslümanların önündeki çetin bir sınav kağıdıdır. Sezai Karakoç ise “Ve Kudüs şehri / Gökte yapılıp yere indirilen şehir / Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.” mısralarıyla şehrin kutsallığını ifade eder.

Çok sayıda şair ve yazarın mısra veya satırlarında ifadesini bulan Kudüs (Filistin); milattan önce ve sonrasında, Haçlıların işgalinde kaldığı dönem (1099-1187) dâhil, nice kralların, krallıkların, kavimlerin, devletlerin hâkimiyeti altında kalmış; sayısız mücadelelere, savaşlara, işgallere, katliamlara, hukuksuz uygulamalara, isyanlara, yağmalara, yıkımlara sahne olmuş; coğrafyada kan ve gözyaşı dinmemiştir.

Bu mukaddes topraklar; başta Hz. Ömer (638) ve Selâhaddîn-i Eyyûbi’nin (1187) fetih dönemleri olmak üzere Yavuz Sultan Selim’in fethinden itibaren Osmanlı döneminde İslam’ın adaletini, insana verdiği değeri, insan haklarına saygıyı ve huzuru “ancak” tanıma fırsatı bulabilmiştir.

“Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki?” diyen Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin fethinden sonra Kudüs’ten ümidini kesen Haçlılar -maalesef- sonraki süreçte diplomatik yollardan bazı imtiyazlar elde ederek bölgede tutunmuş; Müslümanların hâkimiyetindeki dönemlerde Hıristiyanlar ve Yahudiler her şeye rağmen güvenli şekilde hayatlarını sürdürmüşlerdir.

“Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn” Yavuz Sultan Selim zamanında (1516) Osmanlı hâkimiyetine giren Kudüs ve çevresi, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa dönemi (1831-1840) hariç, 1917 yılı Aralık ayına kadar yaklaşık dört asır sancak statüsüyle Osmanlı yönetiminde kalmış; hususi muamele görerek imar çalışmaları, yol, suyolu, çeşme, cami, medrese, külliye, kütüphane, imarethane, han, hamam, hastane, çarşılar yapılmış; bunlar için vakıflar kurulmuş; sosyal, kültürel, ticari ve dinî hayat canlandırılarak cazibe merkezi hâline getirilmiştir.

Kavalalı’dan sonra 1840’ta yeniden Osmanlı yönetimine girse de 1830’da İngilizlerin, ardından bazı ülkelerin konsolosluklar açması, dinî teşekküller kurulup canlandırılması; Avrupa kökenli kültürel, dinî, siyasi kuruluşların bölgedeki yatırımları; baskılar, imtiyazlar, demografik yapının değiştirilmesi, 1870’lerin sonunda Yahudi göçünün artması, sur dışında yeni şehir oluşturulması günümüzde Kudüs’te yaşanan olumsuzluklara zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti’yse, Batılıların bölgeye müdahalesini, yasa dışı Yahudi göçünü ve Yahudilere toprak satışını engellemeye çalışsa da yerel ve uluslararası nedenlerden dolayı başarılı olamamıştır.

İngiliz işgali (1917) sonrası yaşanan politik gelişmelerle İngilizlerin yönetimine (1920) giren Kudüs ve çevresinde Yahudi yerleşimi artmış, yine İngiltere ile Batılı devletlerin desteğinde kurulan uydu devlet İsrail’in (1948) Müslümanların haklarını kısıtlayan uygulamaları ve İslami yapıyı değiştirmeye yönelik politikaları protestolar, ayaklanmalar, grevler, boykotlar ve 1987’de intifâda’ya yol açmıştır. Osmanlı’dan sonra Filistinlilerin mülklerine el konulması, dinî ve tarihi mekânların yıkılması, yerli nüfusu göçe zorlama çalışmaları -maalesef- dramatik şekilde medeni(!) ülkelerin gözü önünde yıllardır devam etmektedir.

İşte İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif, Bursa’nın Yunanlılarca işgal edildiğini öğrendiği günlerde yazdığı (07 Mayıs 1921) Bülbül şiirinde; “…Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı, / Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! / Hayalimden geçerken şimdi; fikrim herc ü merc oldu, / Selâhaddîn-i Eyyûbî’lerin, Fatih’lerin yurdu…” derken Anadolu topraklarıyla birlikte Kudüs’e (Filistin) dikkat çekmiş; 19 Kasım 1920’de Nasrullah Camiindeki vaazında ise İngilizlerin işgal ettiği Kudüs meselesini de dile getirerek Müslümanlara şu mühim uyarıyı yapmış ve “Küfür tek millettir” mesajını vermiştir:

“…Harb esnasında bilirsiniz ki Almanya İmparatoru İstanbul’a gelmişti. Biz safderun Müslümanlar, Halife-i İslam’ın müttefiki sıfatıyla o misafire karşı nasıl hürmette, nasıl ikramda bulunacağımızı şaşırdık. Bu şaşkınlıkta o kadar ileri gittik ki Dârü’l-Hilâfe’nin yani İstanbul’un minarelerini kandil gecesi imiş gibi kandillerle donattık. Alman Dostluk Yurdu binası kurulacak denildi, bol keseden bir kaç camimizi heriflere peşkeş çektik.

Ha! Gelelim bizim bu gibi fedakârlıklarımıza karşı gördüğümüz mukabeleye. Kuds-i Şerif’i bizim elimizden gasbettikleri zaman bu felaket, Harb-i Umumî üzerine büyük bir tesir ika etmişti. Yani Filistin cephesinin bozulması muharebe terazisini düşmanlarımızın tarafına epeyce ağdırmıştı.

Binaenaleyh, müttefikimiz olan Almanlarla yine Alman’dan başka bir şey olmayan Avusturyalıların bu işten bizim kadar müteessir olmaları icap ederdi.

Ey cemaat-i Müslîmîn! İşe bakın ki Kudüs, velev ki İngilizlerin eline geçmiş olsun, velev ki bu memleketin düşman eline geçmesi, bu cephenin bozulması yüzünden muharebe bizim hesabımıza kaybolsun, tek Müslümanların elinde, Türklerin elinde kalmasın da hasmımız da olsa dindaşımız olan İngilizlerin eline geçsin, diyerek Viyanalılar şehr-i âyîn (şenlik) yaptılar. Evlerini donattılar.

Bu maskaralığı men’ edip yakılan elektrik fenerlerini söndürünceye kadar Avusturya hükümetinin göbeği çatladı. Artık taassubun hangi tarafta; hürriyetin, müsamahakârlığın hangi tarafta olduğunu bu misallerle de anlamazsanız kıyamete kadar anlayacağınız yoktur.”

Mustafa USLU

Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/kudus

QOSHE - Filistin Meselesi ve Âkif’in Uyarısı - Mustafa Uslu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Filistin Meselesi ve Âkif’in Uyarısı

10 0
01.05.2024

Yaklaşık yedi aydır bombardıman altındaki Gazze’de, can kaybı (çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere) 40 bine, yaralı sayısı 80 bine yaklaştı. On binlerce kişi tutuklandı. Bölgede alt yapı, yollar, okullar, hastaneler, ibadethaneler, sosyal alanlar, konutlar tahrip edildi; insanlar yurtlarından çıkarıldı. “Medeniyet” denilen tek dişi kalmış canavarın desteğiyle İsrail’in gerçekleştirdiği bu yıkım ve katliamlar yüzünden Filistin’de (Gazze’de) tam bir dram yaşanıyor.

Günümüz devletlerinin insaniyet derecesini belirleyen turnusol vazifesi gören Filistin (Gazze) meselesi, insanlığın ve Müslümanların devlet, toplum, birey olarak mühim bir sınavı hâline geldi. Egemen devletler ayak sürüse de inanç farkı gözetmeksizin sağduyulu insanlar, çeşitli ülkelerde katliam karşıtı gösteriler ve boykotlarla bu drama dikkat çekmeye çalışıyor.

Bilindiği üzere Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kutsal sayılan Kudüs; Müslümanlıkta da ilk kıble, Peygamberimizin İsrâ ve Miraç mucizelerinin geçtiği mekânlar ve Kur’an’da zikredilmiş olmasından dolayı oldukça önemlidir.

Kudüs şairi Nuri Pakdil, Kudüs için “Yüreğimin yarısı Mekke’dir, geri kalanı da Medine’dir. Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır.” ve “Tutsak Kudüs’e borcumuz, Kudüs’ü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.” derken M. Akif İnan, “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde / Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu / Varıp eşiğine alnımı koydum / Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu.” mısralarıyla Kudüs’ün uhrevi derinliğini hatırlatır.

“Filistin bir sınav kağıdı, / Her mü’min kulun önünde.” diyen Cahit Zarifoğlu’na göre Kudüs (Filistin), gerçekten Müslümanların önündeki çetin bir sınav kağıdıdır. Sezai Karakoç ise “Ve Kudüs şehri / Gökte yapılıp yere indirilen şehir / Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.” mısralarıyla şehrin kutsallığını ifade eder.

Çok sayıda şair ve yazarın mısra veya satırlarında ifadesini bulan Kudüs (Filistin); milattan önce ve sonrasında, Haçlıların işgalinde kaldığı dönem (1099-1187) dâhil, nice kralların, krallıkların, kavimlerin, devletlerin hâkimiyeti altında kalmış; sayısız mücadelelere, savaşlara, işgallere, katliamlara, hukuksuz uygulamalara, isyanlara, yağmalara, yıkımlara sahne olmuş; coğrafyada kan ve gözyaşı dinmemiştir.

Bu mukaddes topraklar; başta Hz. Ömer (638) ve Selâhaddîn-i........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play