Kavramlar üzerinden birbirimizi vurmayı ve itibarsızlaştırmayı çok seviyoruz.

Birbirimizi anlama ve empati yapma yerine otekilestirmeyi tercih ediyoruz. Hoşgörü ve erdemli olanı değil, sermayesi olmayan basit yolları tercih ediyoruz. El kapısını hoyratça çaldıgımızda, birgün kendi kapımızın da aynı şekilde çalınacagını hesap etmiyoruz.

Genel seçimlerden önceki yazılarımızda Ak Parti'nin Kürt seçmen ile gençlik üzerinde bir çalışma yapması gerektiğini belirtmiş, kararsızlar havzasındaki oyların kendisine dönmesi için radikal hamleler, inandırıcı projeler geliştirmesini söylemiştik. Deprem öncesi iktidar ile deprem sonrası iktidar cephesinde değişen bir şey var mı? Aslında pek fazla değişen bir şey yok. Yaklaşık 11 ili vuran deprem felaketi konusunda ilk 3 gün dışında iktidarın bir zaafı yok.

Devlet, tüm kurumlarını seferber etti ve bölgede güçlü bir şekilde hizmetlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla muhalefetin buradan kendisine çıkarabileceği bir malzeme yok. Bu durum, önümüzdeki yerel seçimler için de böyledir. Zaten iktidar da deprem öncelikli bir siyaseti eksenine alarak seçime hazırlanıyor. Benim üzerinde durmak istediğim konu HÜDA PAR ve HDP'dir.

Malum HDP denilince PKK; HÜDA PAR dendiğinde ise, Hizbullah akıllara geliyor. Her iki partinin de öncelikle mer'i kanunlara göre kurulmuş, meşru bir parti olduğunu ifade edelim. İkisinin de yaslandığı seçmen profili Kürtler. HDP ve HÜDA PAR'ı benimseyen Kürt seçmenin veya tüzel kişilik olarak partinin Hizbullah veya PKK'ya sempati duyduğu söylenebilir. Partilerin terör örgütleriyle irtibat ve iltisaklı olduklarına şahıslar değil adli mekanizmalar karar verir. Devletin hakimi ve savcısının, Adalet Bakanlığı'nın terörle irtibatlandırmadıgı yapıları sırf itibarsızlaştirmak ve oradan kendimize fayda sağlamak için giristigimiz yol, gün gelir başımıza bela olur. HÜDA PAR için mesnetsiz dillendirilen "Hizbullah"a yakın durma tespiti ortada.

Aynı şey PKK ve HDP için de geçerli. İktidar; HDP ve PKK üzerinden muhalefeti terörle işbirliği yapmakla suçladı. Altılı masayı terörle yaftalayıp kamuoyu önünde elini güçlendirmeyi hedefleyen iktidar, HÜDA PAR yakınlaşmasıyla, hasmı olan muhalefet cenahından aynı saldırıya maruz kaldı. Hizbullah'ın belki de tanımını dahi bilmeyen kişiler HÜDA PAR'ı terörle ilişkilendirmeye başladılar. Hizbullah'ın yaptıklarını onaylamıyorum. Şiddet yoluyla hiçbir düşüncenin zemin bulacağını düşünmüyorum. İslam gibi aziz bir dini dahi tebliğ ederken zor kullanılamaz. Siz, doğru bildiğiniz hakikati anlatmakla mükellefsiniz. Kalblere hükmedecek olan Allah'tır. Ancak ne var ki, Lübnan kaynaklı Hizbullah'ı terör örgütü olarak görüp de tüm dünyanın başının belası olan İsrail terör devleti hakkında tek kelam etmeyenlerin de samimiyetinden kuşku duyarım. Lübnan'daki Hizbullah da bir siyasi parti ve aynı zamanda Şia geleneğinden gelen, askeri yönü de bulunan örgütsel bir yapıdır. Hizbullah 1982 yılında İsrail'i, işgal ettiği Güney Lübnan'dan çıkarmak için kuruldu. İşgalci siyonist İsrail'e karşı kurulan örgütün elbette kabul etmediğimiz radikal karar ve eylemleri vardır.

Devam edelim. Aslında ne iktidarın ve ne de muhalefetin terör örgütlerine alan falan açtıkları yok. Ak Parti ve MHP' nin getirmiş olduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yüzde 50+1'i zorunlu kıldı. Bu da partileri ortak hareket etmeye ve ittifaka mahkum etti. MHP ile birliktelik sonrası Ak Parti, Kürt seçmeninin bir kısmını kaybetti. HDP ise yönünü ve desteğini muhalefetten tarafa kanalize etti. İktidar bundan rahatsız olduğu için, bir yandan muhalefeti terör üzerinden yıpratmaya çalışırken, diğer yandan da HÜDA PAR gibi partileri safına dahil ederek, küsen Kürt secmeni kazanmayı hedefledi. Şimdi soru şu:İktidarın da muhalefetin de yaslandığı değerler, aslında çok da masum ve halkta karşılığı olan yapılar değil.

Mecbur kalınmasa her ikisinin de tercih etmeyecekleri yöntemle birbirlerini yıpratmaya çalışmaları doğru değildi. Her şeye rağmen; hangisinin eli daha güçlü? Ben yine de iktidarın daha güçlü ve şanslı olduğunu düşünüyorum. Dikkat edilmesi geren husus şudur: İktidar ve muhalefetin yaslandığı yapıları temsil eden grupları karşı karşıya getirmemeye özen göstermek gerekiyor. Bir seçim uğruna kitleleri birbirine vurdurmanın faturası ağır olur. Demokrasiye zarar vermeden, birbirimizin hak ve hukukunu çiğnemeden bir seçim yapalım. Kimse kimseye hükmetmeye çalışmasın. Herkes özgür iradesiyle sandığa gitsin ve tercihini kullansın. Birbirimizi anlar, farklı düşüncelere saygı duyar, kimseyi ötekilestirmezsek, sonuçta kazanan bizler oluruz.

Birilerinin Erdoğan hakkında, degişim dalgalarına maruz kalmış milleti "bin yıl önceki referanslara sabitleyip teskin etmekle, kendi koltuğunu korumaya çalışıyor" argümanı doğru bir tespit değil. Türkiye'nin kahır çoğunluğu Müslüman ve hakim kültür İslam'dır. Müslüman bir liderin, Müslüman bir topluluğa yaklaşım ve kullandığı dil tabiki de İslâmî olacaktır. Sizin bin yıl önceki değerler diye nitelendirdiginiz şey, Allah'ın aziz dini İslam'dır. CHP'yi bu ülkede 70 yıldan beri muhalefette bırakan ana saik de budur işte. Kılıçdaroğlu bunu gördü ve o kafayla sittin sene iktidar olunamayacagını anladığı için, CHP gibi seküler pir yapıyı dinle barıştırarak dönüştürdü. 13 yıl CHP genel başkanlığı yaptı, iktidar nasibinde yokmuş, şimdi koltuğu Özgür Özel'e devretti. Burada da Ak Parti'nin millete kazandırdığı bir kazanım söz konusu.

Ahlaklı, erdemli, anlayış ve hoşgörülü bir yerel seçim süreci dileğiyle...Sakın ha, milletin değerlerine yabancı, halka tepeden bakan, tuzu kuru kişileri kendinize başkan seçmeyin.
..............
Kahramanmaraş merkezli depremlerden ders çıkaralım. Yeniden eski hatalarımızı tekrar etmeyelim. Kaybettiğimiz o kadar canı unutmayın. Hepsinden de önemlisi, sağlam zemine sağlam bina yapalım. Yıkımda en ufak pay ve ihmali olanları, deprem bölgesinin imarından uzak tutalım.

QOSHE - Hizbullah ve PKK - Abdullah Şanlıdağ
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hizbullah ve PKK

3 0
05.12.2023

Kavramlar üzerinden birbirimizi vurmayı ve itibarsızlaştırmayı çok seviyoruz.

Birbirimizi anlama ve empati yapma yerine otekilestirmeyi tercih ediyoruz. Hoşgörü ve erdemli olanı değil, sermayesi olmayan basit yolları tercih ediyoruz. El kapısını hoyratça çaldıgımızda, birgün kendi kapımızın da aynı şekilde çalınacagını hesap etmiyoruz.

Genel seçimlerden önceki yazılarımızda Ak Parti'nin Kürt seçmen ile gençlik üzerinde bir çalışma yapması gerektiğini belirtmiş, kararsızlar havzasındaki oyların kendisine dönmesi için radikal hamleler, inandırıcı projeler geliştirmesini söylemiştik. Deprem öncesi iktidar ile deprem sonrası iktidar cephesinde değişen bir şey var mı? Aslında pek fazla değişen bir şey yok. Yaklaşık 11 ili vuran deprem felaketi konusunda ilk 3 gün dışında iktidarın bir zaafı yok.

Devlet, tüm kurumlarını seferber etti ve bölgede güçlü bir şekilde hizmetlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla muhalefetin buradan kendisine çıkarabileceği bir malzeme yok. Bu durum, önümüzdeki yerel seçimler için de böyledir. Zaten iktidar da deprem öncelikli bir siyaseti eksenine alarak seçime hazırlanıyor. Benim üzerinde durmak istediğim konu HÜDA PAR ve HDP'dir.

Malum HDP denilince PKK; HÜDA PAR dendiğinde ise, Hizbullah akıllara geliyor. Her iki partinin de öncelikle mer'i kanunlara göre kurulmuş, meşru bir parti olduğunu ifade edelim. İkisinin de yaslandığı seçmen profili Kürtler. HDP ve HÜDA PAR'ı benimseyen Kürt seçmenin veya tüzel kişilik olarak partinin Hizbullah veya PKK'ya sempati duyduğu söylenebilir. Partilerin terör örgütleriyle irtibat ve iltisaklı olduklarına şahıslar değil adli mekanizmalar karar verir. Devletin hakimi ve savcısının, Adalet Bakanlığı'nın terörle irtibatlandırmadıgı yapıları sırf itibarsızlaştirmak ve oradan kendimize fayda sağlamak için giristigimiz yol, gün gelir başımıza bela olur. HÜDA PAR için mesnetsiz dillendirilen "Hizbullah"a yakın durma tespiti ortada.

Aynı şey PKK ve HDP için de geçerli.........

© Maraş Gündem


Get it on Google Play