Depremin temel olarak 5 tür etkisi var: Fiziksel, toplumsal, ekonomik, çevresel ve psikolojik.

Bu etkileri kısa erimli-uzun erimli olarak da ayırabiliriz. Kısa erimde binalar ve altyapı yıkılır; ulaşım zorlaşır (fiziksel etki); ölümler olur, aileler bölünür, çocuklar yetim kalır, evler yıkıldığı için evsizlik sorunu ortaya çıkar. Deprem, yoksulları daha da yoksullaştırır (toplumsal etki). Dükkanlar ve işletmeler kapanır. Yağmacılık olabilir. Altyapıdaki bozukluk nedeniyle ticaret zorlaşır (ekonomik etki). Yangınlar, toprak kaymaları, tsunamiler olabilir (çevresel etki). Psikolojik olarak ise, olaya birinci elden tanıklık edenler toplu halde travma sonrası stres bozukluğu geçirirler. Medyadan ve sosyal medyadan etkilenen ikincil tanıklar da aynı rahatsızlığı geçirebilir (psikolojik etki). Bu durum uzun erimde de etkili olur (So ve Platt, 2014).

Konuya uzun erimde bakarsak şunları söyleyebiliriz:

Kentler ve genel olarak yerleşimler taşınabilir (fiziksel etki). Bunun örneklerine Antik Anadolu kentlerinde rastlıyoruz. Aileler uzun süre geçici barınma olanaklarıyla dayanmak zorunda kalırlar. Sosyal devletin olmadığı ülkelerde kendi başlarına bırakılırlar. Ekonomik olarak, başka üretken sektörlere kaydırılabilecek ekonomik kaynaklar yeniden inşaya ayrılacağı için verimsiz bir ekonomi söz konusu olur (ekonomik etki). Çevresel olarak, kentlerin ve genel olarak yerleşimlerin yüzleri değişebilir (çevresel etki) (So ve Platt, 2014).

Her depremden ülkelerin çıkardığı dersler var; ancak biz 1999 depreminden gerekli dersleri çıkaramadık. 1999 depremi, Kahramanmaraş 2023’e dönüştü. Her şey ahbap çavuş kapitalizmiyle doğrudan ilişkili. “Kadıyı kime şikayet edeceğiz” durumları yaşanıyor. 1999 depreminde eski binaların sağlam kaldığı, yeni binaların yıkıldığı görüldü. Bu, zaten altta yatan düzeni de ortaya koyuyordu.

Bilindiği gibi, Anadolu bir deprem kuşağında. Bölgede tarihe geçmiş ilk deprem, İ.S. 17’deki Filadelfia (Alaşehir, Manisa) merkezli Lidya depremi. Bu deprem sırasında Lidya, Roma İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet. İmparator deprem sonrasında Lidya’dan 5 yıl vergi almıyor. Bunun üzerine, eyaletin imparatorluğa minneti ve bağlılığı oluşuyor. İmparator adına büyük bir anıt dikiliyor ve birçok şehir, adını değiştirerek imparatorun adını içeren yeni adlar alıyor.

İ.S. 115 Antakya depreminde tsunami oluşuyor. 260 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor ki bu rakam, o tarihte oranlarsak çok yüksek bir rakam. Bugün de yüksek, ancak o zaman toplam nüfus da düşüktü.

Marmaris yakınlarına merkezlenen 141 Likya depreminde bugünkü Yunan adaları ve Muğla ve Antalya gibi kıyı bölgeleri etkileniyor. Bu deprem de tsunami yaratıyor.

262 Güneybatı Anadolu depremi, Burdur ve çevresi ile yakın adalarda etkili oluyor. Efes’i yıkıyor. Yine tsunami yaratan bu depremin Roma’da ve Libya’da hissedildiği söyleniyor.

447 Konstantinopolis depreminde kentteki 57 kule yıkılıyor. Kent surları büyük zarar görüyor. Tarihçiler ölümlerin yalnızca depremden değil, deprem sonrasındaki salgın hastalıklardan ve kötü kokudan (büyük olasılıkla ceset kokusu) olduğunu söylüyor. Deprem, bugünkü Trakya ve Batı Karadeniz’de de yıkıma neden oluyor.

526 Antakya depreminde, ölümlerin 250 bini bulduğu tahmin ediliyor. Yıkıntılar altında 30 gün kadar uzun bir süre dayananların olduğu söyleniyor. Bu dönem, Antakya, Bizans İmparatorluğu’na bağlı. İmparator, ceplerine para koyduğu elçilerini bölgeye gönderiyor. İmparatorluk temsilcilerinin ilk işi, yeni kiliseler yapmak oluyor. Deprem sonrasında yağmacılar türer, birçok kişiyi soyarlar ve/ya da öldürürler. Bunlar en ağır biçimde cezalandırılır.

554 Anadolu depremi, Güllük Körfezi’yle yakın adaları etkiler. Aydın’da Tralles kenti yıkılır. Deprem, İstanbul’dan ve Güneybatı Asya’dan hissedilir.

557 Konstantinopolis depreminde 60 bin kişi ölür. Ayasofya’nın kubbesi zayıflar ve daha sonra çöker. Yıkılan surların aralarından daha sonra Hunlar kente girer; fakat başarılı olamazlar. Birçok kilise zarar görür. Dönemin tarihçileri şöyle diyor: Zenginler, hayırsever oldu; kuşkucular dua etmeye başladı; iyiler iyiliğe devam etti. Ama bir süre sonra depremin etkileri geçti ve herkes eski durumuna döndü.

1268 Kilikya depreminde Adana ve çevresinde Ermeni Krallığı egemen. 60 bin ölüm olduğu söyleniyor.

1509 Konstantiniyye depreminde, 10 bin kişi ölür. 109 cami yıkılır; diğerlerinin de minareleri yıkılır. 1070 ev ve 49 kule de yıkılanlar arasındadır. Fatih Camisi’nin kubbesi ikiye bölünür. Anadolu ve Rumeli hisarları da depremden etkilenir. Ayasofya yıkılmaz, bir minaresi yıkılır. Bizans imgelerini kapamak için kullanılan tabaka yıkılır; Hıristiyan imgeleri ortaya çıkar. Ölenler arasında Osmanlı hanedanı üyeleri de vardır. Artçı şoklar 45 gün sürer ve kent sakinleri, kalan evlere 2 ay dönemezler. Bu depremi dönemin tarihçileri ‘Küçük Kıyamet’ olarak adlandırır. Avrupa kaynakları, depremi, Bizans’ı fethettiği için Osmanlılara verilen bir ceza olarak yorumlar. Sultan da bunu bir ceza olarak yorumlar; ama bu cezayı kendi dışındaki yöneticilerin kötülüklerine bağlar. Sultanın yatak odası yıkılır, sultan kıl payı kurtulur. Sultan 2 hafta Topkapı Sarayı’nın bahçesinde çadırda kalır; sonra da Edirne’ye gider. Deprem sonrası en büyük gelişme ise, yeniden inşa bedeli olarak vergi arttırımı olacaktır.

1653 Doğu İzmir depreminde 2,500 kişi ölür. Bu deprem fazla kayıt altına alınmamıştır.

1784 Erzincan depreminde Erzincan ve Muş yerle bir olur. 5-10 bin kişi ölür.

1840 Ahora depreminde Ağrı ve Ermenistan ile İran’ın komşu bölgeleri etkilenir. Ağrı Dağı patlar ve toprak kaymaları olur. Bölgedeki kilise ve manastırlardaki rahipler ölür.

1855 Bursa depreminde camiler yıkılır. Depremin etkisiyle yangın çıkar ve kentin büyük bölümü zarar görür.

1859 Erzurum depreminde 15 bin kişi ölür, bütün kent tahrip olur.

1872 Amik depreminden Antakya ve yakındaki Suriye kentleri etkilenir. Evlerin yarısından fazlası yıkılır. Yıkılanlar arasında kiliseler ve katedraller de vardır.

1881 Sakız Adası depreminde, çevre adalar, Çeşme ve Alaçatı etkilenir. Deprem sonunda Sakız Adası büyük oranda terk edilir.

1883 Çeşme depreminde Çeşme ve Urla dümdüz olur. Hayırseverler bağış yaparlar. Ordu, Çeşme ve çevresine gönderilir. Önce çadırlar kurulur sonra bunlar yetersiz olunca barakalar inşa edilir. Ölü sayısı az olduğundan (50-100), bölge daha hızlı bir biçimde olağan koşullara döner.

Çınarcık ya da İzmit Körfezi merkezli 1894 Konstantiniyye depreminde 1,500 kişi ölür, 1,5 metre yüksekliğinde tsunami oluşur. Yine İstanbul surları zarar görecektir.

1899 Aydın-Denizli depreminde 1,000-1,500 kişi ölür, 80-100 bin kişi evsiz kalır. Cami minareleri, kiliseler, sinagoglar yıkılır.

Bundan sonra 20. yüzyıla geliyoruz. Bu yüzyılda ölüm sayıları açısından en büyük iki deprem, Erzincan (1939) ve İzmit (1999) depremleri. Onları da ayrıca incelemek gerekiyor.

Bütün bu tarihsel dökümden sonra tahminlerimizi söyleyelim:

1. Vergiler arttırılacak çünkü bu kadar yıkımın mali yükü yüksek. (Ancak bu, oy kaybettireceği için seçimden sonraya atılacaktır.)

2. Camilerin, kiliselerin, sinagogların da yıkıldığına bakmadan, daha fazla cami inşa edilecek.

3. Zenginler bir süre hayırseverlik yaptıktan sonra eski hallerine dönecek (ömür boyu bu kadar yüksek düzeyde hayırseverlik yapsalar nasıl zengin kalabilirler öyle değil mi?)

4. Dualar edilecek, ancak bu süreç bir süre sonra sönümlenecek.

5. Depremi dinle açıklayanlarla bilimle açıklayanların kavgası sürecek.

Kaynakça

So, E., & Platt, S. (2014). Earthquakes and their socio-economic Consequences. Encyclopedia of Earthquake Engineering, 1-26.

Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

Ulaş Başar Gezgin

1978 İstanbul doğumlu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazar. Eğitimini Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ (Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurt dışında (2009, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 116 kitabı bulunmaktadır. 2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurt dışında profesör olmuştur. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçeye kazandırmaktadır. Çeşitli çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycan Türkçesi) çevrilmiştir.

QOSHE - Depremin toplumsal etkileri - Ulaş Başar Gezgin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Depremin toplumsal etkileri

4 0
06.02.2024

Depremin temel olarak 5 tür etkisi var: Fiziksel, toplumsal, ekonomik, çevresel ve psikolojik.

Bu etkileri kısa erimli-uzun erimli olarak da ayırabiliriz. Kısa erimde binalar ve altyapı yıkılır; ulaşım zorlaşır (fiziksel etki); ölümler olur, aileler bölünür, çocuklar yetim kalır, evler yıkıldığı için evsizlik sorunu ortaya çıkar. Deprem, yoksulları daha da yoksullaştırır (toplumsal etki). Dükkanlar ve işletmeler kapanır. Yağmacılık olabilir. Altyapıdaki bozukluk nedeniyle ticaret zorlaşır (ekonomik etki). Yangınlar, toprak kaymaları, tsunamiler olabilir (çevresel etki). Psikolojik olarak ise, olaya birinci elden tanıklık edenler toplu halde travma sonrası stres bozukluğu geçirirler. Medyadan ve sosyal medyadan etkilenen ikincil tanıklar da aynı rahatsızlığı geçirebilir (psikolojik etki). Bu durum uzun erimde de etkili olur (So ve Platt, 2014).

Konuya uzun erimde bakarsak şunları söyleyebiliriz:

Kentler ve genel olarak yerleşimler taşınabilir (fiziksel etki). Bunun örneklerine Antik Anadolu kentlerinde rastlıyoruz. Aileler uzun süre geçici barınma olanaklarıyla dayanmak zorunda kalırlar. Sosyal devletin olmadığı ülkelerde kendi başlarına bırakılırlar. Ekonomik olarak, başka üretken sektörlere kaydırılabilecek ekonomik kaynaklar yeniden inşaya ayrılacağı için verimsiz bir ekonomi söz konusu olur (ekonomik etki). Çevresel olarak, kentlerin ve genel olarak yerleşimlerin yüzleri değişebilir (çevresel etki) (So ve Platt, 2014).

Her depremden ülkelerin çıkardığı dersler var; ancak biz 1999 depreminden gerekli dersleri çıkaramadık. 1999 depremi, Kahramanmaraş 2023’e dönüştü. Her şey ahbap çavuş kapitalizmiyle doğrudan ilişkili. “Kadıyı kime şikayet edeceğiz” durumları yaşanıyor. 1999 depreminde eski binaların sağlam kaldığı, yeni binaların yıkıldığı görüldü. Bu, zaten altta yatan düzeni de ortaya koyuyordu.

Bilindiği gibi, Anadolu bir deprem kuşağında. Bölgede tarihe geçmiş ilk deprem, İ.S. 17’deki Filadelfia (Alaşehir, Manisa) merkezli Lidya depremi. Bu deprem sırasında Lidya, Roma İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet. İmparator deprem sonrasında Lidya’dan 5 yıl vergi almıyor. Bunun üzerine, eyaletin imparatorluğa minneti ve bağlılığı oluşuyor. İmparator adına büyük bir anıt dikiliyor ve birçok şehir, adını değiştirerek imparatorun adını içeren yeni adlar alıyor.

İ.S. 115 Antakya depreminde tsunami oluşuyor. 260 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor ki bu rakam, o tarihte oranlarsak çok yüksek bir rakam. Bugün de yüksek, ancak o zaman toplam nüfus da düşüktü.

Marmaris yakınlarına merkezlenen 141 Likya depreminde bugünkü Yunan adaları ve Muğla ve Antalya gibi kıyı bölgeleri etkileniyor. Bu deprem de tsunami yaratıyor.

262 Güneybatı Anadolu depremi, Burdur ve çevresi ile yakın adalarda etkili oluyor. Efes’i yıkıyor. Yine tsunami yaratan bu depremin Roma’da ve Libya’da hissedildiği söyleniyor.

447 Konstantinopolis depreminde kentteki 57 kule yıkılıyor. Kent surları büyük zarar görüyor. Tarihçiler ölümlerin yalnızca depremden değil, deprem........

© Medya Günlüğü


Get it on Google Play