“Vay haline karşılıksız harcamadan kaçınanların…” diye ayetle burun buruna geldiğimde öylece kalakaldım. Deprem felaketi ve zor şartlar, ağır hayatlar derken Ortadoğu’nun durmayan-durdurulamayan kanı. Küresel güçler ve “yöresel güçsüzlükler”. Yurtlarından, evlerinden, hayatlarından edilenler. Ve ömrümüzü bir kahırla yaşamak istemez hale gelişimiz. Şüphesiz üzüntüden daha kıymetli bir şey var. Bir şeyler yapmak! Bir şeyleri önceden, zamanında yapmış ve sonuçlarını alıyor olmak! Şimdi bu kadar üzülmemek ve küresel güçler karşısında eli- dili-diplomasisi bir yerde bağlı kalmamak için milletçe yapmamız gerekenler.

Ne yapabiliriz? Sorusunun ilk ve acil karşılığı hayatta olanlarla -yaşam şartlarımızı imkanlar ölçüsünde- bir ekmeği paylaşır gibi ortasından bölüp paylaşmak tabii ki.

Zaten insan olmanın gereği. Mümin olmanın daha bir gereği… İnancın hemen ilk açık göstergesi: karşılıksız paylaşma. Karşılıksız harcamayanın sağlığı da varlığı da bir şekilde harcanır.

Harcamadan harcamaya fark var.

Depremin hayata bu kadar hasar bırakmasının ardında ekonomik ve mimari yetersizlik, yine ekonomik hırslar, haksız kazanma isteği var. Bir halkı yurdundan etme ve ona hayat hakkı tanımamanın ardında da küresel güce yani ekonomik güce yaslanmışlık ve “güç bizde dünyanın gözü önünde dilediğimiz zulmü yaparız” şımarıklığı ve azgınlığı var.

Ne yapacağız?

Daima önümüze konulan “hayatta kalma” için acil yardımlarla günü ve ömürleri sözüm ona kurtarmaya yönelik mi devam edeceğiz? Yoksa paylaşma yöntemimizi mi değiştirmemiz gerekiyor? Zekât, sadaka, infak yani dini paylaşım terimlerini veya vergi, gönüllü paylaşma gibi kelimelerimizi amaç ve yöntem olarak bir sorgulamaya tabi tutmak mı gerekiyor?

Olağanüstü durumlarda ayakta kalabilmenin ilk yolu olağan zamanlarda hep var olan yoksulluğu, yoksullaşmayı kazanç yollarını açmak ve bunun için girişimciliği ön plana çıkararak ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Haklı kazanma imkanlarının yok edilmesi birilerinin aşırı haksız ve çok kazanmak isteyişi ile de alakalı.Daima kendisi kazanıp, kazandığından bir miktar paylaşmanın ötesinde bir şeyler yapılma ahlakını geliştirmek durumundayız, zira bu neredeyse bir ahlaksızlığa da dönüşüyor. Kazanç yollarını açmak, istihdam yaratmak ve kazanma imkanlarını paylaşmak daha doğru bir paylaşım şekli olarak kendini gösteriyor.

Paylaşma ahlakında kişiyi üretim için ayağa kaldırmak ve üretim koşullarını oluşturmak önemli. İhsan/ıslah gibi kelimelerle ifade edilen iyilik çeşitleri arasında ıslah kelimesi; içindeki değiştirme, dönüştürme, ekonomik iyileştirme anlamıyla daha öne çıkıyor. İhsan kelimesi ise, başka anlamları da olmakla beraber ekonomik katkı anlamında düşündüğümüzde ilk yardım, ilk-geçici iyileştirme gibidir. Çorba içmezse, ısınmazsa nasıl ayağa kalkacaktır bir insan, bir millet…

Dindar veya değil, dinin bu kısmını yanlış anlayanların sandığı ve iddia ettiği gibi; İslami paylaşım yöntemi yoksulluğu sürekli hale getirmez. Aksine onu ayağa kaldırmayı, kendi yapabileceklerine, yeteneğine, emeğine ve uğraş, iş ve ve mesleğini en güzeliyle yaparak üretime yönelmesini hedefler.
Biz sadaka derken bile, birilerinin kafasındaki indirgenmişlikten, yoksulluğun adeta yaşatılmasına, sürdürülebilirliğine hizmet eden günü birlik, gün kurtaran paylaşımlardan, “sadakacık”lardan bahsetmiyoruz. İnsanın acil ve ilk yardım denilebilecek ihtiyaçlarını gidermenin hemen yanı sıra onun onurla emek vereceği ve üretime geçeceği, kazanacağı bir işten, meslekten hatta daha ötesi büyümeye teşne bir girişimcilikten bahsediyoruz. Eğer gerçekten küresel ölçekte ezilmeyen bir ülke olmak, ekonomik dengeler arasında kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendi dengesini sağlayabilen bir ülke olmak istiyorsak; iyi ve parlak bir fikrin projeye dönüştürülmesinden ve o projenin üretim ve istihdam gerekçesi olarak hayata, iş dünyasına kazandırılmasına yönelik bir destekten daha güzel bir destek olamaz. Zekat veya sadaka bütün infak/paylaşım türlerinin bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı ve dolayısıyla toplumsal ilerlemesi yönünde kullanımı konuları yeniden düşünülmelidir. Devlet ve millet, özellikle iş dünyası, girişimci iş insanları bu konuda iş birliği yapmalıdırlar.

Küresel ölçekte, diplomaside söz sahibi olup masum halklara yapılan zulümlere dur demenin önemli bir yolu da buradan geçiyor.

Harcama anlayışlarında değişmesi gereken bir diğer şey de harcanacak tek şeyin para olmadığını, hatta harcanacak en basit şeyin para olduğunu düşünmektir. Zaten zekât veya sadaka kelimesinin veya paylaşma kelimesinin en basite indirgenmesi ve ucuza getirilmesi de apayrı bir kurnazlık. İnsanın mistik veya hümanist tilkiliği. Mal canın yongası derken insan ona olan zaafını belirtmiş ve açık sözlülük yapmış. Aferin. Fakat aşırı önemsenmesinden dolayı neredeyse “Can malın yongasıdır.” bile diyebiliriz. Pratiklere ve uygulamalara bakılırsa kimse de itiraz edemez.

Çok büyük miktarlar ya da küçücük miktarlar fark etmez, asıl olan candır. Candan harcanmalıdır. Samimiyet oynanmaz elbette. Ne harcanacaksa içten harcanmalıdır. Yoksa bir kıymeti kalmıyor. Malı da candan harcamazsak kendimizi harcamış sayılırız.

Burada özveri kelimesi de önemli. Özünden vermek, azından vermek. Özleşmek ve nitelikçe iyileşmek, güçlenmek için… Bize bereketi açıklayabilen bir matematik ve ekonomi lazım. Bize adaleti sağlayan bir ekonomik kalkınma gerek. Öyle ki küresel ölçekte adaletsizliklere dur diyebilecek güçlere erişelim.

Bu arada bir şeyleri paylaşabilmek için ille yüksek bir ekonomik güce sahip olmak lazım gibi anlaşılmamalı. Sadece ekonomik güçlerin nerelere gidiyor olduğunu görünce asıl arık(su yolu), bir kanal hatırlatması bizimkisi. Yoksa paylaşabileceğimiz daha pek çok şeyimiz var. Emek, sevgi, fedakarlık, paylaşabileceğimiz her şeyi karşılık, gelecek bir çıkar gözetmeksizin gözden, elden, avuçtan, kalpten çıkarmak en güzeli.

Bu arada; bunu sahiden ülkenin kültürüne, sanatına destek olmak için son derece kaliteli destekler verenler dışında, neredeyse zoraki ve kültürel faaliyet demeye bin tanık isteyen bazı etkinliklere sponsor olarak paylaşma görevlerini icra eden servet sahipleri ile dolu ülkemiz. Daha lüks ve konforlu yaşamanın vicdani yükünü, hazır vergiden de muaf olarak atsınlar diye farklı paylaşım kanalları bulanlar az değil. Güle güle harcasın, güle güle sponsor olsunlar. Sahte paylaşımlar hakikatte kimseyi kötü iyiliksever olmaktan kurtarmıyor.

QOSHE - Harcanmamak için - Ayşe Şener
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Harcanmamak için

14 0
31.10.2023

“Vay haline karşılıksız harcamadan kaçınanların…” diye ayetle burun buruna geldiğimde öylece kalakaldım. Deprem felaketi ve zor şartlar, ağır hayatlar derken Ortadoğu’nun durmayan-durdurulamayan kanı. Küresel güçler ve “yöresel güçsüzlükler”. Yurtlarından, evlerinden, hayatlarından edilenler. Ve ömrümüzü bir kahırla yaşamak istemez hale gelişimiz. Şüphesiz üzüntüden daha kıymetli bir şey var. Bir şeyler yapmak! Bir şeyleri önceden, zamanında yapmış ve sonuçlarını alıyor olmak! Şimdi bu kadar üzülmemek ve küresel güçler karşısında eli- dili-diplomasisi bir yerde bağlı kalmamak için milletçe yapmamız gerekenler.

Ne yapabiliriz? Sorusunun ilk ve acil karşılığı hayatta olanlarla -yaşam şartlarımızı imkanlar ölçüsünde- bir ekmeği paylaşır gibi ortasından bölüp paylaşmak tabii ki.

Zaten insan olmanın gereği. Mümin olmanın daha bir gereği… İnancın hemen ilk açık göstergesi: karşılıksız paylaşma. Karşılıksız harcamayanın sağlığı da varlığı da bir şekilde harcanır.

Harcamadan harcamaya fark var.

Depremin hayata bu kadar hasar bırakmasının ardında ekonomik ve mimari yetersizlik, yine ekonomik hırslar, haksız kazanma isteği var. Bir halkı yurdundan etme ve ona hayat hakkı tanımamanın ardında da küresel güce yani ekonomik güce yaslanmışlık ve “güç bizde dünyanın gözü önünde dilediğimiz zulmü yaparız” şımarıklığı ve azgınlığı var.

Ne yapacağız?

Daima önümüze konulan “hayatta kalma” için acil yardımlarla günü ve ömürleri sözüm ona kurtarmaya yönelik mi devam edeceğiz? Yoksa paylaşma yöntemimizi mi değiştirmemiz gerekiyor? Zekât, sadaka, infak yani dini paylaşım terimlerini veya vergi, gönüllü paylaşma gibi kelimelerimizi amaç ve yöntem olarak bir sorgulamaya tabi tutmak mı gerekiyor?

Olağanüstü durumlarda ayakta kalabilmenin ilk yolu olağan zamanlarda hep var olan yoksulluğu, yoksullaşmayı kazanç yollarını açmak ve bunun için girişimciliği ön plana çıkararak ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Haklı kazanma imkanlarının yok edilmesi birilerinin aşırı haksız ve çok kazanmak isteyişi ile de alakalı.Daima kendisi kazanıp, kazandığından bir miktar paylaşmanın........

© Milat


Get it on Google Play