Bu toplumda kendisini bilmeyen, kendisiyle hiç tanışmamış, uzun uzun konuşmamış olan çok kişi var, diye düşünürüm. Dengesizlikler ve kopukluklar ve daha pek çok şey bunun göstergesi… Toplumsal adanış ya da hep başkaları ile ilgilenme fedakarlığı veya tam tersi, buna yetkin olmadığı için hadsizliği, işgüzarlığı yapan herkes adına kişisel bir dille karaladığım bu tespit yazısı oranları farklı olsa da hemen herkesin yaşadığı bir yabancılaşma... Sizden ricam; hiç başkasını değil tam olarak kendinizi düşünerek okuyun. En son bir şey diyeceğim. Öyledir; basit bir yazıyı bile başkalarını incelemek, sözüm ona değerlendirmek için okuyan bir toplumuz. Kutsal kitapları dahi… Hey gidi!

Kendimin…

Çırpınıp durduğunu, bana kendini göstermek için nasıl da gözlerime el ettiğini, kulaklarımın ardında “Bir kez de beni duyar mı, dinler mi?” diye ne yakarış sıralarında saatsiz beklediğini iyiden iyiye fark ediyordum. Fakat sıranın ona gelmediğini o da görüyordu. O içerdeki sırada bir başına ve en yakın olduğu için görmezden geliniyor, diğer herkes dışardaki sırada izdiham şarkılarıyla, uzaklığın hoşgörüsünden yararlanarak orduları andıran görkemlilikte iç kalenin kapılarına kadar dayanıyordu. Sonra ezbere alınmış bir mütevazilik eşiğinde, yüzü gözü yaralanmış ben… Sessiz inliyordum.

Herkes başköşeme geçmişken, ben dışarda kalıyordum.

İçinizdeki benin sokakta kalması ne demektir bilir misiniz? Herkes kalbinizin başında yanak pembesi gülümserken sıcacık, ayazı yutkunmak… İçerden gülüşmeler gelir oturur kirpiğinizin üstüne. Ayaklarını sallandırır. Çay akar. Dem kokar her yer. Ama sen kendinden hep uzaktasındır. Minderine uzaklar kurulmuştur.

Yine de gün başlarken lavaboya doğru, sonra mutfağa, ardından caddeye, iş yerime ya da herhangi bir yere doğru attığım adımlar yalnızca görünenleriydi. Oysa ben en çok görünmeyen adımlarla bir yerlere varıyordum. En çok onlarla vardıklarımı bir noktadan, bir mekândan sayıyordum. Bu yüzden o derinlikli yürüyüşü durduran her telaşa biraz kem bakmaktan kendimi alamıyordum. Bazen büyük bir sabırla, bazen de sabırsızlıkla onun hakkından geliyor, onun bitişini keyifle seyretmeye bile dayanamıyor, yolculuğuma kaldığı noktadan devam ediyordum.

Kendime varmam gerekiyordu. Varıp bir tanışmam, gözlerin ve duyuların gereksiz kaldığı o yakınlıkta ve her ne ile karşılaşırsam, korkmadan, çekinmeden sarılmam gerekiyordu.

Derin ben kimdim? Nasıl bir şeydim? Ne yemez ne içmezdim? Neye benziyordum?

Bunca yılın ardından hala tam olarak tanışmamış, şöyle kemiklerimizi çatırdatarak sarılıp ağlaşmamış olmamız doğrusu hüzün vericiydi. İnsan, yakınına vefasını uzaklaşarak mı eda eder?

İnsanın en yakını kendisidir oysa.

En yakınlar listesinden dışlandıkça arsızlaşan, ilgi çekmeye çalışan, hakkı olan ilgiyi bir ödev zorundan koparmaya çalışırken yaşama sevincini gittikçe kaybeden kendisi...

İçinizde çoktan ölmüş birinin canlı tabutu olmak istemiyorsanız eğer, gidin kendinizle bir tanışın. Sahih bir tanışma olsun bu. Yaşamına bizzat emek verecek bir kaynaşma olsun.

Yoksa saçma sapan hareketlerle, orada burada yeni akım “Kendimi seviyorum, kendimi seviyorum.” Zikrini çekmeye başlatırlar size de… Sanal veya gerçek her sokak başında sertifikasını almış sizleri bekliyor uzmanlar, kişisel gelişimciler, değme spikologlar (hususi yanlış yazıldı, yaşam koçları, ölüm keçileri…

QOSHE - Kendisine yabancı - Ayşe Şener
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kendisine yabancı

35 13
26.12.2023

Bu toplumda kendisini bilmeyen, kendisiyle hiç tanışmamış, uzun uzun konuşmamış olan çok kişi var, diye düşünürüm. Dengesizlikler ve kopukluklar ve daha pek çok şey bunun göstergesi… Toplumsal adanış ya da hep başkaları ile ilgilenme fedakarlığı veya tam tersi, buna yetkin olmadığı için hadsizliği, işgüzarlığı yapan herkes adına kişisel bir dille karaladığım bu tespit yazısı oranları farklı olsa da hemen herkesin yaşadığı bir yabancılaşma... Sizden ricam; hiç başkasını değil tam olarak kendinizi düşünerek okuyun. En son bir şey diyeceğim. Öyledir; basit bir yazıyı bile başkalarını incelemek, sözüm ona değerlendirmek için okuyan bir toplumuz. Kutsal kitapları dahi… Hey gidi!

Kendimin…

Çırpınıp durduğunu, bana kendini göstermek için nasıl da gözlerime el ettiğini, kulaklarımın ardında “Bir kez de beni duyar mı, dinler mi?” diye ne yakarış sıralarında saatsiz beklediğini iyiden iyiye fark ediyordum. Fakat sıranın ona gelmediğini o da görüyordu. O içerdeki sırada bir başına ve en yakın olduğu için görmezden geliniyor, diğer herkes dışardaki sırada izdiham şarkılarıyla, uzaklığın hoşgörüsünden yararlanarak........

© Milat


Get it on Google Play