Türkiye olarak kendi ülkemizi savunmanın ötesinde dünyanın masum halklarını savunabilme gücüne erişmek hedefimiz ve hayalimiz. Dünyanın Davud’u olmak…

Sevgili Davud’un, dev cüsseli, zorlu savaşçı Calut/Golyat’la karşı kaşıya gelmesi ve kullandığı söylenen sapanı düşündüğümde birçok soru çıkarıyor zihnim. Sırası gelince paylaşacağım. Yine söylentiye göre zamanın devi; küresel gücü, ekonomi, eğitim, bilim, teknik, sanat ve sinemada ileri geleni, karşısına elinde sapanla, bir taşla çıkılmasını yadırgamış. Bu onun olmayan onuruna bile dokunmuş. Bir çırpıda ezip geçivermek ve savaşma zevki almaksızın yenmek ona cazip gelmemiş. Bu tavırla kendisinin küçümsendiğini düşünmüş. Fakat işler onun sandığı gibi gitmemiş. Bambaşka bir güzergaha yönelmiş kaderi. Başı bulutlarda koca dev tutmuş bir sapan taşı ile geldiği yere, toprağa geri dönmüş. Hacim, kütle bunlar zor işler tabi. İnce terazilerin tarttığı, mizanın süsü olan ağırlık başka bir şey…

Fakat Davud as sapanla kalmamış. Demiri yoğurma gücünde bir insanmış. Zanaatkar. Mühendis. Zamanın savunma teknolojisinde, özellikle de zırh yapımında iyiymiş…

Sesi desek apayrı! Rüzgârın susup, denizin durup dinlediği bir sanatkar. Güftesi; Zebur!

Bakara suresinde ve başka surelerde de geçer olay. “Bunun üzerine, onları Allah’ın izniyle bozguna uğrattılar, Davud da Calut’u öldürdü. Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi ve istediği şeyin bilgisini öğretti. Ve eğer Allah, insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı. Allah bütün alemlere karşı sınırsız lütuf sahibidir.” (Bakara 251)

Savaşın öncesinde Calut/Golyat’a karşı durması beklenen Talut ordusu için, yeteri kadar içtiklerinde onları dik tutacak olduğu halde, içtikçe onları güçsüzleştiren bir “nehir” ’den bahsediliyor. Öylesine aç gözlülükle içmişlerdir ki o nehirden/ belki dünyadan/dünyevi hazlardan, dürüst ve erdemlilik, adalet uğruna ne kendileri ne dünya mazlumları için çaba harcayacak, savaşacak güçleri kalmamıştır. Ne ekonomi ne eğitim, bilim, teknoloji, sanat vs hiçbir alanda gerçekte hakkıyla var olamamış, insanlığa da bir varoluş çaresi sunamamışlardır. Tam bir acziyete düşmüşlerdir. Tam da böyle bir zamanda kendisinden umulmayan bir gencin Davud olma zamanı gelmiştir. Bir sapanın, cesaretin ve taktiğin bir devi devirme zamanı gelmiş çatmıştır.

Acaba ülke olarak biz ne kadar Davud’uz? Abartısız ve son derece gerçekçi tespitlere erişmek ve bu büyük özveri ve emek tablosunda yerimizi güncellemek lazım. Yoksa yine ve hala soracak çocuklar; Srebrenitsa’da sorulmuş o soruyu. Pembe bir dudaktan fırlayan soruya bakınız!" Askerler çocukları küçük kurşunla öldürüyorlardır değil mi anne?” gibi ölümcül soruyu.

Davud/İbrânîce’de “en çok sevilen kişi, göz bebeği” anlamına geliyor. K. Mukaddes’te Dâvid veya Dâvîd şeklinde geçiyor. Ahd-i Atîk’te “kızıl, kırmızı yüzlü, güzel gözlü ve hoş bakışlı”

“iyi çeng çalan cesur bir yiğit, cenk eri, sözünde tutarlı ve yakışıklı” ve İslâmî kaynaklarda gür ve güzel sesli, iyi huylu, temiz kalpli, çok anlayışlı ve çok güçlü”/sapanıyla attığı her şeyi vuran bir insan olarak geçiyor.

Sapana gelince hep düşünmüş kalmışımdır. Sapan sembolü neye karşılık gelir.

Gelişmemişlik mi, taktik geliştirmek midir? Karşı tarafı küçümseyeceğiz derken yoksa bizzat kendi varlığını küçümsemek midir? Kendisini zalime karşı savunamayacak olmak ve bunu yapabilmenin bilimsel, teknik yollarına başvurmamak, kendisini savunulmaya layık bulmama ezikliği de olabilir mi? Fakat sapan yine de elinden gelen bir şey illaki vardır’ın da temsili… “El”in çaresizliğinin, çaresizliğe rağmen yine de “el”in, orantısızlığa maruz kalmış, yok edilememiş gücün, kalbin varlığının da temsili… Yoksa salt duygusallık ve gerçeklikten uzaklaşmış olmak mıdır sapan? Tam olarak bilimsel ve teknolojik geriliği mi temsil eder. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diyenler, mertliğin tüfeği icat etmek olabileceğini hiç düşünmemiş olabilirler mi? İleri savunmayı “duvarına asmayan hiçbir ülke”’nin bağımsızlığını ve dolayısıyla hem kendi içinde hem dünya sokağında adaleti sağlamaya dair söz hakkını, diplomasi hakkını kaybedeceğini hesaplamadılar mı?

Yoksa mertliğin yeniden tanımlanmaya ihtiyacı mı var?

Dedim ya sapana takıldı zihnim… Kimi zaman kalemini sapan yapan biri olarak. Ve taş yerine kurutulmuş gül atan biri olarak…

Sapan eğer cesareti temsil ediyorsa neden savunma teknolojisi üretme cesaret ve deneyimi gösterilmedi? Bilmediğimiz, aşılamayan, eli kolu bağlayan küresel engeller mi var? Demek zaid, tamam. Pekâlâ bugüne dek küresel savunma sanayinin yanında sapan hükmünde olan teknolojiler ve teknogeriliklerin en azından kendimize ait asıl nedenlerini yok etmenin zamanı geldi de geçiyordu.

Şimdi aklımda tek bir merak var. Sapan en geride- en ileri savunma teknolojisini temsil ediyor. Fakat sadece kendimizi değil, bütün masumları savunabileceğimiz en ileri savunma gücünü ne zaman elde edeceğiz? Küçük kurşunları havada yakalayan, küçük kurşun tetikçilerini korkudan altına ettiren ve iyiden iyiye etkisiz hale getiren o gücü…

QOSHE - Küçük kurşun - Ayşe Şener
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Küçük kurşun

26 1
14.11.2023

Türkiye olarak kendi ülkemizi savunmanın ötesinde dünyanın masum halklarını savunabilme gücüne erişmek hedefimiz ve hayalimiz. Dünyanın Davud’u olmak…

Sevgili Davud’un, dev cüsseli, zorlu savaşçı Calut/Golyat’la karşı kaşıya gelmesi ve kullandığı söylenen sapanı düşündüğümde birçok soru çıkarıyor zihnim. Sırası gelince paylaşacağım. Yine söylentiye göre zamanın devi; küresel gücü, ekonomi, eğitim, bilim, teknik, sanat ve sinemada ileri geleni, karşısına elinde sapanla, bir taşla çıkılmasını yadırgamış. Bu onun olmayan onuruna bile dokunmuş. Bir çırpıda ezip geçivermek ve savaşma zevki almaksızın yenmek ona cazip gelmemiş. Bu tavırla kendisinin küçümsendiğini düşünmüş. Fakat işler onun sandığı gibi gitmemiş. Bambaşka bir güzergaha yönelmiş kaderi. Başı bulutlarda koca dev tutmuş bir sapan taşı ile geldiği yere, toprağa geri dönmüş. Hacim, kütle bunlar zor işler tabi. İnce terazilerin tarttığı, mizanın süsü olan ağırlık başka bir şey…

Fakat Davud as sapanla kalmamış. Demiri yoğurma gücünde bir insanmış. Zanaatkar. Mühendis. Zamanın savunma teknolojisinde, özellikle de zırh yapımında iyiymiş…

Sesi desek apayrı! Rüzgârın susup, denizin durup dinlediği bir sanatkar. Güftesi; Zebur!

Bakara suresinde ve başka surelerde de geçer olay. “Bunun üzerine, onları Allah’ın izniyle bozguna uğrattılar, Davud da Calut’u öldürdü. Allah ona hükümranlık ve hikmet verdi ve istediği şeyin bilgisini öğretti. Ve eğer Allah, insanlara kendilerini başkalarına karşı savunma gücü vermeseydi yeryüzü çürüme ve yozlaşmaya maruz kalırdı. Allah bütün alemlere karşı sınırsız lütuf sahibidir.” (Bakara 251)

Savaşın öncesinde Calut/Golyat’a karşı durması beklenen Talut........

© Milat


Get it on Google Play