Biz de dik duralım.

Her şeye rağmen “iyi olmaya” çalışmak farklı bir ağlama biçimidir. Zırlak ve yaygaracı, gösteri alanına hitap eden bir ağlamadan bahsetmediğimiz açık. İçine doğru, içlenerek yağmak gibi. “İyi kalmaya” çalışmak da...

Başka bir yasa işliyor böyle ağlamalarda.

Su ters güç topluyor. Yağmur gökle görüşüyor. Sel zaman altından ilerliyor.
Başkaldırıyı, direnişi kötü olmanın, çirkefleşmenin tekeline alma yanılgısının yanında ne de pasifmiş gibi duruyor değil mi?

Birileri kötü olmayı başkaldırı sandı. Kötü olma ve kalma işini bildiğiniz dürüst ve erdemli olmak sandı. Şöyle ki; ötekileştirdiği değerler sistemine karşı gelmek için iyi ve güzel olan her şeye muhalif davranmayı kural belledi. Bildiğiniz kendisine tepkisellikten bir ideoloji oluşturdu. Ne olursa olsun karşıtlık ve tepkisellik, yaygaracılık ideolojisi…

İşte bu yüzden; bir tarafın iyisi iken, diğer tarafın otomatik kötüsü oluyorsunuz. İyi olma ve kötü olmayı karşıtlıkların ve kutuplaşmaların çirkin didişme ve savaş alanında tanımsız, sahipsiz, savruk halde buluyoruz. Elbette iyi ve kötüyü asıl değerlendirme mercisinin bu alçak taraflar ve taraftarcılık yapanlar olmadığının bilgisi ve bilincindesiniz. Fakat iyiliğe kıyamıyorsunuz. Hatta yanlış tanımlanan ve bol pratiği olan kötülüğe bile. Kötülüğün yanlış tanımlanması ve şekillenmesine bile… Dayanamıyorsunuz.

Bir tarafta dürüst ve erdemliliği kendi tekellerine almış ve “Bu “kazanımı” başka hiçbir kesime vermeyiz, bu sadece bize ait bir özellik” diyenler, diğer tarafta da “Siz kötüsünüz, din kötü, dindar geri, ahlak saçma, çelişkili de olsa Allah kötü, üstelik yok!” diyenler… Ve bütün olumsuz sıfatları karşıtlarına yükleyen sevimsiz arızalar güruhu. Her şeyi yüzeyde kalan, düzeysizler, şekilciler birliği. Başkaldırıyı, itirazı, muhalefeti, isyanı haksız ve iğrenç bir ego, nefis değil nüfus ve nüfuz arızasına, toplumsal kargaşaya, talana indirgeyen zavallılara bunu ancak geliştir-eme-dikleri ve sınırsız özgürlükleri eşliğinde dibini gördükleri yaşamın sonuçları, günü ve zamanı geldikçe onlara anlatacaktır. Şayet önceden, eh biraz erken anlamak istemezlerse. Bir de zamanından önce getirebilirse yüksek vicdan ve yüksek hukuk...
Kimileri yüce değerlere bilinçli itaatin yerine kör ezikliği ve geliştiremediği cüceliği koydu. O gibiler de başkaldırının, haklı isyanın potansiyelini de israf ettiler. İsyanları bilinçsiz ve düzeysiz ve hep bir kaos kaynatmacası, ganimet, menfaat kapmacası olarak gerçekleşiyor. İsyan ettikleri dünya ve ülke menfaatini karşıtlarına kaptırmış olmaları…

Asıl başkaldırı her şeye rağmen iyi olmak ve iyi kalmaktır!

Habil'in ölmeyi tercih etmesi kötülüğe ilginç bir başkaldırma biçimidir. Öldürmeyi tercih etmiş olsa da iyi kalacaktı. Öldürmeyi öldürecekti o zaman da. İyi olmanın ilk saf hali oydu demek ki; onu tercih etti. Eğer biri ölecekse, ölmeye değerse yaşatılmak istenen şey; iyilik… Ölmek ilk ve birinci iyilikti. Öldürmek isteyeni öldürmek ise ikinci tercihti; iyilik adına…

Adalet hep gecikiyorsa insan yüzünden ve zamana bırakılan doğal hukuka dönersek; yazının başlarında sözünü ettiğimiz "zaman altından yürüyen o sel" 'e;
Biliriz ki; su hiç us'lu değildir. Su hep us'ludur. Çok akıllıdır. Nuh Nebi den beridir bilinir suyun huyu...

Biz o suyu-huyu-huysuzluğu beklerken:
Görünen çevresel şartların nihai kader, son, bitti gitti kader olmadığını iyi bilmeliyiz. Şartların-iplerin bazen küçük, bazen büyük kısmı bizim elimizde olabiliyor. Bir de görüntü vermeyen kayıtsız şartsızlıkları, kayıt şart dinlemez aşkın-coşkun selleri bulmalıyız.

En başında "Her şeye rağmen" le başlamak bir direniş biçimidir. “Rağmen” kelimesi durmamak, yeni şartlara, ağır şartlara aldırmadan dirençle ilerleme pozisyonu almaktır.
Yeniden. Yücelere bağlı, bağımsız iyilerle! Hep beraber.
Fakat yine de iyi olmaya, iyi kalmaya çalışmak farklı bir ağlama biçimidir. Hep dik duran, yaslanmamış bir gök. Güneşli yağmur. İlle ışıltılı bir gün, ışıltılı bir ömür.

Gökyüzü bir yere yaslanmamış görünüyor. Öylece dik duruyor. Bizim yaslanmamız da öyle. Hem Allah’a hem birbirimize. Yaslandığımız görünmüyor. Çekim yasası böyle de işlemeye devam ediyor. Bilim film işlerinden öte…

QOSHE - Yaslandığımız gök dimdik… - Ayşe Şener
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yaslandığımız gök dimdik…

34 1
16.01.2024

Biz de dik duralım.

Her şeye rağmen “iyi olmaya” çalışmak farklı bir ağlama biçimidir. Zırlak ve yaygaracı, gösteri alanına hitap eden bir ağlamadan bahsetmediğimiz açık. İçine doğru, içlenerek yağmak gibi. “İyi kalmaya” çalışmak da...

Başka bir yasa işliyor böyle ağlamalarda.

Su ters güç topluyor. Yağmur gökle görüşüyor. Sel zaman altından ilerliyor.
Başkaldırıyı, direnişi kötü olmanın, çirkefleşmenin tekeline alma yanılgısının yanında ne de pasifmiş gibi duruyor değil mi?

Birileri kötü olmayı başkaldırı sandı. Kötü olma ve kalma işini bildiğiniz dürüst ve erdemli olmak sandı. Şöyle ki; ötekileştirdiği değerler sistemine karşı gelmek için iyi ve güzel olan her şeye muhalif davranmayı kural belledi. Bildiğiniz kendisine tepkisellikten bir ideoloji oluşturdu. Ne olursa olsun karşıtlık ve tepkisellik, yaygaracılık ideolojisi…

İşte bu yüzden; bir tarafın iyisi iken, diğer tarafın otomatik kötüsü oluyorsunuz. İyi olma ve kötü olmayı karşıtlıkların ve kutuplaşmaların çirkin didişme ve savaş alanında tanımsız, sahipsiz, savruk halde buluyoruz. Elbette iyi ve kötüyü asıl değerlendirme mercisinin bu alçak taraflar ve taraftarcılık yapanlar olmadığının bilgisi ve bilincindesiniz. Fakat iyiliğe kıyamıyorsunuz. Hatta yanlış tanımlanan ve bol pratiği olan kötülüğe bile. Kötülüğün yanlış tanımlanması ve şekillenmesine bile… Dayanamıyorsunuz.

Bir tarafta........

© Milat


Get it on Google Play