Cesareti ve özgün fikirleriyle tanınan “yerli ve millî aydın”ımız Alev Alatlı’nın vefatı, ilim, kültür, sanat ve edebiyat dünyasını çok üzdü.

Türkiye’nin en önemli düşünürlerinden ve yazarlarından Alev Alatlı sonsuzluğa uğurlandı. Rahmetli yazarımızın na’şı, dün Eyüpsultan Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Mihrişah Valide Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, acı haberi şöyle duyurmuştu: “Alev Hanımı kaybettik. Bir süredir tedavi altındaydı. Kendisini ziyarete gittiğimde, ‘Bu toprakları daha çok sevdirmeliyiz.’ demişti. Bu sözünü aydınlarımıza, yöneticilere, ülkemizin bugününe, yarınlarına etki etme gücüne sahip herkese yönelik bir vasiyet olarak anlamıştım.” Alev Alatlı’nın vefatından sonra başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere birçok siyasetçi ile tanınmış isimler taziyelerini bildirdiler. Düşünce dünyamıza sarsıcı eserler kazandıran Alatlı, 2014 yılında edebiyat dalında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne lâyık görülmüştü.

YARI AYDINLARI SORGULADI

Eserlerini okuduğum, sohbetlerini fırsat buldukça dinlediğim seçkin bir entelektüeldi Alev Alatlı. 1980’li yılların ortalarında edebiyat ve düşünce dünyasına baskı kuran vesayetçi aydınlara karşı bayrak açmış ve bu davranışıyla gönüllerde taht kurmuştu. İlk okuduğum ve etkilendiğim eseri Aydın Despotizmi’ydi. Doğu ve Batı arasında mukayeseler yapabilen, Batı’nın çürümüşlüğünü, çelişkilerini ve içine düştüğü vahim hataları fark edebilmiş şuurlu bir münevverdi. Bu bakımdan gayr-ı millî unsurlar, görüşlerinden hazzetmezler, ona mesafeli dururlardı. Alev Alatlı ise büyük bir cesaretle milletimizin ve devletimizin lehine olan kanaatlerini her ortamda dillendiriyordu. Yıllarca devam eden “Mitolojinin Gücü” ile “İhmal Edilebilir Nasihatler” televizyon programlarında, dert edindiği meseleleri son derece net ifadelerle dinleyicilerine naklediyordu. O, sıradan bir romancı yazar değildi. Ülkenin meseleleri üzerinde kafa yoran, düşünmeyi kendine iş, toplumun meselelerini dert edinmiş ve bunları fırsat buldukça dinleyicilerine, okuyucularına aktarmayı seven sorumlu bir aydındı.

24 YIL ÖNCE

2000 yılının Mart ayıydı. İBB’nin Tünel’de düzenlenen bir programında konuşmacıydı. Ben de toplantıya katılmış ve kendisini dinlemiştim. Sohbet toplantısı, oldukça samimi bir hava içinde geçmiş, Alev Hanım, dinleyicilerine âdeta içini dökmüştü. Alatlı, Schrödınger’in Kedisi (Kâbus) ismini verdiği romanıyla kendimizi sorguladığını, kitabın 2000’li yıllarda “Neden böyleyiz?” sorusuna cevap aradığını, Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde Türkiye’ye baktığını söylemişti. İçi boşaltılan mefhumları anlatan Alatlı, “Kavramların içini boşaltarak, değiştirerek insanlara sunsak acaba beyinlerinde bir çarpma oluşmaz mı?” diye de sormaktan kendini alamamıştı.

DİL VE DÜŞÜNCE

O yıllar için ülke insanlarının konuşamadığını belirten Alatlı, siyasî, ekonomik ve kültürel toplantılarda belli bir sonuca ulaşılamadığının altını özellikle çizmişti. Dilin kelimelerden oluştuğunu ve bir yükü olduğunu ifade eden Alev Hanım, “Dilden kelime düşünce kavram da düşüyor” demişti. Eflak Boğdan’ı örnek veren Alatlı’ya göre, “Bugün çoğumuz yerini bile çizemeyiz Eflak Boğdan’ın. Ama o bölgenin bir kültürü, müziği vardır.”

Alatlı’nın konuşmasında şu görüşler dikkatimi çekmişti: “Olmayan şeyin ismi yoktu. Kelimeyi attığınız zaman ortada anlam kalmaz. Birbirimizi anlayamıyoruz. Anlaşamıyoruz. Bazı kelimeler farklı çağrışımlar uyandırıyor. Mesela ‘hak’ kelimesi her birimizde farklı anlamlar çağrıştırıyor. Kimine göre ‘Hak’ Allah’tır, kimine göre, bir emeğin karşılığıdır.”

Türkiye’de hızlı bir ayrışma yaşandığını belirten Alatlı’ya göre, “Bu ayrışma, dil yetersizliğinin getirdiği bir sonuçtu.” Alatlı ‘ayrışma’yı, “Sanat, tarih, mimari gibi kavramlar kafamızda yoksa Mimar Sinan’ın kabrinin yanında tuvalet yapılır. Ayrışma böyle başlar” şeklinde çarpıcı örneklerle açıklamıştı. Etimolojik bir lügat olmadığını ifade eden Alatlı, “Doğru dürüst bir Türk lügati yok. Türk ansiklopedisi de yok. Ansiklopediler ülkeler için yapılır. Bir ülkenin ansiklopedisi yoksa o ülke de yok. Sözlüğü olmayınca değerleri de yok, ideolojisi de yok” diye konuşmuştu.

Türkiye’de tavizlerin çok verildiğine, sağın ve solun bu konuda çok cömert davrandığına dikkat çeken Alatlı sözünü sakınmamıştı: “Artık ilkesizlik hâkim oluyor. Ahlaki, etik duruşlar kayboluyor. İdeolojiler birbirinden taviz vererek özelliklerini kaybediyor. Rasyonel otoritenin kaybolduğu bu dönemde Einstein bile dirilse yadırganır. Edepsizliğin eleştirilemediği bir dönemde sağlıklı bir kültür ortamı olamaz. Bu kavram kargaşası, dilin yokluğundan kaynaklanıyor. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Ancak rasyonel anlayışın hâkim olduğu ülkeler ayakta kalır.”

AYDIN İHANETİ

Türkiye’de ciddî bir aydın ihanetinin varlığına dikkat çeken Alatlı’nın getirdiği özeleştiri yenilir yutulur cinsten değildi doğrusu: “Türkiye bir Edward Said yetiştiremedi. Bir Cemil Meriç var. Akademisyenler yok, profesörler iyi yetişmiyor. Ana değerler bir türlü gündeme gelmiyor. Her şeyden önce bir dil bunalımı yaşanıyor. Bazı ilanlara bakıyorum tamamen İngilizce, çok yadırgıyorum.”

“Hayır diyebilen bir entelijansiyamız yok maalesef” diyen Alatlı, ülke gündemini değiştirmek isteyenleri sorguluyor ve şu eleştiriyi getiriyordu: “İtirazım, ülkenin gündeminin olması gereken yerde olmamasınadır. Bu gündem, değişmek zorunda. Kendi gündemimizi oluşturmamız gerekiyor. Öncelikle aydınlarımızın gündemi değişmeli. Bir ülkede felsefe olmadan, filozof olmadan hiçbir şey olamaz. Ezber eğitim bu yüzden oluyor. İlkeli olmak çok önemli. Konuşmak, birbirimizi uyarmak zorundayız. Mantığa tekrar sahip olmak durumundayız.”

TÜRK AYDINIYIM

Kendisinin bir Türk yazarı ve aydını olduğunu belirten Alatlı, konuşmasının en son bölümünde şu görüşlere yer vermişti: “Ben ABD’li bir aydın değilim, tabii ki Türk aydınıyım, Bu yüzden meselelerimizi ele alıyorum kitaplarımda. Her alanda olduğu gibi edebiyat ve sanatta da çeteler var. Ben Türkiye’deki bütün okurlara ve gençlik gruplarına eşit mesafede kalmak zorundayım. Medya ilgi göstermese de okur beni buluyor. Okurdan okura ulaşıyorum, okunuyorum.”

TÜRKİYE ESKİSİNDEN DAHA İYİ

Alev Alatlı, peşin hükümlerden uzak ve objektif bir şekilde Türkiye’nin son 24 yılını da değerlendiriyor ve gelişmeleri olumlu buluyordu. Bu müspet gelişmeleri, “Türkiye eskisinden daha iyi” sözleriyle ifade ediyordu. Konuşmalarında sıklıkla Batı’nın ikiyüzlü oluşuna dikkat çekiyor ve bu sahtekârlığa herkesin dikkatini çekiyordu. Fesübhanallah ve Hafazanallah isimli son eserleri ile de düşünce dünyamıza yeni ufuklar açan yazar, “Birbirimize düşkünlüğümüz senelerce dayak yemiş olmaktan” diyor ve Türkiye’de vesayet rejimlerinin sona ermesinden duyduğu memnuniyeti ifade ediyordu. O, Yahya Kemal’in tabiriyle “Kökü mazide olan âti”ydi. Bu topraklarda yaşayan insanlarına “Hatırla! Geçmişin geleceğindir” diyor, umut vadediyordu. Dünyada iflas eden bütün sistemlere karşı kendi sağlam tasavvurumuzu teklif etmemiz gerektiğini şöyle belirtiyordu: “Türk İslam medeniyetini sandıktan çıkartmak, dünya halklarına kendi alternatif medeniyet tasavvurumuzu sunmakla mükellefiz.”

SÖMÜREN ÜLKE ABD

Sömürü düzeni üzerine kurulan ABD’ye eleştiri getirdiği “Takat ile Hakikat Arasında: Türkiye” başlıklı makalesinde “Osmanlı, Amerika’yı keşfetseydi de sömüremez, gümüş madenlerine konmak için milyonlarca yerliyi öldüremezdi” diyen Alev Alatlı, şöyle devam ediyor: “Çünkü, içi boşaltılmamış Müslüman, Allah korkusunu yitirmemiş insandır. Allah korkusu var olduğu sürece, mazlumun yanında olacaktır. Var olma nedeni ‘kâr’ olan vahşi kapitalizm, Allah eksenli ‘Ortaçağ’ anlayışını sürdüren toplumlarda başa güreşemez. Türkiye’nin takat ile hakikat arasında kalmışlığından söz etmemin nedeni de budur.”

FİLİSTİN’E SAHİP ÇKTI

Alev Alatlı, vicdanlı ve namuslu bütün aydınlar gibi mazlum insanlara sahip çıkıyordu. Birçok şişirilmiş aydın görüntülü gölge kişiler, Filistin konusunda suskunluğa bürünürken o yürekli ve inançlı diğer münevverlerimizle birlikte bu haklı davayı savundu, şımarık İsrail’in ve onu destekleyen emperyalist Batı’nın yüzlerindeki kirli maskeleri düşürdü. Bu hizmetleri dolayısıyla kendisine, Filistinlilerin Lideri merhum Yaser Arafat tarafından “Özgürlük Madalyası” verildi. Siyonizm tehlikesini feraseti ve basiretiyle fark edebilen öncülerdendi. “Parmağıma değil, işaret ettiğime bakın!” diyordu. Beyaz Türkler Küstüler eseri şu “Uyarı!” ile son buluyor: “Arsız, densiz, ilkesiz, haddini bilmez, bayağı isen, yanımıza uğrama! Küstah, mürai, tufeyli, zevzek, müptezel, basmakalıp isen, kapımızı çalma! Palavracı, korkak, kalleş, ahlaksız isen, eşiğimizi geçme! İçtenliksiz, sevgisiz, pespaye, paçoz isen, evimize gelme! Çilehanedir burası, hoşgörü dergâhı değil!, Ahde vefa bilmez, tövbe tutmaz isen, sakın gelme!”

Seviyeli eserleri, aydınlık fikirleri ve yerli duruşuyla müstesna bir aydın olan Alev Alatlı’ya Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun.

DÜŞÜNCE İNSANI

Alet Alatlı, 16 Eylül 1944 tarihinde İzmir’de doğdu. ODTÜ Ekonomi Bölümünü bitirdi. ABD’de master yaptı, çeşitli görevler aldı. İstanbul’da Bizim English dergisini yönetti. 1984-85 yılları arasında Yazko Somut, Nokta, Türk Edebiyatı, Cönk, İnsan ve Teknoloji dergilerinde yazıları yayımlandı. ESKADER’in de aralarında olduğu birçok kurum ve kuruluştan ödüller aldı. “Orda Kimse Var mı?” seri kitapları büyük yankı uyandırdı. 2 Şubat 2024 tarihinde İstanbul’da Hakk’a yürüdü. Yayımlanan ve okuyucular tarafından büyük ilgi gören eserleri şunlardır: Aydınlanma Değil, Merhamet, Aydın Despotizmi, Beyaz Türkler Küstüler, Dünya Nöbeti, Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!, Fesübhanallah!, Hafazanallah!, Hatırla! Geçmişin Geleceğindir, Hollywood’u Kapattığım Gün, İşkenceci, ‘Nuke’ Türkiye!, O.K. Musti Türkiye Tamamdır, Schrödınger’in Kedisi (Kâbus), Şimdi Değilse Ne Zaman?, Valla Kurda Yedirdin Beni, Yaseminler Tüter mi Hâlâ, Yaşasın Ölüm, Yorumsuz.

QOSHE - ​"Bu toprakları daha çok sevdirmeliyiz" - Mehmet Nuri Yardım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​"Bu toprakları daha çok sevdirmeliyiz"

21 1
04.02.2024

Cesareti ve özgün fikirleriyle tanınan “yerli ve millî aydın”ımız Alev Alatlı’nın vefatı, ilim, kültür, sanat ve edebiyat dünyasını çok üzdü.

Türkiye’nin en önemli düşünürlerinden ve yazarlarından Alev Alatlı sonsuzluğa uğurlandı. Rahmetli yazarımızın na’şı, dün Eyüpsultan Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Mihrişah Valide Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, acı haberi şöyle duyurmuştu: “Alev Hanımı kaybettik. Bir süredir tedavi altındaydı. Kendisini ziyarete gittiğimde, ‘Bu toprakları daha çok sevdirmeliyiz.’ demişti. Bu sözünü aydınlarımıza, yöneticilere, ülkemizin bugününe, yarınlarına etki etme gücüne sahip herkese yönelik bir vasiyet olarak anlamıştım.” Alev Alatlı’nın vefatından sonra başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere birçok siyasetçi ile tanınmış isimler taziyelerini bildirdiler. Düşünce dünyamıza sarsıcı eserler kazandıran Alatlı, 2014 yılında edebiyat dalında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne lâyık görülmüştü.

YARI AYDINLARI SORGULADI

Eserlerini okuduğum, sohbetlerini fırsat buldukça dinlediğim seçkin bir entelektüeldi Alev Alatlı. 1980’li yılların ortalarında edebiyat ve düşünce dünyasına baskı kuran vesayetçi aydınlara karşı bayrak açmış ve bu davranışıyla gönüllerde taht kurmuştu. İlk okuduğum ve etkilendiğim eseri Aydın Despotizmi’ydi. Doğu ve Batı arasında mukayeseler yapabilen, Batı’nın çürümüşlüğünü, çelişkilerini ve içine düştüğü vahim hataları fark edebilmiş şuurlu bir münevverdi. Bu bakımdan gayr-ı millî unsurlar, görüşlerinden hazzetmezler, ona mesafeli dururlardı. Alev Alatlı ise büyük bir cesaretle milletimizin ve devletimizin lehine olan kanaatlerini her ortamda dillendiriyordu. Yıllarca devam eden “Mitolojinin Gücü” ile “İhmal Edilebilir Nasihatler” televizyon programlarında, dert edindiği meseleleri son derece net ifadelerle dinleyicilerine naklediyordu. O, sıradan bir romancı yazar değildi. Ülkenin meseleleri üzerinde kafa yoran, düşünmeyi kendine iş, toplumun meselelerini dert edinmiş ve bunları fırsat buldukça dinleyicilerine, okuyucularına aktarmayı seven sorumlu bir aydındı.

24 YIL ÖNCE

2000 yılının Mart ayıydı. İBB’nin Tünel’de düzenlenen bir programında konuşmacıydı. Ben de toplantıya katılmış ve kendisini dinlemiştim. Sohbet toplantısı, oldukça samimi bir hava içinde geçmiş, Alev Hanım, dinleyicilerine âdeta içini dökmüştü. Alatlı, Schrödınger’in Kedisi (Kâbus) ismini verdiği romanıyla kendimizi sorguladığını, kitabın 2000’li yıllarda “Neden böyleyiz?” sorusuna cevap aradığını, Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde Türkiye’ye baktığını söylemişti. İçi boşaltılan mefhumları anlatan Alatlı, “Kavramların içini boşaltarak, değiştirerek insanlara sunsak acaba beyinlerinde bir çarpma oluşmaz mı?” diye de sormaktan kendini alamamıştı.

DİL VE DÜŞÜNCE

O yıllar için ülke insanlarının konuşamadığını belirten Alatlı, siyasî, ekonomik ve kültürel toplantılarda belli bir sonuca ulaşılamadığının altını özellikle çizmişti. Dilin kelimelerden oluştuğunu ve bir yükü olduğunu ifade eden Alev Hanım, “Dilden kelime düşünce kavram da düşüyor” demişti. Eflak Boğdan’ı örnek veren Alatlı’ya göre, “Bugün çoğumuz yerini bile çizemeyiz Eflak Boğdan’ın. Ama o bölgenin bir kültürü, müziği vardır.”

Alatlı’nın konuşmasında şu görüşler........

© Milat


Get it on Google Play