Gazze’de Filistinlilerin Siyonist İsrail’e karşı şanlı direnişi, hepimize vatan kavramını, “Vatan sevgisi imandandır.” hadisini hatırlattı.

Büyük ilim ve fikir adamlarımızdan Remzi Oğuz Arık’ın Coğrafyadan Vatana isimli eseri, insanoğlunun tarih boyunca karşı karşıya kaldığı meselenin, doğup büyüdüğü toprakları vatan kılışının hikâyesidir. İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözünü ise unutamıyoruz. Bugün Filistin topraklarında işgalci ve hırsız İsrail’in Müslüman Gazzelilere yaptığı büyük zulüm ve soykırımı, dünya seyrediyor. Emperyalist ülkeler ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da suç ortağı olduğu bu işgal, Batı adına utanç verici. Dün Hitler’in Yahudilere yaptığını bugün Netanyahu Gazze’deki bebeklere, çocuklara, kadınlara ve bütün sivillere uyguluyor. Şüphesiz bunun hesabı er-geç sorulacak ve katiller elbette cezalandırılacak.

Atlaslara bakıyoruz, haritalara merak arttı. Coğrafyanın önemini yeniden idrak ettik. Vatan kavramının mukaddes oluşunu hatırlarken Peygamber Efendimizin “Vatan sevgisi imandandır” hadisi üzerinde düşünüyoruz. Konumuz şehirler. Güzel Gazze, vahşi şekilde gaddarlar tarafından yerle bir ediliyor. Öz yurtlarımızı, İslam şehirlerini daha yakından tanımalıyız. Şimdi gezilip görülen, tarihi anlatılan ve şehrengizi yazılan şehirlerimizi yeni kitaplar ışığında ele alalım.

Üç Okyanus Dört Kıta

Şehri ve Kültür Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, yazar Mehmet Kâmil Berse’nin Üç Okyanus Dört Kıta isimli eseri Kalem Kitabevi’nden çıktı. Türk ve İslam coğrafyasını bilen, birçok yeri gezen Berse, “4 K” diye tarif ettiği Kırım, Kudüs, Kıbrıs ve Kerkük’e ayrı bir önem veriyor. Gönül coğrafyamızın müstesna ve vazgeçilmez şehirlerini anlatıyor. Eserin ‘Takriz’ini yazan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, “Seyahat eden yoksul düşmez.” diyor. İstanbul’u, hele Fatih’i aşk derecesinde seven Mehmet Kâmil Berse, Evliya Çelebi’nin yolundan gidiyor. Eserin birinci bölümünde “sihirli renkler ülkesi” Hindistan var. Tagore, Ganthi, Nehru ve Ganj Nehri… Eserde gezilen şehirlerin tarihi özetle verilirken, yetişmiş şahsiyetleri, kültürleri, gelenekleri, mimari yapıları, edebiyatı ve bütünüyle genel fotoğrafı veriliyor. İkinci kısımda “Kazan” var. Abdullah Tukay’ın “Ey ana dilim” diye başlayan ve Türkçeye adanmış şiirle başlıyoruz. Berse, “Orada bir şehir var uzakta!” diyor ama şair gibi “Gitmesek de…” diye devam etmiyor. Gidiyor ve geziyor. İntibalarını, gördüklerini, hatıralarını aktarıyor. İbadet ettiği camileri, dolaştığı üniversiteleri, incelediği kütüphaneleri bize yakından gösteriyor. Ve üçüncü bölümde hüzünlü topraklara uzanıyoruz: Bosna’ya… Bosna mabetleriyle, tekkeleriyle, Mostar Köprüsü’yle gönüllerde taht kurmuş, nasibi olanlara baht olmuş. Ve Bilge Kral Aliya’nın ölümsüz sözü: “Tarih, hiçbir bağımsızlık savaşının kaybedildiğini yazmamıştır.” Bu tarihî gerçeği bugün Gazzeliler yazıyor. Bosna’nın dünya çapındaki şairi Dino Merlin’nin şarkısına kulak verme zamanıdır: “Güneşin doğduğu yere,/Yıldızların parladığı yer,/Bulutsuz gökyüzünün derinliğine,/Günahsız ruhların yuvar kurduğu yere,/Gözlerin karanlıkta korktuğu yere,/Yüzümü çeviriyorum./O kadar parlamazdı ışığı,/Benim güzel yurdumun./Ben ışığı karanlıklarda arardım,/Aliya sen olmasaydın.” İlerleyen bölümde Şam, Haidelberg, Brezilya, Şili, Kırım, Kıbrıs, Kudüs ve Dakar var. Kırım sayfalarında İsmail Gaspıralı’nın ‘birlik’ sözü sarsıcıdır: “Dinimiz, dilimiz, fikrimiz ve işimiz birdir.” Eserdeki Kudüs bölümü okunduğunda, günümüzdeki hadiseler çok daha iyi anlaşılacak.

Niğde Şehrengizi

Alper Lütfi Göncü, Niğde Şehrengizi’nde “Kökleri Derinde Bir Şehrin Hikâyesi”ni anlatıyor. Kent Araştırmaları Enstitüsü tarafından kültür hayatımıza kazandırılan bu değerli eserin ‘Takriz’i, Şehrengiz üstadı Dr. Kâmil Uğurlu’ya ait. Niğde’yi ve Göncü’yü anlatan Uğurlu’dan şu satırları okuyoruz: “Bir şehirde yaşamanız, hatta orada doğmuş, güneşi ilk defa orada görmüş olmanız bile orayı tanıyor olmanıza yetmez. Orayı seviyor olmanız, hasretini çekiyor olmanız da yetmez. Şehir, onu gerçekten tanımayı, ülfet kurmayı, gönlünüze koyup kapıdan öylece çıkmanızı bekler. Önünüzdeki yol sizi mutlaka bir yere götürecektir. İşte bu takdirde orada, daha önce defalarca gördüğünüz herhangi bir şey size plânlanmış bir durum, bir sürpriz gibi görünecektir. Ve bir harikayla karşılaştığınızı hissedeceksiniz, duyumsayacaksınız. Bu noktadan itibaren şehirle gerçek anlamda tanışmaya başladınız demektir.”

“Sokaklarında çocukluğumun en güzel günlerini yaşadığım Niğde’nin hikâyesini yazmak boynumun borcudur.” diyen ve “iyi niyetle yola koyulan” Göncü, Anadolu’nun bu kadim şehrini bütün cepheleriyle anlatırken “Hatırda kalmaz satırda kalır.” şiarından yola çıkıyor. Unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri, âdetleri, folklorik özellikleri, edebî birikimi, tarihî zenginliği dile getiriyor, şehrin envanterini ortaya koyuyor. Niğde’nin çarşı pazarı, camileri çeşmeleri, saat kulesi, bağı bahçesi, türküsü şarkısı, sinemaları, farklı sahalarda meşhur olmuş abide şahsiyetleri, sanatkârları, matbuatı, renkli tipleri, eski evleri ve bütünüyle şehrin panoraması önümüze konuluyor. Ve bir sürpriz: “Süheyl Ünver’in Niğde Notları”. Hezarfen’imizin himmeti, Niğde’ye de ulaşmış. Ve o meşhur ‘defter’lerinden birini de bu şehrimize hasretmiş. Bize 1400 defter bıraktı, Allah rahmet etsin.

Nil’in Dili Kahire

Nil’in Dili Kahire 1992, Mesut Özünlü’nün Mısır hatıralarından meydana geliyor. 2000 yılında Mısır Rüyası Gördüklerim Düşündüklerim adıyla basılan kitabın yeni baskısı genişletilmiş. Yazar, kardeş ülkenin gizemli yönlerini bize gösteriyor. Özünlü’nün gördüğü ‘rüya’ aslında bir hakikat. “Şu koskoca dünyayı bir kitap olarak kabul edersek, bu kitabın ‘Mısır’ sayfasından öğreneceğimiz çok bilgi vardır.” diye başlıyor yazar. Mısır denilince akla öncelikle Gize Piramitleri, Ezher Üniversitesi ve Nil Nehri’nin geldiğini açıklayan yazar, sadece bunları anlatmıyor okuyucularına. “Ümmü’d-Dünya” unvanıyla bilinen “Hayaller Ülkesi”, “Düşler Diyarı”, “Bin Minareli Şehir” gibi benzetmelerle öne çıkan “Dünyanın Annesi”ni tasvir ediyor. Bilmediğimiz, duymadığımız, görmediğimiz yönlerine temas ediyor. Bir bakıma mihmandarlık yapıp bizi de bu sırlarla dolu ülkede gezdiriyor. Mısır’ın tarihinden tafsilatlı olarak bahseden yazar, Kahire’yi anlatırken “Şehrin özellik ve güzelliği, insanın gözünden çok özüne hitap etmesidir.” diyor. Biz “Tahrir Meydanı”nın namını duyduk ama yazarımız bu alanı gezmiş, çevresini dolaşmış. Mısır’daki üniversite muhitini yakından tanıma fırsatı bulan yazar, bu ülkedeki ilim hayatı hakkında önemli ipuçları veriyor. Nil çocuklarının iç dünyasını ve ruh hâllerini anlatırken Türkiye ile Mısır arasındaki benzerliklere de işaret ediyor. Ramazan akşamının ruhaniyetini Osmanlı hâkimiyetinde yaşamış olan bu ülkenin camilerinde huşu içinde geçiren yazar, İmam-ı Şafii Türbesi’ni de ziyaret eder. Eser, bir yanıyla Mısır’a yapılan yolculuk, öte taraftan Nil’in tatlı hikâyesidir. Şu sözlere kulak misafiri olalım: “Nil aktıkça Mısır’da hayat devam edecektir. Çünkü Kahire Mısır, Mısır da Nil demektir.”

KIRK ŞEHİR

Muhit Kitap, güzel kitaplar neşrediyor. Onlardan biri, editörlüğünü Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu’nun yaptığı Kırk Şehir isimli eserdir. Adı üstünde, şehirler kitabı. Göksu, ‘Ön Söz’ün ilk satırlarında şöyle diyor: “Ev bireye, aileye aittir, şehir ise toplumun evidir. Sahibini yansıtan ev gibi şehir de toplumun aynasıdır. Kolektif düşüncelerimiz, hayallerimiz, planlarımız, birikimlerimiz pek tabii eksikliklerimiz şehre yansır, orada vücut bulur, o bütünü yapan elementlere dönüşür.” İlk yazı “Kalemin Şehri” yazısı da Göksu’ya ait. Kitapta Sadık Yalsızuçanlar, Rahşan Tekşen, Mustafa Şen, Bedri Gencer, Hüseyin Akın, İhsan Aktaş, Ahmet Mercan, Nurullah Genç, Arif Ay, Âdem Turan, Sibel Eraslan, Metin Önal Mengüşoğlu, Fatma Balcı, Savaş Ş. Barkçin, Ahmet Emre Bilgili, Cihan Aktaş, Ali Ural ve Nurettin Durman’ın da şehir yazıları var.

Huzursuz Evler Atlası

Güven Adıgüzel’in Huzursuz Evler Atlası, “Yazarların Şehirlerine Yolculuk”tan oluşuyor. Yolculuklar güzel ama yazarların şehirlerine yapılınca daha da anlam kazanıyor. Kitapta yer bulan yazar ve evlerine dair yazılardan bazıları şöyle: “Attila İlhan’ın İzmir’i, Kurtuluş, Çocukluk, Sürgün”, “Kaybolan Bir Şehrin Ardından: Yahya Kemal’in Üsküp’ü”, “Necip Mahfuz’un Kahire’si”, “Bir Kavganın Şehri: Orhan Kemal’in İstanbul’u”, Ülkü Tamer’in Ana Yurdu: Gaziantep”, “Baba Ocağını Harlayan Anne Nefesi: Tarık Buğra’nın Akşehir’i”, “Vaktinde Bir İstanbullu: Metin Eloğlu”, “Haşim’in Son Deminde Frankfurt”, “Bir Kuzey Masalı: Ahmet Uluçay’ın Rothenburg’u”. Hepsi bu kadar değil. Eserde başka yazarlar ve şehirleri de var. Okumak lazım.

Yaşayan Endülüs Mağrib

Prof. Dr. Lüfi Şeyban ile Dr. Sümeyye Ocak Ahmed’in Yaşayan Endülüs Mağrib kitabı, bize kayıp bir adayı, yitik bir ülkeyi muştulayan eser gibidir. “Fas’ta Endülüs Mirası ve İlişkiler”i anlayabilmek, kavrayabilmek için okunması gereken inceleme kitabı. Muhit Kitap’tan okuyuculara ulaştı. Nev’i Efendi’nin şu hakikatli sözlerini okuyoruz: “Tarih ilmi, dünyanın ibretlerini gösterir ve insanoğlunun basiretini artırır. Kişiyi geçmiş zamanların olaylarına vâkıf olmakla tecrübe sahibi ve toplumsal işlerde tedbir sahibi eder. Faydasına sınır yoktur.” Tarihin çeşitli devirlerinde Endülüs’ten Fas topraklarına göç etmiş olan Endülüs menşeli Müslüman halkın kültürü, sanatı ve kaynaklarını araştırmak amacıyla Fas’ta yapılan bu saha araştırması, bilinmeyenlerin gün ışığına çıkarılmasına mühim katkılarda bulunuyor.

Anadolu’nun Üç Güzel’ini Dr. Öğr. Üyesi Erol Ülgen yayına hazırladı. Yûnus Emre, Ahi Evran ve Hacı Bektaş Veli’de Buluşma Sempozyumu Bildirileri’ni bir araya getiren bu kıymetli eser, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıktı. Ülgen, takdim yazısında “Meçhul hayatlarına rağmen üç güzelin arkalarında bıraktıkları kıvılcım hâlâ parlamaya, ilham vermeye devam etmektedir.” diyor. Sempozyumda açılış konuşmaları ve bildirileri bulunan akademisyenlerin isimleri şöyle: Erol Ülgen, Günseli Sönmez İşçi, Serhat Kabaklı, Yaşar Hacısalihoğlu, Nihat Öztoprak, Fethi Gedikli, Mehmet Aça, Mustafa Özkat, Nermin Değer, Mehmet Metin Karaörs, Mehmet Fatih Köksal, Mehmet Mehdi Ergüzel, Vahit Türk, Mustafa Koç, Ali Taştekin ve Cansever Kayapınar Kesgül. Fatih Baha Aydın’ın Payitahtta Bir İngiliz Tüccar isimli kitabında Sir Dudley Noth’un İktisat Düşüncesi ve Osmanlı Ticarî Hayatına Dair İzlenimleri yer alıyor. (Ötüken Neşriyat)

QOSHE - ​Coğrafyadan vatana uzanan… - Mehmet Nuri Yardım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​Coğrafyadan vatana uzanan…

11 1
26.11.2023

Gazze’de Filistinlilerin Siyonist İsrail’e karşı şanlı direnişi, hepimize vatan kavramını, “Vatan sevgisi imandandır.” hadisini hatırlattı.

Büyük ilim ve fikir adamlarımızdan Remzi Oğuz Arık’ın Coğrafyadan Vatana isimli eseri, insanoğlunun tarih boyunca karşı karşıya kaldığı meselenin, doğup büyüdüğü toprakları vatan kılışının hikâyesidir. İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözünü ise unutamıyoruz. Bugün Filistin topraklarında işgalci ve hırsız İsrail’in Müslüman Gazzelilere yaptığı büyük zulüm ve soykırımı, dünya seyrediyor. Emperyalist ülkeler ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın da suç ortağı olduğu bu işgal, Batı adına utanç verici. Dün Hitler’in Yahudilere yaptığını bugün Netanyahu Gazze’deki bebeklere, çocuklara, kadınlara ve bütün sivillere uyguluyor. Şüphesiz bunun hesabı er-geç sorulacak ve katiller elbette cezalandırılacak.

Atlaslara bakıyoruz, haritalara merak arttı. Coğrafyanın önemini yeniden idrak ettik. Vatan kavramının mukaddes oluşunu hatırlarken Peygamber Efendimizin “Vatan sevgisi imandandır” hadisi üzerinde düşünüyoruz. Konumuz şehirler. Güzel Gazze, vahşi şekilde gaddarlar tarafından yerle bir ediliyor. Öz yurtlarımızı, İslam şehirlerini daha yakından tanımalıyız. Şimdi gezilip görülen, tarihi anlatılan ve şehrengizi yazılan şehirlerimizi yeni kitaplar ışığında ele alalım.

Üç Okyanus Dört Kıta

Şehri ve Kültür Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, yazar Mehmet Kâmil Berse’nin Üç Okyanus Dört Kıta isimli eseri Kalem Kitabevi’nden çıktı. Türk ve İslam coğrafyasını bilen, birçok yeri gezen Berse, “4 K” diye tarif ettiği Kırım, Kudüs, Kıbrıs ve Kerkük’e ayrı bir önem veriyor. Gönül coğrafyamızın müstesna ve vazgeçilmez şehirlerini anlatıyor. Eserin ‘Takriz’ini yazan Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, “Seyahat eden yoksul düşmez.” diyor. İstanbul’u, hele Fatih’i aşk derecesinde seven Mehmet Kâmil Berse, Evliya Çelebi’nin yolundan gidiyor. Eserin birinci bölümünde “sihirli renkler ülkesi” Hindistan var. Tagore, Ganthi, Nehru ve Ganj Nehri… Eserde gezilen şehirlerin tarihi özetle verilirken, yetişmiş şahsiyetleri, kültürleri, gelenekleri, mimari yapıları, edebiyatı ve bütünüyle genel fotoğrafı veriliyor. İkinci kısımda “Kazan” var. Abdullah Tukay’ın “Ey ana dilim” diye başlayan ve Türkçeye adanmış şiirle başlıyoruz. Berse, “Orada bir şehir var uzakta!” diyor ama şair gibi “Gitmesek de…” diye devam etmiyor. Gidiyor ve geziyor. İntibalarını, gördüklerini, hatıralarını aktarıyor. İbadet ettiği camileri, dolaştığı üniversiteleri, incelediği kütüphaneleri bize yakından gösteriyor. Ve üçüncü bölümde hüzünlü topraklara uzanıyoruz: Bosna’ya… Bosna mabetleriyle, tekkeleriyle, Mostar Köprüsü’yle gönüllerde taht kurmuş, nasibi olanlara baht olmuş. Ve Bilge Kral Aliya’nın ölümsüz sözü: “Tarih, hiçbir bağımsızlık savaşının kaybedildiğini yazmamıştır.” Bu tarihî gerçeği bugün Gazzeliler yazıyor. Bosna’nın dünya çapındaki şairi Dino Merlin’nin şarkısına kulak verme zamanıdır: “Güneşin doğduğu yere,/Yıldızların parladığı yer,/Bulutsuz gökyüzünün derinliğine,/Günahsız ruhların yuvar kurduğu yere,/Gözlerin karanlıkta korktuğu yere,/Yüzümü çeviriyorum./O kadar parlamazdı ışığı,/Benim güzel yurdumun./Ben ışığı karanlıklarda arardım,/Aliya sen olmasaydın.” İlerleyen bölümde Şam, Haidelberg, Brezilya, Şili, Kırım, Kıbrıs, Kudüs ve Dakar var. Kırım sayfalarında İsmail Gaspıralı’nın ‘birlik’ sözü sarsıcıdır: “Dinimiz, dilimiz, fikrimiz ve işimiz birdir.” Eserdeki Kudüs bölümü okunduğunda, günümüzdeki hadiseler çok daha iyi........

© Milat


Get it on Google Play