Türkiye’de kütüphanecilikte geçmişe göre büyük ilerleme görülüyor. Kütüphaneler, son 20 yıl içinde birer cazibe merkezi hâline geldi.

Her yıl olduğu gibi bu sene de “Kütüphane Haftası”nı kutluyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl 60. defa kutladığımız haftayı, “Uluslararası Kütüphane ve Teknoloji Festivali” ile gerçekleşiyor. Ana tema, “Dijital Geleceğin Anahtarı: Yapay Zekâ Temelli Akıllı Kütüphaneler.” Dün başlayan hafta, 27 Mart Çarşamba gününe kadar devam edecek. Bu kutlamanın, teknoloji ile en çok münasebet kurduğumuz bir dönemde yapılmasının anlamı büyük. Zira bizim nesil, eski kütüphanelerin dar imkânlarını çok iyi hatırlıyor.

İlkokul yıllarımızda bize kitabı ve kütüphaneyi sevdirenler, her yerde ve her zaman olduğu gibi öğretmenlerimizdi. Rahmetli öğretmenimiz Tevfik Yargıcı, sınıfta kitap okumayı bize sevdirmiş, ayrıca şehrin ‘halk kütüphanesi’ne devamlı olarak gitmemizi tavsiye etmiş ve şöyle demişti: “Çocuklar kütüphaneye sık sık gidin. Orada hem ödevlerinizi yapın hem de bol bol kitap okuyun. Hiçbir yerde bulamayacağınız kitapları kütüphanede bulabilir, ücretsiz bir şekilde okuyabilirsiniz. Aman bunu ihmal etmeyin.” Bu teşvikler sayesinde biz artık ‘kütüphane kuşu’ olmuştuk. Şahsen ben kütüphaneye en çok giden öğrencilerden biriydim. Siirt ilimizin merkezinde yapılmış olan bu iki katlı sevimli binayı çok sevmiştim. İlk olarak Ömer Seyfettin’in hikâyelerini ve Kemalettin Tuğcu’nun romanlarını okumuştum. Ardından diğer yazar ve şairlerimizin kitaplarını okuma fırsatı bulmuştum. Okuma iştahım yüksek olduğu için kitaplarla yetinmemiş, şehrimize gönderilen çocuk dergilerini de tek tek incelemiş, çizgi romanlarını takip etmiştim. Tabii bu arada okulda verilen ev ödevlerini de kütüphanede rahatlıkla yapabiliyorduk. Zira evimizde kütüphane yoktu. Komşularımızın ve akrabalarımızın hiç birinin evinde de kitaplık olduğunu hatırlamıyorum. Dolayısıyla kütüphane bizim için âdeta ikinci bir okul olmuştu. Kütüphanenin müdürü Müttef Mülayim amca da âdeta bizim ikinci öğretmenimizdi. O da Tevfik Hoca gibi bize yardımcı oluyor, aradığımız konuları hangi kitaplarda veya ansiklopedilerde bulabileceğimizi söylüyordu. Bu yönlendirme sayesinde ahşap dolaplarda alfabetik olarak düzenlenmiş olan kartotekslerden aradığımız yazarı veya kitabı rahatlıkla bulabiliyorduk. Yıllar önce bu güzide mekânın, kütüphanemizin bölgedeki kanlı terör örgütü tarafından yakıldığını duyduğumda çok üzülmüştüm. Zira yanan sadece kitaplar ve bina değildi, bizim mazideki hayallerimiz de yanmış kül olmuştu. Allah’tan devletimiz, bütün öğrenciler ve şehirdeki gençlerimiz için yeni ve zengin bir kütüphane daha kurmuştu.

İSTANBUL’DAKİ KÜTÜPHANELER

İstanbul’a yüksek tahsil için geldiğimde, yine hocalarımızın tavsiyeleri üzerine ilk gittiğim mekânlardan ikisi Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı ve hemen bitişiğindeki Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ydi. Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Sadettin Buluç, Abdülkadir Karahan, Ömer Faruk Akün, Ali Alparslan ve diğer hocalarımız, sadece kütüphaneleri tavsiye etmiyor, kültür mahfillerinin Beyazıt, Sultanahmet ve Bâbıâli’de düzenledikleri edebiyat-sanat toplantılarına katılmamızı da istiyorlardı. İyi ki o rehber hocalar neslinin talebesi olmak bize nasip oldu. Bu bir talih ve bahtiyarlıktı. Çünkü bu hayırlı kılavuzluklar sayesinde, sadece Beyazıt muhitindeki irfan ve medeniyet ortamlarına devam etmekle kalmadık, zamanla Süleymaniye Kütüphanesi gibi ocaklara da alıştık. Buradaki birikimli kütüphane memurları ve müdürleriyle de tanışıp ahbap olduk. Onların desteğiyle, araştırmalarımızı rahat ortamlarda yaptık.

KÜTÜPHANEDE HAZIRLANAN İLK KİTAPLAR

Kütüphaneler sadece okuyucuların müracaat ettiği mekânlar değildi elbette. Araştırma yapan, yazı yazan, hatta kitap hazırlayanların da ilk gittiği yerlerdir kütüphaneler. Gazeteciler de büyük ölçüde kütüphanelerden istifade etmiş, araştırma ve incelemelerini bu mutena binalarda yapmışlardır. 1980’li yılların başlarında ilk kitaplarım olan Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları’nı ile Ziya Osman Saba‘yı Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde hazırladım. Ardından öbür kitaplar geldi: Edebiyatımızın Güleryüzü ve diğerleri. Doğrusu kütüphane memurlarının hakkını ödemek zor. Zira yüksünmeden, üşenmeden istediğimiz kitapları, gazeteleri ve dergileri depolardan aşkla şevkle çıkarıp önümüze getiriyor, çalışmalarımıza yardımcı oluyorlardı. Bu bakımdan kütüphane memurları ve müdürlerini, hep birer kültür kahramanı olarak görmüşümdür. Onlar gönlümde taht kuran ilim-irfan adamlarıydı.

KÜTÜPHANELERDEKİ ORTAM

Kütüphane ortamları sıcaktır. Kış aylarında bile kitabın sıcaklığını hissedersiniz. Bir de arada aşina simaları gördüğünüzde sevinciniz daha da artar. Ben birçok hocayı, tanınmış yazarı, araştırmacıyı kütüphanelerde görmüş, onlarla ünsiyet kurmuşumdur. Kütüphane sakinleri, bir bakıma aynı hedefe doğru yol alan, ilim, kültür ve sanat alanlarında gayret gösteren neferler gibidir. Dayanışma ise olağanüstüdür. Aradığım konu hakkında soru yönelttiğim memurlar yardımcı olduğu gibi bazen kütüphane müdürleri de bu müracaatlarımıza gönüllü olarak destek olmuştur. Zaten kitapla haşir neşir ola ola onlar da bir bakıma hocalık makamına yükselmişlerdir. Dolayısıyla öğretmekten, yol göstermekten tarifsiz bir zevk alırlar. Çocukluğumdaki kütüphane müdürü Müttef Mülayim Bey’i, yıllar sonra İstanbul Çarşamba’da Murat Molla Kütüphanesi Müdürü olarak gördüğümde çok sevinmiş, çocukluğum yeniden gözlerimin önünden geçmişti. O da bu karşılaşmadan dolayı mutlu olmuştu.

İSMAİL SAİB SENCER

Kütüphane müdürü deyince İsmail Saib Sencer’i hatırlamamak mümkün mü? Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin bu meşhur müdürü kedileriyle de tanınmış ve çok sevilmiştir. Hakkında Zafer Bilgi’nin kaleme aldığı biyografi kitabını Mihrabad Yayınları’nda neşretmiştik. Bu allamenin hayrü’l haleflerinden Muzaffer Gökman’ı da unutamam. 1990’lı yıllarda emekli olmuş ve bir gazetenin kütüphane müdürlüğünü üstlenmişti. Ben de kendisiyle Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve kütüphanecilik hakkında uzun bir röportaj yapmıştım. Ardından rahmetli Şerafettin Kocaman ile de bir görüşmemiz olmuştu. Tarihî kütüphanemizin şimdiki değerli müdürü Ramazan Minder ile de yaptığımız mülakat, iki yıl önce gazetemiz Milat’ta yayımlanmıştı.

KÜLTÜREL FAALİYETLER

Kütüphaneler son yıllarda daha da canlandı ve âdeta kültür merkezlerine dönüştü. Birçok yazar, şair, sanatkâr, bu çatılar altında meraklılara hitap etmeye başladı. Bu sohbetler büyük ilgi gördü. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin pek çok kütüphanesinde artık toplantılar yapılıyor, yazarlar ve okuyucular buluşturuluyor. En güzel örneklerden biri, Balıkesir’de kurulan Balıkesir Millet Kütüphanesi Ahmet Kot Kitaplığı’dır. Bu konudaki öncülüğü yine Beyazıt Devlet Kütüphanesi yaptı diyebilirim. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Beyazıt Meydanı’nda gerçekleştirilen kitap fuarları sırasında biz de ESKADER olarak meydandaki çadırda “Ramazan Sohbetleri” düzenliyorduk. Mevsimin kışa rastladığı o vakitlerde, bu güzel toplantılar aksamaya başlayınca Beyazıt Devlet Kütüphanesi yetkililerine müracaat ettik. Sonra da toplantılarımızı bu nezih ortamda devam ettirdik. Bu toplantılar, uzun yıllar boyunca fuarla birlikte kütüphanenin salonunda yapılageldi. Hatta bu faaliyetler ilgi çekince, kütüphanede Ramazan dışında da bazı kültür sanat toplantıları, anma ve saygı programları hazırladık.

24 SAAT AÇIK KÜTÜPHANE

Bir zamanlar 24 saatin hayalini bile kuramazdık. Kütüphaneler belli saatlerde açılıyor ve yine tayin edilen vakitte kapanıyordu. Şayet kapanış saatinde içeri girmişseniz kitap okuma veya araştırma yapma şansını kaçırmış olurdunuz. Bilhassa üniversite öğrencileri ve hocaları için bu durum, büyük zorlukları beraberinde getiriyordu. Zira dersler gündüz devam ediyordu ve siz sınıflara girmek mecburiyetindeydiniz. Okuldan çıkışta hızla kütüphaneye yöneliyor ve çalışmak istiyordunuz. O telaşlı günleri hiç unutamam. Şimdi bazı büyük kütüphanelerimiz maşallah 24 saat açık! Öğrenciler bırakın akşam vakitlerini, gece yarılarında bile gidip kütüphanelerden istifade edebiliyorlar. Üstelik müdavimlere muhtelif ikramlarda bulunuluyor. Sadece Fatih Belediyemiz, ilçede 15 yeni kütüphane kurdu. Ara sıra geceleri bu kütüphanelerin önünden geçerken içerde kitap okuyan, ders çalışan veya bilgisayarda araştırma yapan gençlerimizi gördükçe seviniyorum. Bu imkânları sağlayanlara teşekkürler. Üsküdar’da açılan, ilim dünyamıza yıllardan beri büyük imkânlar sağlayan ‘İSAM Kütüphanesi’, Ankara’da kurulan 5 milyon kitaplık ‘Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ ve İstanbul’da hizmet vermeye başlayan ‘Rami Kütüphanesi’, iftihar etmemiz gereken muazzam kütüphanelerdir. Bu dev kütüphanelerin emsali, şükürler olsun ki giderek artıyor. Şüphesiz genel kütüphanelerin her yerde donanımlı olarak açılması çok iyi ama bütün anne ve babalar, evlerinde evlatları için küçük de olsa kitaplıklar kurmalıdır. Çocuklarımız evde kitaplı-kütüphaneli ortamda büyümelidir. Bu göz aşinalığı bile onların bilime, sanata, edebiyata, kültüre ve genel olarak medeniyete yönelmelerinde etkili olacaktır. Bu vesile ile ‘60. Kütüphanecilik Haftası’nın ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Kitabın, kitap kültürünün ve kütüphanelerin vatan sathında gelişerek yayılması, bu hizmetlerin çocuklarımız, gençliğimiz ve halkımız tarafından benimsenmesi, bana göre son 20 yılın en büyük kültürel kazançlarından birisidir.

QOSHE - ​İrfan ve medeniyetin işaret… - Mehmet Nuri Yardım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​İrfan ve medeniyetin işaret…

18 1
24.03.2024

Türkiye’de kütüphanecilikte geçmişe göre büyük ilerleme görülüyor. Kütüphaneler, son 20 yıl içinde birer cazibe merkezi hâline geldi.

Her yıl olduğu gibi bu sene de “Kütüphane Haftası”nı kutluyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl 60. defa kutladığımız haftayı, “Uluslararası Kütüphane ve Teknoloji Festivali” ile gerçekleşiyor. Ana tema, “Dijital Geleceğin Anahtarı: Yapay Zekâ Temelli Akıllı Kütüphaneler.” Dün başlayan hafta, 27 Mart Çarşamba gününe kadar devam edecek. Bu kutlamanın, teknoloji ile en çok münasebet kurduğumuz bir dönemde yapılmasının anlamı büyük. Zira bizim nesil, eski kütüphanelerin dar imkânlarını çok iyi hatırlıyor.

İlkokul yıllarımızda bize kitabı ve kütüphaneyi sevdirenler, her yerde ve her zaman olduğu gibi öğretmenlerimizdi. Rahmetli öğretmenimiz Tevfik Yargıcı, sınıfta kitap okumayı bize sevdirmiş, ayrıca şehrin ‘halk kütüphanesi’ne devamlı olarak gitmemizi tavsiye etmiş ve şöyle demişti: “Çocuklar kütüphaneye sık sık gidin. Orada hem ödevlerinizi yapın hem de bol bol kitap okuyun. Hiçbir yerde bulamayacağınız kitapları kütüphanede bulabilir, ücretsiz bir şekilde okuyabilirsiniz. Aman bunu ihmal etmeyin.” Bu teşvikler sayesinde biz artık ‘kütüphane kuşu’ olmuştuk. Şahsen ben kütüphaneye en çok giden öğrencilerden biriydim. Siirt ilimizin merkezinde yapılmış olan bu iki katlı sevimli binayı çok sevmiştim. İlk olarak Ömer Seyfettin’in hikâyelerini ve Kemalettin Tuğcu’nun romanlarını okumuştum. Ardından diğer yazar ve şairlerimizin kitaplarını okuma fırsatı bulmuştum. Okuma iştahım yüksek olduğu için kitaplarla yetinmemiş, şehrimize gönderilen çocuk dergilerini de tek tek incelemiş, çizgi romanlarını takip etmiştim. Tabii bu arada okulda verilen ev ödevlerini de kütüphanede rahatlıkla yapabiliyorduk. Zira evimizde kütüphane yoktu. Komşularımızın ve akrabalarımızın hiç birinin evinde de kitaplık olduğunu hatırlamıyorum. Dolayısıyla kütüphane bizim için âdeta ikinci bir okul olmuştu. Kütüphanenin müdürü Müttef Mülayim amca da âdeta bizim ikinci öğretmenimizdi. O da Tevfik Hoca gibi bize yardımcı oluyor, aradığımız konuları hangi kitaplarda veya ansiklopedilerde bulabileceğimizi söylüyordu. Bu yönlendirme sayesinde ahşap dolaplarda alfabetik olarak düzenlenmiş olan kartotekslerden aradığımız yazarı veya kitabı rahatlıkla bulabiliyorduk. Yıllar önce bu güzide mekânın, kütüphanemizin bölgedeki kanlı terör örgütü tarafından yakıldığını duyduğumda çok üzülmüştüm. Zira yanan sadece kitaplar ve bina değildi, bizim mazideki hayallerimiz de yanmış kül olmuştu. Allah’tan devletimiz, bütün öğrenciler ve şehirdeki gençlerimiz için yeni ve zengin bir kütüphane daha kurmuştu.

İSTANBUL’DAKİ KÜTÜPHANELER

İstanbul’a yüksek tahsil için geldiğimde, yine hocalarımızın tavsiyeleri üzerine ilk gittiğim mekânlardan ikisi Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı ve hemen bitişiğindeki Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ydi. Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Sadettin Buluç, Abdülkadir Karahan, Ömer Faruk Akün, Ali Alparslan ve diğer hocalarımız, sadece kütüphaneleri tavsiye etmiyor, kültür mahfillerinin Beyazıt, Sultanahmet ve Bâbıâli’de düzenledikleri edebiyat-sanat........

© Milat


Get it on Google Play