Bir film adı veya roman ismi değil bu. Tatlısu insancıklarından bahsediyorum. Görmüşsünüzdür mutlaka onları, çevrenizde fark etmişsiniz. Duyarsızlıkları, gamsızlıkları, meselesiz oluşları karşısında hayret etmiş, hâllerine sinirlenmişsinizdir. Sürüyle varlar etrafımızda. Yüzleri donuk, gözleri sönük, hisleri bitik, yürekleri ölüdür. Bir türlü ısınamazsınız onlara. Yakınlık kurmaz, benimsemez, sevmezsiniz.

Yük taşımaz, yokuşu tırmanmaz, durumdan vazife çıkarmazlar. Tehlikeli dönemlerde kayboluverirler. Darbelerde ya televizyon önünde “Dur bakalım ne olacak?” merakındalar veya yorganı kafalarına çekip “Sabah olsun durumu öğreniriz.” gafletindeler. Vatan, bayrak, toprak umurlarında değil. Bu hissi, gereksiz hamaset sanırlar.

Harp olmuştur, darp olmuştur duymazlar, görmezler, işitmezler. Bir ‘ölü can’ hepsi de, şaşar kalırsınız. Hiç renk vermez, koku salmaz, hele ayağa kalkıp yürümezler. Beş on kat çelik zırha bürünürler ki, tatlı bedenlerine halel gelmesin. Mesela zulüm vardır, çocuklar katlediliyor. Masum insanlar kırılıyor. Elin gâvuru bile ayağa kalkar, haksızlığa isyan eder ama bunlarda tık yok. Kadın haham dahi tutuklanmayı göze alır, ABD’ye direnir ama bunlarda ses, nefes yok. Yeryüzünde vicdan ehli yürür, bunlarda adım atacak mecal yok.

Bir kısmı mürekkep yalamıştır. Kültürlü görünürler, medeni sanılırlar. Sağdan da olabilirler, soldan da… Puslu havalarda ortalıkta gözükmezler. Fikirlerini asla beyan etmezler. Ağızlarından sadra şifa kelam duyamazsınız. Yorum yapmaz, tepki vermezler. Görünmeyen şekil, fark edilmeyen hayalet gibiler. Ruhsuz, inançsız ve kalpsizler.

Nahif görünürler. Edebiyattan, sanattan anladıklarını iddia ederler. Sever görünürler bu tür meşgaleleri. Faaliyet, etkinlik vesaire. Lakin ne hikmetse mesele vatan, millet olunca siniverirler bir kuytu köşeye. Ezanı da duymazlar salayı da… Bayrağı da görmezler sancağı da… Zararsız kıyılarda, alçak sularda sessizce kulaç atarlar. Dünyaya kök salacaklarını sanırlar. Canları tatlıdır, korkarlar, hatta korkaklar!

Bu renksiz, kokusuz ve hissizlerin bir kısmı milliyetçi gözükür, hâlbuki asla “Vefalı Türk” değiller. Bir bölüğü dindar pozisyonlarında. Kesinlikle şuurlu Müslüman olamazlar. Zira mümin, kardeşinin ıstırabını duyar, derdiyle dertlenir. Ve bir bölüğü de ‘solcu, demokrat’ ayaklarında. Bu işten geçinirler. Zinhar sosyalist olamazlar. Geçmişte var gücüyle, “Kahrolsun ABD Emperyalizmi!” diye bağıran yürekli solcular vardı. Bugün Amerika’ya teslim olan, emperyalizmin kucağına pervasızca oturan sahte sosyalistler ise tam ibretlik!

15 Temmuz’dan önce, ihanet şebekesi FETÖ tehlikesine (Ki o zaman adı Paralel Yapı’ydı) dikkat çektiğim bazı ‘sağcı aydınlar’ ellerini havada sallayıp ‘Boş ver!’ diyordu. Ama hainler boş durmadı ve Türkiye’yi bombaladı. Hakikat şu ki, hainler biraz da gafillerden besleniyor ve yararlanıyor. Darbeden sonra bazıları akıllandı, uslandı. “Ahmakmışım, aptalmışım, göremedim.” dedi ama iş işten geçmişti. Şehitlerimiz, gazilerimiz vardı. Hâlbuki gerçek mümin, basiret, feraset ve şuur sahibi olabilen, tehlikeyi önceden sezebilendir.

Yıllar önce yine İsrail terör örgütünün azgınlaştığı bir dönemde “Katil İsrail” ve “Kahrolsun İsrail” yazılarını kaleme almıştım. Bunları gören bir tatlısu sağcısı, “Çok cesur başlıklar!” diye garipsemişti. Aynı kişi 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ihanet örgütünü savunan bir çukura yuvarlandı. Demem şu ki, bugün bu sapık Siyonistleri destekleyen ve diğer bütün terör örgütlerini himaye eden, aynı büyük şeytandır. Dolayısıyla rahat etmek isteyen İslam âlemi, Türk dünyası ve bütün mazlum insanlık, bu vampire karşı birleşmeli, güçlenmeli, birlikte direnmeli. Başka kurtuluş çaresi yok!

Omurgasızlar bahsediyordum. Dün vardılar, bugün de ortalıktalar. Yarın da olacaklar. Türkiye’ye ihaneti önemsemiyorlarsa, Gazze’deki çocukları görüp de gözleri yaşarmıyorsa boş verin gitsin. İnsanlıktan nasipsizler demek ki! O dirayetsizlerden, vefasızlardan, gayretsizlerden ne köy olur, ne kasaba. İster ahıra yolla, ister kasaba!

Bazılarına 15 Temmuz’u soruyorum. “Bu ihanete karşı ne yaptın?” diye. “Meydanlara çıktın mı, eline bayrak alıp yürüdün mü? Bir şeyler yazdın mı, anlattın mı?” Cevabı müspet ise dostluğa devam, aksi takdirde salıyorum. Bugün ikinci soru zamanıdır: “Gazzeli bebekler için ne yaptın? Öfkelendin mi, tepki verdin mi, en azından iki damla gözyaşı döktün mü?” İnsanlık görevini yapmamışsa onu da derhâl terk edin. Çevremizi dost sandıklarımızdan temizleyelim. Naylon tipler, sanal yüzler, kararmış kalpliler ve siyah vicdanlılar yanımızda olmayıversin. Zira bu asalaklar, ancak yük olur. Vatan sevdalısı, memleket tutkunu, Dede Korkut nefesli, Ahmet Yesevi dualı yiğit civanlar bize yeter!

QOSHE - ​Omurgasızlar! - Mehmet Nuri Yardım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​Omurgasızlar!

16 1
22.11.2023

Bir film adı veya roman ismi değil bu. Tatlısu insancıklarından bahsediyorum. Görmüşsünüzdür mutlaka onları, çevrenizde fark etmişsiniz. Duyarsızlıkları, gamsızlıkları, meselesiz oluşları karşısında hayret etmiş, hâllerine sinirlenmişsinizdir. Sürüyle varlar etrafımızda. Yüzleri donuk, gözleri sönük, hisleri bitik, yürekleri ölüdür. Bir türlü ısınamazsınız onlara. Yakınlık kurmaz, benimsemez, sevmezsiniz.

Yük taşımaz, yokuşu tırmanmaz, durumdan vazife çıkarmazlar. Tehlikeli dönemlerde kayboluverirler. Darbelerde ya televizyon önünde “Dur bakalım ne olacak?” merakındalar veya yorganı kafalarına çekip “Sabah olsun durumu öğreniriz.” gafletindeler. Vatan, bayrak, toprak umurlarında değil. Bu hissi, gereksiz hamaset sanırlar.

Harp olmuştur, darp olmuştur duymazlar, görmezler, işitmezler. Bir ‘ölü can’ hepsi de, şaşar kalırsınız. Hiç renk vermez, koku salmaz, hele ayağa kalkıp yürümezler. Beş on kat çelik zırha bürünürler ki, tatlı bedenlerine halel gelmesin. Mesela zulüm vardır, çocuklar katlediliyor. Masum insanlar kırılıyor. Elin gâvuru bile ayağa kalkar, haksızlığa isyan eder ama bunlarda tık yok. Kadın haham dahi tutuklanmayı göze alır, ABD’ye direnir ama bunlarda ses, nefes yok. Yeryüzünde vicdan ehli yürür, bunlarda adım atacak mecal yok.

Bir kısmı mürekkep yalamıştır. Kültürlü görünürler, medeni sanılırlar. Sağdan da olabilirler, soldan da… Puslu havalarda ortalıkta gözükmezler. Fikirlerini asla beyan etmezler. Ağızlarından sadra şifa kelam duyamazsınız. Yorum yapmaz, tepki vermezler. Görünmeyen şekil, fark edilmeyen hayalet gibiler.........

© Milat


Get it on Google Play