Yaygın bir söz vardır: “Ağzı olan konuşuyor.” Elbette, ağzı olan konuşacak ama nasıl? Bilerek, akıllıca, bilinçlice, malumat sahibi olduğu konular hakkında fikrini beyan edecek. Daha geçen akşam bir televizyonda bir eski bakan, büyük bir İslam âliminin aleyhinde bilgisizce konuştu. İnanıyorum ki, bu çok konuşan eskimiş politikacı, adını andığı zatın 6 bin sayfalık külliyatından tek satır bile okumamış.

Yıllar önce bir vakfın yöneticisi, birisinden bahsederken gözlerini korkuyla açarak, “Ya kişi o ümmetçi, ümmetçi!” diye dindar birini suçlayınca şaşırıvermiştim. Üstelik bu lafları eden kişi, sözde muhafazakârdı. Önce yanlış duyduğumu sandım. Yani bir adam “ümmetçi” olduğu için mi tehlikeli sayılıyordu. Peki ya ümmet kimdi? Bu ümmet, hangi peygambere bağlıydı? Gerçi ben “cı, cu” eklerinden Süleyman Nazif gibi pek hoşlanmam. ‘İslamcı’ tabiri yerine ‘Müslüman’ kavramı bana da daha kucaklayıcı ve sıcak geliyor. “Ümmetçi” olmak yerine ‘ümmet’ şuuruna sahip olmak daha iyidir.

Bugünlerde televizyonlarda, mahalli seçimlerle ilgili olarak bütün partilerin yetkilileri habire konuşuyor. Ekrandaki bir tartışma programında ‘Millî Görüş’ geleneğinden geldiğini iddia eden bir yetkili, Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizi ‘potansiyel tehlike’ ve ‘beka meselesi’ olarak değerlendirince şaşırdım ve “Yuh artık! Bu ne izansızlık! Bari sen söyleme, zıvanadan çıkma, şuurlu bir mümin olan merhum Necmettin Erbakan’ın kemiklerini sızlatma!” deyiverdim.

Sözlükleri hep elimin altında tutarım. İtimat ettiğim lügatlerden üçüne baktım. Acaba “Ümmet” ne demek diye. İşte yapılan ilk açıklama: “Bir peygamberin getirdiklerine inanıp ona tabi olanların oluşturduğu topluluk.” Bir ikinci lügate baktım. Orda da kavrama şu izah getiriliyor: “Bir peygambere iman edenlerin, onun getirdiklerine inanıp tâbi olanların meydana getirdiği topluluk.” Gelsin üçüncü mana: “Hazret-i Muhammed’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümü.” Diğer belli başlı sözlüklerde de Arapça olan “ümmet” kelimesinin karşılığı, bu şekilde açıklanıyor. Buna itiraz eden yok, olamaz da.

Mesele çok mühim. Gerek solda gerek sağda bazı yarı aydınlar, cahil cühela takımı, bilip bilmeden “ümmet” kavramını olumsuz şekilde ele alıyor ve kafalarına göre yorumluyor. Bu kişilere inançlarını sorsanız muhtemelen “Elhamdülillah Müslümanım.” diyecek. E be kardeşim, hem böyle diyorsun hem de İslam’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de geçen “Müminler kardeştir.” ayetine itiraz ediyorsun. İslam kardeşliği ve ümmetin birlik/beraberliği konusunda kafan karmakarışık! O zaman seninki nasıl bir inanç? Bunun üzerinde düşünmen ve kendini adamakıllı sorgulaman gerekmez mi?

Aynı cehalet çamuruna batmış olan bazı kimseler de, yine araştırmadan, soruşturmadan, incelemeden “tasavvuf” veya bilhassa üstüne basa basa kullanmayı tercih ettikleri “tarikat” meselesinde vahim hatalara düşüyorlar. 15 Temmuz’da Türkiye’ye ihanet eden ve esasında emperyalist bir ülkenin istihbarat örgütü olan FETÖ’yü gerekçe göstererek, inanç yollarında yürümek isteyen dini bütün vatandaşlarımızı rencide edecek sözleri, umarsızca sarf edebiliyorlar.

Ahmed Yesevî’nin, Muhiddin-i Arabî’nin, Mevlâna’nın, Yûnus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Niyazi-i Mısrî’nin ve daha pek çok tasavvuf büyüğümüzün asırlardan beri insanlar için yaktığı kutlu meşaleyi söndürmeye yelteniyorlar. Cehalet diz boyu! Hâlbuki büyük mutasavvıflarımızdan Ebu’l Hasan Harakanî ne buyurmuş: “Türkistan’dan Şam’a kimin ayağına bir diken batsa, benim ciğerime saplanmıştır. Türkistan’dan Şam’a kimin kalbine bir hüzün inse, o benim hüznümdür.” Hazret, bir bakıma “ümmet”in gerçek tarifini yapmış. Yani yeryüzünde, İslam coğrafyasında bir Müslüman acı çekiyorsa sen rahat edemezsin, yan gelip yatamazsın.

Bugün Gazze’de yaşananlar hangimizde huzur bıraktı? Zifiri karanlığın simgesi Siyonist İsrail terör örgütünün her gün yaptığı katliamlar, sadece Müslümanların değil, “insanım” diyen herkesin vicdanını sızlatmıyor mu? Son zamanlarda bazı nevzuhur sağcılar türedi; Türk milliyetçiliğinin özüne aykırı fikirler taşıyorlar. Bu sözde muhafazakârlar, İslam kardeşliğine karşı tavır geliştiriyorlar. Hâlbuki akl-ı selim sahibi büyüklerimiz gibi biz de zulme uğrayan bütün kardeşlerimizin yanındayız, dualarımız onlar içindir. Doğu Türkistan’dan Gazze’ye, Kırım’dan Irak’a, Bosna’dan Kerkük’e, Arakan’dan Suriye’ye, Yemen’den Kudüs’e kadar nerede mağdur edilen din kardeşimiz varsa acısı bizi de yaralar. Derdi, içimizi kanatır. Mübarek milletimizin Anadolu’da yaygın çok güzel duaları vardır. Onlardan biri de, ‘devlet’ ve ‘millet’in selametine edilen duadır. Bendeniz bu yakarışa bir kelime daha ilave ettim. Konuşurken de, yazarken de ekliyorum. Onunla yazımıza nihayet verelim: “Allah devletimize, milletimizi, ümmetimize zeval vermesin, âmin.”

QOSHE - ​Ümmet nedir? - Mehmet Nuri Yardım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​Ümmet nedir?

19 0
21.02.2024

Yaygın bir söz vardır: “Ağzı olan konuşuyor.” Elbette, ağzı olan konuşacak ama nasıl? Bilerek, akıllıca, bilinçlice, malumat sahibi olduğu konular hakkında fikrini beyan edecek. Daha geçen akşam bir televizyonda bir eski bakan, büyük bir İslam âliminin aleyhinde bilgisizce konuştu. İnanıyorum ki, bu çok konuşan eskimiş politikacı, adını andığı zatın 6 bin sayfalık külliyatından tek satır bile okumamış.

Yıllar önce bir vakfın yöneticisi, birisinden bahsederken gözlerini korkuyla açarak, “Ya kişi o ümmetçi, ümmetçi!” diye dindar birini suçlayınca şaşırıvermiştim. Üstelik bu lafları eden kişi, sözde muhafazakârdı. Önce yanlış duyduğumu sandım. Yani bir adam “ümmetçi” olduğu için mi tehlikeli sayılıyordu. Peki ya ümmet kimdi? Bu ümmet, hangi peygambere bağlıydı? Gerçi ben “cı, cu” eklerinden Süleyman Nazif gibi pek hoşlanmam. ‘İslamcı’ tabiri yerine ‘Müslüman’ kavramı bana da daha kucaklayıcı ve sıcak geliyor. “Ümmetçi” olmak yerine ‘ümmet’ şuuruna sahip olmak daha iyidir.

Bugünlerde televizyonlarda, mahalli seçimlerle ilgili olarak bütün partilerin yetkilileri habire konuşuyor. Ekrandaki bir tartışma programında ‘Millî Görüş’ geleneğinden geldiğini iddia eden bir yetkili, Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizi ‘potansiyel tehlike’ ve ‘beka meselesi’ olarak değerlendirince şaşırdım ve “Yuh artık! Bu ne izansızlık! Bari sen söyleme, zıvanadan çıkma, şuurlu bir mümin olan merhum Necmettin Erbakan’ın kemiklerini sızlatma!” deyiverdim.

Sözlükleri hep elimin altında tutarım. İtimat ettiğim lügatlerden üçüne baktım. Acaba “Ümmet” ne demek diye. İşte yapılan ilk açıklama: “Bir........

© Milat


Get it on Google Play