Ömer Faruk Uysal/Hukukçu

Bediüzzaman’ın asıl meselesi ve davası, iman ve Kur’an hizmetiydi. Önceliği, insanların iman-ı tahkiki ile mücehhez olması idi. Siyasete mesafeli idi. Kendinin ve talebelerinin bir iktidar projesi ve beklentisi ise hiç olmadı. İman hizmetinde bulunanların, siyasi makamlara talip olmasının, ihlasa zarar vereceği fikrindeydi. Kur’an’da peygamberlerin dilinden defalarca tekrarlanan “İn ecriye illa allellah” (Ücretim Allah’a aittir) hükmüne hassasiyetle riayet ediyordu. Bu sebeple al-i makam hüsnüzannı ile iltifatkar ziyaretçileri dahi kabul etmezdi. Bir kase yoğurt hediyesini bile reddederdi. Hatır kırmamak için yerse hasta olurdu. Çünkü ücreti Allah’a aitti, ihlas kırılmamalıydı.

Üstad politize olmamakla beraber, apolitik de değildi. Türkiye ve âlem-i İslam’ın mukadderatı ile ilgili siyaset hususunda elbette analizleri, fikri ve tercihi vardı. Tecdit ile vazifeli bir asır imamının, politize olması da, apolitik olması da mümkün değildi.

Nursi’nin az sayıda takipçisi veya takibi bıraktığı halde takipçilik iddiasıyla suiistimal edenler, onun seküler ladini, laisist bir siyasete razı olduğu, dindar siyasetçi hatalarının dine mal olacağı, dindar siyasetçinin dini istismar edebileceği, tercih ettiği DP ve Menderes’in pek de dindar olmadığı, dindar İttihad-ı İslam Partisi dururken DP yi desteklemesi gibi gerekçelerle, İslam’dan ve dindardan ayrışmış bir politikanın tercihe şayan olduğu zehabındalar. Peki, bu zehap doğru mudur? Konunun hakikatini Risale-i Nurdan delillerle anlayabiliriz. Bu cümleden olarak Risale-i Nurdan yedi gurup argümanı hülasa edeceğiz.

1- Evleviyet Delili: Bu delil Risalede lafzen yer almayan, fakat risalenin ruhu ve Nursi’nin genel tutumundan çıkan bir delildir. Bediüzzaman gibi bütün meselesi, davası, vakfı hayatı, iman, Kur’an ve İslamiyet’e adanmış müttaki bir müceddidi din; yönetimin, yöneticinin, siyasetçinin, liderin, dindar değil de ladini olmasını istiyor olabilir mi? Herkesin önce tahkiki iman, sonra namaz, oruç, zekat vb. ibadetlere azimet derecesinde sarılmasını isteyen bir İslam âlimi; “siyasetçi namaz kılmasa oruç tutmasa da olur, siyasette dinin ve dindarın yeri yoktur, siyasette dine ve dindara itibar etmeyin” der mi? Herkesin dindarlığını arzu eden biri, siyasetçiyi istisna tutmaz. Çünkü siyasetçinin dindarlığı diğer insanlardan daha önemlidir. Zira yöneticidir ve toplum ve devlet üzerinde etkilidir.

2- Dindar Cumhuriyet, Meşrutiyet, Hürriyet, Meşveret: Bediüzzaman’ın eserinde açıkça Meşrutiyet, Cumhuriyet, Hürriyet, Meşveret izahları ve müdafaası yaptığı görülür. Fakat bu kavramları vasıflandırarak adlandırır ve bu vasıflar ile savunur;Mesela Cumhuriyetçiyim demez, “Dindar bir Cumhuriyetçiyim der”. Meşrutiyeti ise “Meşrutiyet-i Meşrua” olarak savunur. Soyut hürriyeti değil, “Hürriyet-i Şerriye” yi terennüm eder. Keza “Meşveret-i Şerriye” den yanadır.

3- Dindar Demokratlar: Risale-i Nurun birçok yerinde “dindar demokratlar”, “dindar hürriyetperverler”, “hürriyetperver dindar demokratlar”, “dindar ve dine hürmetkar demokratlar” vasıflandırmaları ısrarla ve tekrarla yapılır.

4- Dindar Milletvekilleri: Keza “dindar ve hamiyetkar ve vatanperver milletvekilleri”, “dindar milletvekilleri” gibi vasıflandırmalar yapar.

5- Dindar Menderes: Menderes’e hitaben yazdığı bir mektupta, “İslam kahramanı Menderes”, “hakiki dindar”, “İslamiyet’in bir kahramanı” gibi övgülerde bulunur.

6- Bediüzzaman’ın Kur’an, Vatan, İslamiyet, Millet Paradigması: Said Nursi siyasi tahliller yaparken metnin başında veya sonunda “Kur’an ve İslamiyet ve Vatan hesabına”, “Kur’an ve Vatan ve İslamiyet namına”, “Kur’an ve Vatan ve Millet hesabına” gibi milli ve dini zeminlere dayanır. Burada Kur’an ve İslamiyet gibi dini kavramlar yanında “millet ve vatan” terimlerine de istinat eder.

7- Bediüzzaman’ın üç dini talebi: Bediüzzaman siyaset kurumundan somut olarak üç talebini yazıya dökerek istemiştir. Bunlar, Ezanın aslına rücu, Risale-i nurun neşredilmesi ve Ayasofya’nın açılmasıdır. Bunları gerçekleştirecek bir iktidarın Türkiye’de ve İslam dünyasında zarar görmeyeceğini, çok büyük bir kuvvet elde edeceğini ifade etmiştir. Bu üç müşahhas talebi de yukarıda olduğu gibi, dini, milli, İslami taleplerdir. Her üç talep de şeair-i İslamiye’nin ihyası babındandır. Yasakların üçü de CHP icraatıdır. Böylece ispat olundu ki Nursi, siyaseti değil dinden ve dindardan arındırmak, ladini bir siyaseti tecviz etmek, bilakis dindar Cumhuriyet, dindar parti, dindar milletvekilleri, dindar lider, şer’i hürriyet, şer’i meşvereti ve meşruiyeti ısrarla ve tekrarla vurgulamaktadır. Şu halde, seküler, ladini, laisist bir siyasete rıza göstermek, savunmak, Nursi’nin yolundan gidenlerin işi olamaz.

QOSHE - Bediüzzaman ladini bir siyaset… - Misafir Yazar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bediüzzaman ladini bir siyaset…

20 0
24.03.2024

Ömer Faruk Uysal/Hukukçu

Bediüzzaman’ın asıl meselesi ve davası, iman ve Kur’an hizmetiydi. Önceliği, insanların iman-ı tahkiki ile mücehhez olması idi. Siyasete mesafeli idi. Kendinin ve talebelerinin bir iktidar projesi ve beklentisi ise hiç olmadı. İman hizmetinde bulunanların, siyasi makamlara talip olmasının, ihlasa zarar vereceği fikrindeydi. Kur’an’da peygamberlerin dilinden defalarca tekrarlanan “İn ecriye illa allellah” (Ücretim Allah’a aittir) hükmüne hassasiyetle riayet ediyordu. Bu sebeple al-i makam hüsnüzannı ile iltifatkar ziyaretçileri dahi kabul etmezdi. Bir kase yoğurt hediyesini bile reddederdi. Hatır kırmamak için yerse hasta olurdu. Çünkü ücreti Allah’a aitti, ihlas kırılmamalıydı.

Üstad politize olmamakla beraber, apolitik de değildi. Türkiye ve âlem-i İslam’ın mukadderatı ile ilgili siyaset hususunda elbette analizleri, fikri ve tercihi vardı. Tecdit ile vazifeli bir asır imamının, politize olması da, apolitik olması da mümkün değildi.

Nursi’nin az sayıda takipçisi veya takibi bıraktığı halde takipçilik iddiasıyla suiistimal edenler, onun seküler ladini, laisist bir siyasete razı olduğu, dindar siyasetçi hatalarının dine mal olacağı, dindar siyasetçinin dini istismar edebileceği, tercih ettiği DP ve Menderes’in pek de dindar olmadığı, dindar İttihad-ı İslam Partisi dururken DP yi desteklemesi gibi gerekçelerle, İslam’dan ve dindardan ayrışmış bir politikanın tercihe şayan olduğu zehabındalar. Peki, bu zehap doğru mudur? Konunun hakikatini Risale-i Nurdan delillerle anlayabiliriz. Bu cümleden olarak Risale-i Nurdan yedi gurup........

© Milat


Get it on Google Play