Eskiden misafir gelecek diye içimiz içimize sığmazdı.

Evlerimizi şenlendirirdi misafirlerimiz.

Hep “misafirperver bir millet olmakla” övünürdük.

“Batı’da böyle mi ya?” derdik.

İnsanlıktan nasiplenmemiş ki herifler!..

Şimdi…

Aman misafir gelmesin de, rahatımız kaçmasın diye düşünür olduk.

“Bu akşam size misafirliğe gelmek istiyoruz” dendiğinde mazeret uydurur, telefonu kapattıktan sonra, “Nereden çıktı şimdi bunlar!” diye şikâyet eder olduk.

Misafirlik, komşuluk bitiyor mu, ne?

Bazı semtlerde güzel misaller görünce, mutlu oluyorum.

Ümitleniyorum.

Ne yazık ki çok azaldı bu misaller.

Mahalle, sokak kalmadı neredeyse…

Veresiye defterine not düşen Merhum Bakkal Tahsin Amca, Merhume Hamide Teyze’lerden kalmadı.

Çocuk sesleri kesildi; dizleri yaralı, gözlerinden yaramazlık akan afacanlar yok artık.

Obezleşen nesil var.

Ver eline cep telefonunu, tableti, ne rahat iş çocuk büyütmek.

Eskiden, icap edince çocuk komşuya bırakılırdı.

Şimdi…

Parktaki sevimli ufaklığın başını okşamaya çekiniyorsun…

Öyle ya, bu devirde kimseye güven yok, ya “sapık” derlerse?!

X

Mahalle yok, sokak yok, komşu yok, çocuk sesi yok, “Topunuz buraya gelmesin, patlatırım!” diyeceğiniz yaramazlar yok.

Varsa da bir yerlerde, pek yok!..

En büyük derdimiz, aile meselemiz... Aile geniş aileydi, çekirdek aile oldu.

Çekirdek aile de bitiyor şimdi, TÜİK açıkladı işte:

“Yalnız yaşayanların sayısı 5.2 milyon!”

Baş döndürücü hızla artıyormuş yalnızlığı tercih edenlerin ya da yalnızlığa mahkûm olanların sayısı.

Boşanmalar artıyor resmi rakamlara göre…

Artıyor da, görülmeyen bir büyük kalem var geride:

Çekişmeli boşanma dâvâları çok uzun sürüyor, belki de boşananlardan çok daha fazlası boşanmayı bekliyor.

Boşanma ne demektir?

Bunalımdaki çocuklar demektir.

Boşandın, tamam.

Sonrasında ne olacak?

Erkek evlenecek, kadın evlenecek…

Çocuk üvey anne ya da üvey baba görecek.

Üvey annem, “Çocuklu biriyle evlenmeyi kimseye tavsiye etmem” derdi.

Onun için de sıkıntı, benim için de…

Kanadı kırık kuş, ne kadar uçabilir?

x

Misafirlikten girdik; komşuluktan, mahalleden-sokaktan, küçük esnaftan çıktık…

Boşanmalara geldik ve üvey anne, üvey babalara…

Kanadı kırık kuşlara…

Ne alâkasız konular değil mi?

E, tabi nasıl kuracaksın alâkayı?

x

Denilebilir ki, “Zamanın ruhu bu!”

Yani..

Küreselleşip globalleştiğimiz bir çağda elbette olacak bunlar!..

Geri döndürülemez süreç!..

Mahkûm muyuz yani, yalnızlığa?

Hayır değiliz!

Olmamalıyız!..

Direnmeliyiz!

Değil mi ki insanız, değil mi ki, “yazılım”ımızda kaybetmekte olduğumuz kıymetler var.

Direnmekte mesele.

Bir zamanlar “Ne aile var bunlarda, ne komşuluk!” diyerek tepeden baktığımız “ellere” benzememekte!..

Ne vakittir, kendimi arıyorum.

Misafir gelecek diye sevinen “çocuğu” arıyorum.

Sokaklarda oynaşan, kâh kavga eden kâh barışan çocukları arıyorum.

Annelerine, babalarına, dedelerine, ninelerine bakan gençleri arıyorum.

Kendimi arıyorum.

Bir boşluk…

Evde yalnız kaldınız mı?

Ben yalnızlığın sıkıntısını çok çektim.

Annem ve merhum babam yurt dışındaydı.

Boşanmışlardı.

Ben çok defa yalnız yemek yedim.

İnsanın canı hiçbir şey çekmiyor biliyor musunuz, ölmemek için yiyorsunuz!

Paylaşıldıkça büyüyor sevinçler ve paylaşıldıkça azalıyor hüzünler…

Bizim paylaştığımız ne, ya da paylaşamadığımız…

x

Bizim oralarda, çok gıpta ettiğim bir aile var.

Vardı, yani.

Dede, nine, anne, baba, çocuklar, torunlar…

Hep birlikte yaşar, hep birlikte kazanır, hep birlikte yerlerdi.

Etrafa da çok faydaları olurdu.

Sonra sonra…

Bir de ne göreyim; kardeşler kopmuş, hatta küsmüş…

Yaşlılar bir başına kalmış…

x

Ben yalnız büyüdüm ya…

İçimden “Ah benim de böyle bir ailem olsaydı” diye geçirmişliğim çoktur.

Nazar, ah nazar!..

Eskiden, birlikte yaşayan, birlikte mücadele veren aile çoktu.

Şimdilerde, olana da nazarımız değiyor!..

Suçluluk hissediyorum!

QOSHE - "Komşusu açken tok yatan…" - Serdar Arseven
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Komşusu açken tok yatan…"

52 11
24.03.2024

Eskiden misafir gelecek diye içimiz içimize sığmazdı.

Evlerimizi şenlendirirdi misafirlerimiz.

Hep “misafirperver bir millet olmakla” övünürdük.

“Batı’da böyle mi ya?” derdik.

İnsanlıktan nasiplenmemiş ki herifler!..

Şimdi…

Aman misafir gelmesin de, rahatımız kaçmasın diye düşünür olduk.

“Bu akşam size misafirliğe gelmek istiyoruz” dendiğinde mazeret uydurur, telefonu kapattıktan sonra, “Nereden çıktı şimdi bunlar!” diye şikâyet eder olduk.

Misafirlik, komşuluk bitiyor mu, ne?

Bazı semtlerde güzel misaller görünce, mutlu oluyorum.

Ümitleniyorum.

Ne yazık ki çok azaldı bu misaller.

Mahalle, sokak kalmadı neredeyse…

Veresiye defterine not düşen Merhum Bakkal Tahsin Amca, Merhume Hamide Teyze’lerden kalmadı.

Çocuk sesleri kesildi; dizleri yaralı, gözlerinden yaramazlık akan afacanlar yok artık.

Obezleşen nesil var.

Ver eline cep telefonunu, tableti, ne rahat iş çocuk büyütmek.

Eskiden, icap edince çocuk komşuya bırakılırdı.

Şimdi…

Parktaki sevimli ufaklığın başını okşamaya çekiniyorsun…

Öyle ya, bu devirde kimseye güven yok, ya “sapık” derlerse?!

Mahalle yok, sokak yok, komşu yok, çocuk sesi yok, “Topunuz buraya gelmesin, patlatırım!” diyeceğiniz yaramazlar yok.

Varsa da bir yerlerde, pek yok!..

En büyük derdimiz, aile meselemiz... Aile geniş aileydi, çekirdek aile........

© Milat


Get it on Google Play