Ölmüşlerinizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin…

Hangileri için, gönül dolusu “Güzel insandı rahmetli” diyorsunuz, hangilerini de, “Ölünün arkasından kötü konuşulmaz ama!” diyerek anıyorsunuz…

“Merhumu nasıl bilirdiniz?”

Hiçbir cenaze namazında, “Kötü bilirdik!” denmez.

“Haklarınızı helâl ediyor musunuz?”

Her cenaze namazında “Ediyoruz!” denir.

Ya “usulen” ya da “gönülden”.

Ölmüşlerinizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin, “usulen ve gönülden” ayrımını yapacaktır kalbiniz.

Biz ölünce, şahitlikler “usulen” mi olacak yoksa “gönülden” mi?

Mesele, herkes tarafından sevilmek, takdir edilmek meselesi değil.

Mesele, hayırla yâd edilmeyi hak etmek meselesi…

Ölçü ise, Peygamber Ahlâkı.

Resulullah (s.a.v), bir Dost’una şöyle hitap ediyor:

“Sende Allah’ın sevdiği iki husûsiyet vardır: Hilm (yumuşak huyluluk) ve teenni (ölçülü, dengeli olmak).”

Hilm ve teenni olmayınca, sıkıntı çıkıyor işte.

Allah’ın “huyunu” sevmediği kul oluyorsun.

‘Hilm’in zıddı katılık.

Dil sivriliği iyi bir şey değil, insanları incitmek, tabiatı incitmek.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır mı?

Çıkarabilir, garantisi yok.

Hidayet yalnızca Yüce Allah’tan:

“O halde (Resûlüm) öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.”

Ancak öğüt verici.

Tebliğ et, hidayet Allah’tan,

Tebliğin nasıl yapılacağını da şöyle buyuruyor Yüce Allah:

“(Resûlüm!) O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et!..”

X

Kalp’te olan dile vurur mu?

Vurur.

Bir tutarsın, iki tutarsın, ağzından çıkartırsın lâfı.

Lâf ağızdan çıkmadan esirin, çıktıktan sonra sen ona esirsin.

Kırdığın kalp, eskisi gibi bakmaz sana.

Vazoyu tamir etsen de, malûm, eskisi gibi olmaz.

“Hakkını helâl et, geçen gün ağır konuştum!”

“Tamam, helâl olsun!” der ama…

Eskisi gibi olmaz.

Geçmiş geçmişte kalır, insanoğlunun farkı, hatadan ders alır.

Alırsa alır.

Almazsa, devam eder kırmaya…

Dile dikkat etmek…

Bunun yollarından biri de, az konuşmak…

Söz gümüşse, sükût altın.

Söylemediğin için pişman olmuşluğumuz çok azdır, söylediğimiz için pişman olmuşluğumuz ise çok fazla.

Biz “konuşkan” insanlarız.

Bildiğimiz, bilmediğimiz her konuda ahkâm kesmeye bayılırız.

Okumak ve yazmak, meşakkatli işler.

Konuşmak kolay.

“Geveze”leri pek de “hayırla” anmaz kalbimiz.

Politikacı önünde mikrofon buldum mu, konuşur da konuşur…

Politikacıların pek de “hayırla” anılmamalarının sebeplerinden biri de, çok konuşmalarıdır!

X

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Ey Allah’ın Resûlu; inananların faziletlisi kimdir?” sorusuna, “Dilden ve elden (gelebilecek kötülüklere karşı) güvende olunan kimsedir!” karşılığını veriyor.

Bu devirde, dillerden de ellerden de korkuyor insan.

Farklı fikirleri ifade ederken, iş bir yerde hakarete gidiyor.

Kişilerin bize ve topluma güzel gelmeyen fiziki özellikleri ile dalga geçiliyor!..

Hastalıklarla bile dalga geçiliyor!..

İftira atmak, iftiraya uğrayan “karşı taraftansa” güzel iş olarak görülüyor, alkışlanıyor!..

İftira, hakaret, küfür, dalga geçmek…

Sosyal medya girince hayatımıza, iyice normalleşti kötü fiiller.

Politikanın hayatımızdaki yeri arttıkça, edebin yeri azaldı!..

“Teenni” (ölçülülük) dilimizden uzaklaştı.

Kalpteki sıkıntı dile, dildeki sıkıntı da ele vurdu!..

İnsanımız, gücü kime yetiyorsa onun boğazına sarılır oldu!

Bu hep vardı da, sanki bu devirde, yüz kat artış oldu.

x

Yerel seçimler var ya, yakında…

Belediye başkan aday adaylarından bazıları, bir faydası varmış gibi yanımıza gelip destek istedi.

Adaylık koydukları partinin her şeyini, en fazla da genel başkanını övüp durdular…

Ve ülkeye de, partiye de, genel başkana da en fazla yararı kendilerinin sağlayacağını söyleyip durdular…

Adaylığa lâyık görülmediklerinde ise…

Dil değiştirdiler!..

Mesele, “Ben” meselesi mi?

Evet, çoğu vakit öyle.

“Ben”lik öne çıkınca, “erdem” geride kalıyor!..

“Ben”i “biz” yapan…

Ellerimizi yüreklerimizi buluşturan ne güzel “hasletler-kavramlar” var.

Merhamet, adalet, vefa, fedakârlık, diğerkâmlık, cömertlik, güler yüzlülük, hilm, teenni…

X

Biz öldük…

Ve cenaze namazımız kılınıyor…

Hoca soruyor:

“Nasıl bilirdiniz?”

Ve soruyor:

“Haklarınızı helâl ediyor musunuz?”

x

Cevaplar, ya “usulen”, ya da “gönülden”!

QOSHE - Biz ölünce?.. - Serdar Arseven
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Biz ölünce?..

51 0
03.03.2024

Ölmüşlerinizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin…

Hangileri için, gönül dolusu “Güzel insandı rahmetli” diyorsunuz, hangilerini de, “Ölünün arkasından kötü konuşulmaz ama!” diyerek anıyorsunuz…

“Merhumu nasıl bilirdiniz?”

Hiçbir cenaze namazında, “Kötü bilirdik!” denmez.

“Haklarınızı helâl ediyor musunuz?”

Her cenaze namazında “Ediyoruz!” denir.

Ya “usulen” ya da “gönülden”.

Ölmüşlerinizi şöyle bir gözünüzün önüne getirin, “usulen ve gönülden” ayrımını yapacaktır kalbiniz.

Biz ölünce, şahitlikler “usulen” mi olacak yoksa “gönülden” mi?

Mesele, herkes tarafından sevilmek, takdir edilmek meselesi değil.

Mesele, hayırla yâd edilmeyi hak etmek meselesi…

Ölçü ise, Peygamber Ahlâkı.

Resulullah (s.a.v), bir Dost’una şöyle hitap ediyor:

“Sende Allah’ın sevdiği iki husûsiyet vardır: Hilm (yumuşak huyluluk) ve teenni (ölçülü, dengeli olmak).”

Hilm ve teenni olmayınca, sıkıntı çıkıyor işte.

Allah’ın “huyunu” sevmediği kul oluyorsun.

‘Hilm’in zıddı katılık.

Dil sivriliği iyi bir şey değil, insanları incitmek, tabiatı incitmek.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır mı?

Çıkarabilir, garantisi yok.

Hidayet yalnızca Yüce Allah’tan:

“O halde (Resûlüm) öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.”

Ancak öğüt verici.

Tebliğ et, hidayet Allah’tan,

Tebliğin nasıl yapılacağını da şöyle buyuruyor Yüce Allah:

“(Resûlüm!) O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba ve........

© Milat


Get it on Google Play