Her gün 20 gencin sokak çatışmalarında hayatını kaybettiği "12 Eylül 80 öncesi"nin o karanlık ortamında...

Annesiz, babasız,

kardeşsiz, amcasız,

dayısız yaşamanın ne

kadar sıkıntılı bir durum

olduğunu tahmin

edersiniz...

Yalnızlık insanın sırtında taşıdığı bir duvar gibi.

x

Aileden ve okuldan dini tedrisat almamış bir genç olarak hayata tutunmaya ve sıkıntılı yollara düşmemeye gayret ederken, Rabbim’in ihsanıyla güzel bir tevafuk oldu o gün.

Sokak başında rastladığım tanıdıklardan biri “Serdar, bu akşam bizim mahalleye Timurtaş Hoca geliyor!” deyince, ilk tepkim, “O da kimmiş?” oldu.

Timurtaş Hoca?

Arkadaşım “Ohooo” dedi,

“Büyük Adam’dır, sağlam Hoca’dır. Vaaz verirken, cemaat kendinden geçer!”

Merak saikiyle “Ben de görebilir miyim onu?” diye sordum.

“Herhalde oğlum, benim davetlimsin, Yugoslavya’dan göçen Müslümanlar var ya, onların evine gelecek, akşam 7’de burada buluşur, birlikte gideriz.” diye karşılık verdi.

Gittik.

Ev doluydu.

Kek, kurabiye, çay çıkarttılar.

Biraz sonra Merhum Timurtaş Hoca geldi.

Herkes hürmetle ayağa kalktı.

Hoca merkezî bir yere buyur edildi.

Yabancısı olduğum bir ortamdı.

Din-Diyanet sohbeti.

Bendeki gazetecilik sezgisi olmalı…

Hoca’nın canını pek sıkkın gördüm.

Biraz sonra…

Dedi ki Hoca, “Kardeşlerim, bıktım bu davalardan!”

Hakkında Piyango Dâvâsı açılmış, o zamanlar.

Bir vaazında “Devlet Kumarı” mı ne demiş, bundan dolayı da sıkıntıya girmiş.

Dünyanın hapis cezasını istiyorlarmış.

Her gün kapısına polis gönderiyorlarmış.

Kapı çalındığında ev halkının yüreği ağzına geliyormuş.

O konuşurken, “Allah Allah” dedim içimden,

“Bu Hoca’dan ne istiyorlar? “

Piyango’nun kumar olduğunu herkes söylüyor zaten?

Ne var ki bunda?

“Yıldırıp sesini kesmek” istiyorlarmış!

Sonra, başka şeyler de anlattı Hoca.

“Ateist bir nesil istiyorlar!” dedi.

Edepten bahsetti.

Aile mahremiyetine vurgu yaptı.

“İslam ve Laiklik” üzerine konuştu.

X

İki saatlik sohbet, hoşuma gitmişti.

Merhum Hoca, Fatih’teki mütevazı bir evde oturuyordu.

Bir gün, gençlik işte, akşam vakti kapısını çaldım.

Merhum açtı.

Kendisiyle konuşmak istediğimi söyledim.

Münasebetsizlikti yaptığım ama, aile terbiyesi almamıştım işte!..

Merhum Timurtaş Hoca, kabalığımı yüzüme vurmadı.

Bu davetsiz misafiri kabul etti.

Çok mütevazı bir insandı.

Özü, sözü bir.

Bana doğru yolu gösteren bir ışık oldu, Merhum.

Sonra…

Rahmetli Enver Baytan Hoca.

O da, Sultanahmet’in aşağı taraflarında, Cankurtaran’da, tren yolunun tam yanında, bir müstakil “Ataevi”nde oturuyordu.

Tahta evin her tren geçişinde sarsıldığını hatırlarım.

Hocaya her gittiğimde, “Ne güzel bir insan bu” diyordum.

Tane tane anlatıyordu, her anlattığını delillendiriyordu.

İlim ve tevazu ehliydi.

Mütebessimdi, kibardı.

“Kahvenizi nasıl alırsınız kardeşim?” diyordu bana.

Kendimi “adam yerine” konulmuş hissediyor, gösterilen alâka karşısında mahcûb oluyordum.

Merhum Enver Baytan Hoca, sorularıma cevap verirken, inceden siyasete de ince göndermelerde bulunuyordu.

Gündemi, gençliği takip ettiği belliydi.

Günlerden bir gün…

Merhum Baytan Hoca’yı yakından tanıyan bir büyüğüm, “Kendisi çok mübarek bir zattır. Bir ara milletvekilliği teklifi almış, ‘Bu işi benden çok daha iyi yapabilecek evsafta bir arkadaş var!’ diyerek bir başkasını işaret etmişti. O işaret ettiği vekil oldu, hatta sonra bakan oldu!” dedi.

İşte Merhum Baytan Hoca, hayatımdaki ikinci ışık.

x

Eskiden, İslami Kesim’de hemen hiç tanıdığı olmayan bir genç olarak, böyle rol modelleri rahatlıkla buluyordum.

Şimdi…

Bunca kişiyi tanıyorum, bunca kişi de beni tanıyor.

Onlardan birilerini bulmakta güçlük çekiyorum!

QOSHE - Nerede o eski hocalar? - Serdar Arseven
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nerede o eski hocalar?

59 1
14.03.2024

Her gün 20 gencin sokak çatışmalarında hayatını kaybettiği "12 Eylül 80 öncesi"nin o karanlık ortamında...

Annesiz, babasız,

kardeşsiz, amcasız,

dayısız yaşamanın ne

kadar sıkıntılı bir durum

olduğunu tahmin

edersiniz...

Yalnızlık insanın sırtında taşıdığı bir duvar gibi.

Aileden ve okuldan dini tedrisat almamış bir genç olarak hayata tutunmaya ve sıkıntılı yollara düşmemeye gayret ederken, Rabbim’in ihsanıyla güzel bir tevafuk oldu o gün.

Sokak başında rastladığım tanıdıklardan biri “Serdar, bu akşam bizim mahalleye Timurtaş Hoca geliyor!” deyince, ilk tepkim, “O da kimmiş?” oldu.

Timurtaş Hoca?

Arkadaşım “Ohooo” dedi,

“Büyük Adam’dır, sağlam Hoca’dır. Vaaz verirken, cemaat kendinden geçer!”

Merak saikiyle “Ben de görebilir miyim onu?” diye sordum.

“Herhalde oğlum, benim davetlimsin, Yugoslavya’dan göçen Müslümanlar var ya, onların evine gelecek, akşam 7’de burada buluşur, birlikte gideriz.” diye karşılık verdi.

Gittik.

Ev doluydu.

Kek, kurabiye, çay çıkarttılar.

Biraz sonra Merhum Timurtaş Hoca geldi.

Herkes hürmetle ayağa kalktı.

Hoca merkezî bir yere buyur edildi.

Yabancısı olduğum bir ortamdı.

Din-Diyanet sohbeti.

Bendeki gazetecilik sezgisi........

© Milat


Get it on Google Play