Yönetici konumunda olanların ülkemizi tarif etmeleri yönetilenlerden çok farklı. Bu farklılığa bakınca insan, “Yönetenlerle aynı ülkede yaşamıyor muyuz?” diye sormadan edemiyor. Çünkü devletin tespit edip açıkladığı açlık sınırı yine devletin belirlediği asgari ücreti geçmiş durumda. Böylesine bir çelişkinin yaşandığı ülkemizde yöneticilere baktığınızda sanki dünyanın en gelişmiş ve müreffeh toplumunda yaşadığımız gibi bir takdim söz konusu. Hâlbuki milyonlarca insan açlık sınırının gerisinde kalmış olan asgari ücrete mahkûm durumda. Bu arada asgari ücrete yapılan zamlı maaş henüz birçok çalışanın cebine girmeden eridi. Mutfak enflasyonundaki artış ve yeni yılda her kaleme yapılan zamlar hayat pahalılığını katlarken Ocak ayı açlık ve yoksulluk araştırmasının sonucuna göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 17 bin 442 liraya, yoksulluk sınırı ise 48 bin 459 liraya ulaşmış. Kısacası toplumun büyük bir kesimi açlık sınırı altındaki bir gelirle hayata tutunmaya çalışıyor. Bu haberin medyada yer aldığı gün Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 45’e çıkardığı duyuruluyordu. Hâlbuki ister istemez bu iki haber insanı geçmişe götürüyor, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarda, “Bu kardeşiniz görevde olduğu sürece faizleri kimse artıramaz” sözleri akla geliyor. Böyle olunca da Merkez Bankası’nın yüzde 8,5’tan aldığı faizi daha bir yıl geçmeden kimin yüzde 45’e çıkardığını birilerinin açıklaması gerekmez mi? Daha doğrusu “Ülkenin yöneticileri ile bizler aynı ülkede yaşamıyor muyuz?” sorusunu cevaplandırmaları gerekmez mi?

Hemen belirteyim ki, insanlar hangi konumda olurlarsa olsun da her zaman doğruyu göremiyor olabilirler. Aldıkları yanlış kararların sıkıntısını da insanımız çekiyor olabilir. Böyle olunca da Merkez Bankası’nın yüzde 8,5’tan politika faizini yüzde 45’e çıkarmış olması karşısında önceden bu gerçeği görememiş ve bu sebeple de söylediklerinde ciddi bir yanılgı yaşamaları karşısında en azından toplumdan özür dilemeleri gerekmez mi? Bu arada her fırsatta faize karşı olduklarını açıklayan sorumlular bugün gelinen nokta karşısında topluma bir izahta bulunmaları gerekmez mi? Bunun yanında toplumda dar ve orta gelirliler ile yoksullar arasında uçurumun ortaya çıkmış olması karşısında da topluma söyleyecekleri tek şey, “Türkiye yüzyılı” gibi pembe tablolar çiziyor olmaları eğer bir algı operasyonu değilse nedir? Hâlbuki unutulmaması gerekir ki, insanımızın hayaller âleminde yaşatılmasına değil, insanca yaşayacak bir gelire ihtiyacı vardır. Bu çelişkiyi mümkün olduğunca hafifletmek sanıldığı kadar zor değildir. İlk adım olarak devletin yaptığı israfı azaltmak bile gelir dağılımının düzene girmesi için yeterli olacaktır. Bunun için ille de toplumun çok küçük bir kesimini daha da zenginleştirmek için adımlar atmak yerine gelir dağılımında dengenin mümkün olduğunca sağlanmasını samimiyetle istemek yeterlidir.

Bu arada toplumun duygularını siyaset uğruna kullanmamak gerekir. Çünkü enflasyonun yüksek faizden kaynaklandığı belirtilerek faizin de haram olduğu hatırlatılarak toplum nazarında inandırıcılıklarını artırma gayretine girenlerin bugün hiç olmazsa geçmişte faize karşı açıklamalar yapanların bugün faizle ilgili nas bulunduğunu unutmuş olmaları mümkün değildir. Bu bakımdan özellikle de toplumu belli bir istikamete yönlendirmek için dini kavramların kullanılıyor olması geçici olarak bir miktar oy devşirmesine vesile olabilir ama ülkenin ve insanımızın sorunlarının giderilmesine hiçbir katkısı olmayacaktır. Birtakım değer yargılarımızın zedelenmesi ileride çok daha ciddi sorunlara sebep olabilir ama ortak değer yargılarımızın zedelenmesi ileride çok daha ciddi sorunlara sebep olabilir.

QOSHE - Aynı Ülkede Yaşamıyor Muyuz? - Abdülkadir Özkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aynı Ülkede Yaşamıyor Muyuz?

15 0
27.01.2024

Yönetici konumunda olanların ülkemizi tarif etmeleri yönetilenlerden çok farklı. Bu farklılığa bakınca insan, “Yönetenlerle aynı ülkede yaşamıyor muyuz?” diye sormadan edemiyor. Çünkü devletin tespit edip açıkladığı açlık sınırı yine devletin belirlediği asgari ücreti geçmiş durumda. Böylesine bir çelişkinin yaşandığı ülkemizde yöneticilere baktığınızda sanki dünyanın en gelişmiş ve müreffeh toplumunda yaşadığımız gibi bir takdim söz konusu. Hâlbuki milyonlarca insan açlık sınırının gerisinde kalmış olan asgari ücrete mahkûm durumda. Bu arada asgari ücrete yapılan zamlı maaş henüz birçok çalışanın cebine girmeden eridi. Mutfak enflasyonundaki artış ve yeni yılda her kaleme yapılan zamlar hayat pahalılığını katlarken Ocak ayı açlık ve yoksulluk araştırmasının sonucuna göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 17 bin 442 liraya, yoksulluk sınırı ise 48 bin 459 liraya ulaşmış. Kısacası toplumun büyük bir kesimi açlık sınırı altındaki bir gelirle hayata tutunmaya çalışıyor. Bu haberin medyada yer aldığı gün Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 45’e çıkardığı duyuruluyordu. Hâlbuki ister istemez bu iki haber insanı geçmişe götürüyor, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı........

© Milli Gazete


Get it on Google Play