İnsanlarda zaman içinde görüş farklılıkları oluşabilir. Hatta bir zamanlar kutsadığınız bir kişiyi farkına varmadan yerin dibine batırabilirsiniz. Ancak, bunun yapılması doğru yaptığınız anlamına gelmeyebilir. Milli Gazete’de ilk işe başladığım günler yani 50 yıl öncelere gidiyor. Uzun süren yurt gezilerinde büyük bölümünü yeni tanığım dostlar edindim ve bundan zevk alıyordum, anlatılanları hayranlıkla dinliyordum. Ancak aradan yıllar geçince çok sevdiğim bazı ağabeyler bir noktaya geldiler ki anlamakta güçlük çekiyordum. Söz gelimi bir süre önce Milli Gazete’de çalışıyor olmamdan dolayı beni tebrik eden bir ağabey ile yaşadığım olayı anlatmakta yarar görüyorum. Bu ağabey özellikle Erbakan Hocamı anlattıkları ile bana sevdiren, hayran eden bir kişiydi. Kişisel bakımdan birlikte olduğumuz sürece kendisinden hiç incinmedim. Aradan zaman geçti, bir akşam gazetenin Çankaya’daki bürosuna giderken kapıda o çok sevdiğim ağabey ile karşılaştık. Ne yaptığımı, nereden gediğimizi sordu ben de Meclis’ten geldiğimi, gazeteye haber yetiştireceğimi belirttim. “Bu yolda koşturmak sevaptır. Hiç yorulduğunu düşünme” demiş, hatta bana bazı müjdeler de vermişti. O, genel merkezden çıkmış evine gidiyordu, ben de haberimi yazmak için gazetenin bürosuna çıktım. Hem de aldığım övgülerin mutluluğu ile görevimi yaptım.

Akşam oldu evimize gittik, evde haberlerde bir kaç saat önce övgüler sıralayan ağabeyin partiden, (MSP) istifa ettiğini öğrendim, dünyam karardı. Yıllardan beri bana anlattıklarını, daha bir iki saat önce söylediklerini düşününce partiden istifasını anlamakta güçlük çekmiştim.

Bir başka olay ise bir ağabey farklı bir dünyada yaşadığı bir dönemde tesadüfen Kızılay’dan geçerken sinemanın önünde bir kalabalık görüyor ve içeriye giriyor. İçeride bir toplantı var ve insanlar konuşanları dinliyorlar. Sözünü ettiğim arkadaş da boş bulduğu bir yere oturuyor, konuşmacıyı dinlemeye başlıyor. Konuşan kişi ise Rahmetli Erbakan Hocam. Konuşma bitip evinin yolunu tutuyor. Eve varır varmaz eşinden su ısıtmasını istiyor ve gusül abdesti aldıktan sonra eşine bundan böyle bir daha içki içmeyeceğini söylüyor. Eşi şaşkın fakat memnun. Bu arkadaşı 1980 darbesine kadar Türkiye’nin neresinde Erbakan Hocamın bir toplantısı varsa orada meydanda görürdüm. Sonraki yıllarda Ankara’dan bir sahil şehrine gitti, bir daha göremedim.

Bir derneğin yönetiminde kapanana kadar görev yaptık. Bu sırada bazı kardeşlerimiz müthiş heyecanlıydılar. Bu heyecanları tavırlarına ve davranışlarına da yansırdı. Kısacası vatan, millet için ölmeye hazırdılar. Doğrusunu söylemek gerekirse belki onlara göre yaşlı olduğum için, belki de onların radikallikleri sebebiyle hep hızlı idiler. Aradan zaman geçti, 1980 darbesi oldu. Hepimiz hakkında askeri mahkemede dava açıldı. Yargılanmaya başladık. O dava yaklaşık 8 yıl sürdü. Mahkeme bitmiş, itiraz sonucunu beklediğimiz günlerden birinde akşam eve gitmek için Kızılay’da otobüs beklerden durakta bekleyen bir genç tanıdık geldi. Yanına yaklaşınca anladım ki, birlikte görev yaptığımız gençlerden biri. Ancak, ayağında şalvar, sırtında cübbesi ve sakalı da kalmamıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse hep benzer kıyafette gördüğüm için önce tanımakta güçlük çekmiştim. Kendisine bu kılık kıyafet değişiminin sebebini sorduğumu, elini ağzına götürerek, ‘Sus polis vardır’ karşılığını verdi. Hala o radikal, davası için ölmeyi göze alan birisi, biz ise gençleri olaylardan uzat tutmaya çalışan pısırıklardandık.

Sözü uzatmadan son olaya gelmek istiyorum. Oda Salı günü Meclis’te bütçe ile ilgili konuşmasını yaptıktan sonra bayılıp düşen kalp krizi geçiren Hasan Bitmez kardeşimin bu haline şahit olan bir AK Parti milletvekili oturduğu yerden, “Allah’ın cezası böyle olur” diye seslenmiş. Yorum yapmıyor, yorumu okuyucularıma bırakıyorum. Ancak herkesin kendinden sorumlu olduğunu, yanlışlarının hesabını Yaradanına vereceğini unutmamak ve gereksiz tepkiler ortaya koymamak gerekiyor. Daha doğrusu hiç kimsenin kendisini sütten çıkmış ak kaşık görmemesi gerekiyor. Hepimiz kuluz ve hepimiz için bu dünya imtihan alanı. Aynı şekilde “Allah’ın cezası böyle olur” diyen AK Parti milletvekili için de aynı durum geçerli.

QOSHE - Dün Dost Bildiğini Bugün Düşman Görmek - Abdülkadir Özkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dün Dost Bildiğini Bugün Düşman Görmek

7 0
14.12.2023

İnsanlarda zaman içinde görüş farklılıkları oluşabilir. Hatta bir zamanlar kutsadığınız bir kişiyi farkına varmadan yerin dibine batırabilirsiniz. Ancak, bunun yapılması doğru yaptığınız anlamına gelmeyebilir. Milli Gazete’de ilk işe başladığım günler yani 50 yıl öncelere gidiyor. Uzun süren yurt gezilerinde büyük bölümünü yeni tanığım dostlar edindim ve bundan zevk alıyordum, anlatılanları hayranlıkla dinliyordum. Ancak aradan yıllar geçince çok sevdiğim bazı ağabeyler bir noktaya geldiler ki anlamakta güçlük çekiyordum. Söz gelimi bir süre önce Milli Gazete’de çalışıyor olmamdan dolayı beni tebrik eden bir ağabey ile yaşadığım olayı anlatmakta yarar görüyorum. Bu ağabey özellikle Erbakan Hocamı anlattıkları ile bana sevdiren, hayran eden bir kişiydi. Kişisel bakımdan birlikte olduğumuz sürece kendisinden hiç incinmedim. Aradan zaman geçti, bir akşam gazetenin Çankaya’daki bürosuna giderken kapıda o çok sevdiğim ağabey ile karşılaştık. Ne yaptığımı, nereden gediğimizi sordu ben de Meclis’ten geldiğimi, gazeteye haber yetiştireceğimi belirttim. “Bu yolda koşturmak sevaptır. Hiç yorulduğunu düşünme” demiş, hatta bana bazı müjdeler de vermişti. O, genel merkezden çıkmış evine gidiyordu, ben de haberimi yazmak için gazetenin bürosuna çıktım. Hem de aldığım övgülerin mutluluğu ile görevimi yaptım.

Akşam oldu evimize gittik, evde haberlerde bir kaç saat önce övgüler........

© Milli Gazete


Get it on Google Play