Gençlik yıllarımızda dünya, ABD ve Sovyetler Birliği arasında adeta taksim edilmiş, iki taraf da paylarına düşen bölgeleri sömürüyorlardı. Bu sömürülerini de İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bir anlaşmaya da bağlamışlardı. Kısaca iki kutuplu dünyada diğer ülkeler söz konusu iki ülkeden ya birinin kanatları altına girecekler ya da seslerini fazlaca çıkartmayacaklardı. Bu durum 1990 yıllarına kadar devam etti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından dünya büyük ölçüde ABD’nin kontrolü altına girdi. O da canının istediği gibi hareket ediyor. İstediği ülkeye vuruyor, istemediği ülkeleri de adeta hareketsizliğe mahkûm ediyor. Bunun sonucudur ki, dünyanın hemen her köşesinde bugün bir ABD üssü vardır ve bu üsler, bulundukları ülkelerde ABD egemenliğinin temsilcileri gibidirler.

ABD işgallerinin tek temsilcileri üsler değildir. Söz gelimi ABD, BM’de ve NATO’da son sözün sahibidir. Böyle olunca uluslararası örgütler görünümündeki BM ve NATO genellikle ABD’nin istemediği bir harekette bulunmaz, bulunamaz. Bu da ABD’nin yeryüzündeki işgalinin açık birer görüntüsüdür. Mesele bundan da ibaret değildir. Söz gelimi parasını verip satın aldığınız askeri araç ve gereçleri de ABD’nin istemediği yerde kullanamazsınız. Elbette buna itiraz hakkınız vardır. Ancak itiraz ettiğiniz anda çeşitli bahanelerle birtakım yaptırımlar devreye girer. Sonuç olarak satın aldığınız araç ve gereçlerde sizden çok ABD’nin kullanım hakkı vardır. Böyle olunca da, bizim, dünyanın ABD işgalinden kurtarılması gerektiğini ifade etmemiz bir gerçeğin ifadesi değil midir?

Bu noktada belki uluslararası örgütlerin makul bir izahını yapmak mümkündür. Ancak birçok ülkede ABD üslerinin bulunuyor olmasının izahı çok zordur. Çünkü ABD üsleri tamamen onların kontrolü altındadır. Söz konusu üslere istedikleri gibi girip çıkabilmekteler. Bunun için ne izin almalarına ne de aldıkları izne uygun kullanıp kullanmadıklarını kontrol etmek mümkündür. Böyle olunca da söz gelimi Akdeniz ülkelerinin hemen hepsinde yeteri kadar ABD üsleri vardır. ABD üsleri olmasa bile adalarda var olan üsleri istedikleri gibi kullanabilmekteler. Tüm bunların bilinmeyen bir yanı olmadığını biliyorum. Ancak birtakım gerekçelerle dünyanın büyük bir bölümünün ABD tarafından kontrol altına alındığının bir ifadesidir. Bunu yaparken de birtakım tepkileri önlemek için dünyaya, iki kutuplu hale getirilmiş ve ister istemez dünya üzerinde ABD’nin saldırısı ya da olumsuz davranışına muhatap olan ülkeler ya Rusya’nın ya da ABD’nin kanatları altına sığınmak ihtiyacı hissetmişlerdir. Böylece önceden yaptıkları anlaşmalar gereği dünyanın ABD ve Sovyetler Birliği tarafından sömürülmesinde iki taraf birbirine destek olmuştur. Kısacası sömürgeciler sömürülerini sürdürürken, mazlum milletler sahipsiz kalmışlardır. Aradan yıllar geçmesine rağmen durumda fazlaca bir değişim de olmamıştır.

Dikkat edilirse arada bir sömürgeciler birbirlerine kafa tutar bir tavır sergiliyor görünseler de birbirlerinin ayağına basmamaya dikkat etmekteler. Oyunun farkına varamayan ülkeler, sömürülmelerini kenardan seyretmektedirler. Bu noktada yapacak fazla bir şey yokmuş havasının estiriliyor olması da sömürgecileri, özellikle de dünyayı işgal altında tutan ülkelerin sömürülerini sürdürmek için harcamak zorunda oldukları masrafları da işgalleri altında tuttukları ülkelerden çıkarmaktadırlar. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin hangi silahları ve uçakları alabileceklerine de şimdilerde tek başına ABD, geçmişte ise ABD ve Rusya karar veriyorlardı. Böyle olunca dünya üzerindeki oluşturulmuş düzene işgal düzeni demek ve bunu uygulayan ABD’yi de işgalci ilan etmek yanlış olur mu?

Bu noktada ister istemez “Bu işgale başkaldırmak ve son vermek mümkün değil mi?” sorusu akla gelebilir.

Mümkündür elbette ancak bunun için önce işgal altında ezilenler ve sömürülenlerin ayağa kalkması, ayağa kalktıktan sonra da birlik oluşturmaları gerekiyor.

QOSHE - Dünyanın İşgalden Kurtarılması - Abdülkadir Özkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünyanın İşgalden Kurtarılması

6 0
07.02.2024

Gençlik yıllarımızda dünya, ABD ve Sovyetler Birliği arasında adeta taksim edilmiş, iki taraf da paylarına düşen bölgeleri sömürüyorlardı. Bu sömürülerini de İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bir anlaşmaya da bağlamışlardı. Kısaca iki kutuplu dünyada diğer ülkeler söz konusu iki ülkeden ya birinin kanatları altına girecekler ya da seslerini fazlaca çıkartmayacaklardı. Bu durum 1990 yıllarına kadar devam etti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından dünya büyük ölçüde ABD’nin kontrolü altına girdi. O da canının istediği gibi hareket ediyor. İstediği ülkeye vuruyor, istemediği ülkeleri de adeta hareketsizliğe mahkûm ediyor. Bunun sonucudur ki, dünyanın hemen her köşesinde bugün bir ABD üssü vardır ve bu üsler, bulundukları ülkelerde ABD egemenliğinin temsilcileri gibidirler.

ABD işgallerinin tek temsilcileri üsler değildir. Söz gelimi ABD, BM’de ve NATO’da son sözün sahibidir. Böyle olunca uluslararası örgütler görünümündeki BM ve NATO genellikle ABD’nin istemediği bir harekette bulunmaz, bulunamaz. Bu da ABD’nin yeryüzündeki işgalinin açık birer görüntüsüdür. Mesele bundan da ibaret değildir. Söz gelimi parasını verip satın aldığınız askeri araç ve gereçleri de ABD’nin istemediği yerde kullanamazsınız. Elbette buna itiraz hakkınız vardır. Ancak itiraz........

© Milli Gazete


Get it on Google Play