Başlığı belki “Terk edilmişler medeniyeti” olarak belirlemek de yanlış olmazdı. Ancak, her sabah olduğu gibi günlük gazeteleri gözden geçirirken, bir gazetemizde, “Baba kalpten, oğlu açlıktan öldü” başlığını görünce adeta şok yaşadım. Hemen haberin içeriğine yöneldim. Haberin detayında kısaca şu bilgiler vardı:

“İngiltere’de Kenneth Batersby ve 2 yaşındaki oğlu evde ölü bulundu. Babanın 14 gün önce kalpten, oğlunun ise açlık ve susuzluktan öldüğü ortaya çıktı. Baba oğulun cesetleri yan yana çıktı.”

Sanıyorum olayın izahı bakımından bu bilgi yeterlidir. Çünkü bu bilgiler ışığında oturup ciltler dolusu kitap yazabilirsiniz. Hemen belirteyim ki derdim kitap yazmak değil. Çünkü artık bu tür olayların fazla bir özelliği kalmadığı gibi, evlerinde tek başlarına ölenlerle ilgili haberler giderek sıradanlaşıyor. Daha evvel bu köşede iki defa, oturduğum blokta tek başlarına yaşarken hayatlarını kaybedenlerle ve bunlardan birine ölümünden bir hafta sonra ulaşıldığını aktarmıştım. Bu yüzdende günümüz dünyasında insanlar adeta yaşlandıklarında tek başlarına ölümü bekler duruma düşüyorlar ve genellikle tek başlarına sürdürdükleri hayatlarını tek başlarına terk ederek ahirete intikal ediyorlar. Halbuki bu durum ne insanlığa ve insanın yapısına uygun ve arzu edilebilir değil. Ne var ki, geçen zaman insanları çoğu zaman yalnızlaştırıyor. Çünkü çok katlı binalarda yüzlerce aile yaşıyor, aynı binada yıllarca yan yana yaşadıkları halde birbirlerinin ismini bilmeyen komşular olabiliyor.

Kısacası insanların birbirinin üstüne yığılması artık medeniyetin bir gereği olarak kabul ediliyor. Halbuki ansan sosyal bir varlık olarak tarif edilir. Sosyallik yan yana yaşamayı, hayatın ortaklaşa göğüslenmesini gerekli kılarken aynı şehirde yaşayan anne ve babalar ile evlatlar birbirilerini özel günlerin dışında görmüyor, göremiyorlar. Buna bir de nüfusun giderek yaşlandığı eklenince gençliklerinde birbirlerine daha yakın bir hayat sürerlerken yaşlandıkça kopuşlar ve ayrışma devreye giriyor. Böyle olunca da insanlar ölümü çoğu zaman tek başlarına karşılıyor ve yanlarında sevdikleri bulunmadan bu dünyayı terk ediyorlar. Bu arada adeta yüksek binalarda oturuyor olmalarına rağmen eskiden olduğu gibi tek ya da iki katlı binalarda yaşıyorlarken ki yakınlığı göremiyorlar. Kısacası aile fertleri arasındaki ilişkide olması gereken bir yakınlık söz konusu olamıyor. Kısacası medeni(!) toplumlarda sadece yalnız yaşayanların sayısı artmıyor, toplumunun temelini oluşturan aile olmanın da şartları giderek yok oluyor. Aile olmanın şartları yok olunca ailenin anlamı kalmıyor, ailenin dağıldığı bir toplumda da ister istemez toplum ailelerden değil, yalnız insanlardan oluşuyor. Bu durumu oturup sorgulamak istediğimizde halimizin hiç insani olmadığını, toplumların imamesi kopmuş tespih tanelerinden oluştuğunu görmek zor olmasa gerek.

Bunun için diyorum ki, eğer insanların yaşlılıklarında tek başlarına ölümü beklemelerin medenilik ise ben böyle bir medeniyete ve medeniliğe taraftar değilim. Çünkü medeni dünyanın insanları sözünü etmeye çalıştığım yalnızlığı öylesine yaşıyorlar ki, bu yalnızlıktan kurtulabilmek için evlerinde kedi, köpek besliyor, yalnızlıklarını onlarla paylaşmaya çalışıyorlar.

Hemen belirteyim ki, gelinen bu noktadan geriye dönmek, bundan 60-70 yıl önceki toplum yapısını geri getirmenin mümkün olmadığını biliyorum. Ancak gelinen noktanın da insanlığa medeniyet ve çağdaşlık olarak sunulmaması, bunun yerine çok katlı gökdelenlerde birbirini tanımadan yaşamak yerine her binada bir ya da iki ailenin birbirlerini bilerek tanıyarak yaşamlarını, kısacası insanların yaşlılıklarında yalnızlığa terk edilmemesi, tek başlarına ölümü beklemekten kurtulmaları, kurtarılması gerektiği üzerinde kafa yormak gerekir diye düşünüyorum.

QOSHE - Yalnız Yaşayan, Yalnız Ölenler Medeniyeti - Abdülkadir Özkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yalnız Yaşayan, Yalnız Ölenler Medeniyeti

7 0
22.01.2024

Başlığı belki “Terk edilmişler medeniyeti” olarak belirlemek de yanlış olmazdı. Ancak, her sabah olduğu gibi günlük gazeteleri gözden geçirirken, bir gazetemizde, “Baba kalpten, oğlu açlıktan öldü” başlığını görünce adeta şok yaşadım. Hemen haberin içeriğine yöneldim. Haberin detayında kısaca şu bilgiler vardı:

“İngiltere’de Kenneth Batersby ve 2 yaşındaki oğlu evde ölü bulundu. Babanın 14 gün önce kalpten, oğlunun ise açlık ve susuzluktan öldüğü ortaya çıktı. Baba oğulun cesetleri yan yana çıktı.”

Sanıyorum olayın izahı bakımından bu bilgi yeterlidir. Çünkü bu bilgiler ışığında oturup ciltler dolusu kitap yazabilirsiniz. Hemen belirteyim ki derdim kitap yazmak değil. Çünkü artık bu tür olayların fazla bir özelliği kalmadığı gibi, evlerinde tek başlarına ölenlerle ilgili haberler giderek sıradanlaşıyor. Daha evvel bu köşede iki defa, oturduğum blokta tek başlarına yaşarken hayatlarını kaybedenlerle ve bunlardan birine ölümünden bir hafta sonra ulaşıldığını aktarmıştım. Bu yüzdende günümüz dünyasında insanlar adeta yaşlandıklarında tek başlarına ölümü bekler duruma düşüyorlar ve genellikle tek başlarına sürdürdükleri hayatlarını tek başlarına terk ederek ahirete intikal ediyorlar. Halbuki bu durum ne........

© Milli Gazete


Get it on Google Play