Ortamların bulanıklığının, sahteliğinin yaygınlığının yaşandığı şu zamanda hakikatlerin karşılık bulması oldukça zor. İnsan zihnini kuşatma altına alan, gölgeleyen ve buğulayanların hakikate ulaşması çok zor. Bu salt bir çevre için geçerli değil. Karşıtlıklar da gerçeğe ulaşmanın yollarını tıkıyor ve engelliyor.

Filistin ve Gazze olayı birçok çarpıklığı, yanılgıyı, yanlışı gözler önüne serdiği hâlde bağımlı zihinler aynı yerde duruyor. Bir adım öteye geçme duygusu belirmiyor.

Yazının başlığı çok şeyi anlatmaya yeterdir sanırım. Çünkü göz göre göre kimi yanlışlar, ihanetler, insanî çıkmaz ve zaaflar ortaya çıktığı hâlde değişen bir şey olmuyor. 2001 yılının şubat ayında Millî Gazete’deki bir yazımda: “Gün gelecek bu ülkede başörtüsü serbest edilirken Kur’an dersi de okullarda serbestçe okutulacak. Tek şart ABD ve Siyonizm’in bölgedeki planlarına engel olmamak…” Bu düşüncemiz sosyal medya üzerinde uzun bir süre zaman zaman gündeme geldi. Tepkiler de aldı.

Çünkü 28 Şubat paranoyasının oluşturduğu durum zihinleri belli şeyler ve simgeler üzerine odaklamıştı. Bu büyük bir tepki oluşturmuştu içten içe. Emperyalizmin kimi oyunlarının ve tuzaklarının farkına sonradan varılıyor. Günün yoğunluğunda ve sıcaklığında neler olup bittiğinin farkına varılamıyor. Çünkü zihinler belli alanlara odaklı.

Bu durum salt bir kesim için değil hemen bütün kesimler için geçerli. Zıtlıklar ve karşılıklarda hiçbir zaman orta yolun bulunması düşünülemez ve beklenemez. Çünkü kesimler belli odaklara sabitlenmiş oluyorlar.

Ulusalcıların, Kemalistlerin, Irkçıların, Muhafazakârların odaklandığı ve kilitlendiği durumlar başka bir yöne bakmayı, analitik bir bakış sağlamayı engelliyor. Her kesim kendi penceresinden bakıyor başkasını görmüyor.

Ulusalcıların tek amacı ulus devlet bir ırk olgusudur. O olgunun dışındaki hiçbir durum onların ilgi alanında değildir. Korunma ve sığınakları Kemalizm’dir. Bu, bir perde gibi açılıyor diğer başka dünyalarda ne olup bittiği görülmüyor. Pozitivist, materyalist ruhun egemenliğinde bütün alanlar kapanıyor. O kesimde toplumun manevî değerlerinin bir anlam ve karşılığı yoktur. Bu kara perde açıldığında artık diğerlerini görme şansı kalmıyor. Bundandır ki yüz yıla yakındır toplumun tepkisinin nedenlerini bir türlü anlamak ve bilmek istemiyorlar.

Irkçıların tutumu ise onlardan hiç de farklı değildir. İnsan bütünlüğü, birlikteliği yerine kara perdeleri üstün ırk olgusudur. Tıpkı Siyonist Yahudiler gibi sadece kendi ırklarının üstünlüğüne odaklandıklarından ulusalcı bir sınırlamayla diğer alanlara açılan kapılar kapatılıyor. Dolayısıyla bu kara perde de hakikate ulaşmayı engelliyor. Tıpkı Ulusalcı Kemalistler gibi. Onlardan hemen hiç farkları yoktur. Sadece aralarında bir ses tarzı ve ton farkı var. Sağcıları da bu toplam içinde görebiliriz.

Muhafazakârlara gelince onların da kilitlendiği odaklar var. Simgelenen kimi durumlar ise bir perdeye dönüşüyor. Bu perdenin gerisinde durulduğunda kimi gerçekler ise görmezlikten ve bilinmezlikten geliniyor. 28 Şubat, Başörtüsü, Merve Kavakçı’ya TBBM’deki tutum tam anlamıyla birer simge. O zamanların üzerinden çoktan geçilmiş olmasına ve kimi sorunların artık tartışılır olmaktan çıkılmasına karşın hâlâ oraya takılıp kalınmakta.

Edebiyat dünyasını da bu ırk olgusuna kilitleyenlerin tutumu onlardan hiç de farklı değil. Karşıtlık anlamında kimi vurgulu sloganlar ile Hakikat’e erilmesine engel olunuyor.

Bu örnekleri çoğaltmak üzerinde düşünmek zor değil.

Bütün bu çevrelerin Siyonizm, Filistin, Gazze ve HAMAS olaylarının gelişiminden beri farklı tutumları ve durumları birbirinden hiç de farklı değildir. Kimi kesimler görmezlikten, bilmezlikten ve duymazlıktan geliyor. Kimileri “Bana ne Araplardan” diyerek işin içinden çıkıyor. Muhafazakâr kesim ise iktidar gücüyle sadece slogan atıyor. Devletin yaptırım gücünü asla kullanmıyor. Ve hatta geçmişte yaşanan travmalar sığınaklarıdır. Her dönemin gerilim odağıdır. Çünkü ayak bağı olunca kendilerinin hareket alanları daralıyor. 2001 yılında söylediklerimiz bu anlamda doğrulanıyor. Edebiyat dünyasının ırkçı kesiminin Filistin, Siyonizm diye bir derdi yoktur. İstiklal Marşı sloganıyla ırkçılıktan başka bir şey yapılmıyor.

QOSHE - Çarpık Zihinliler Dalgası - Ali Haydar Haksal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Çarpık Zihinliler Dalgası

6 1
08.12.2023

Ortamların bulanıklığının, sahteliğinin yaygınlığının yaşandığı şu zamanda hakikatlerin karşılık bulması oldukça zor. İnsan zihnini kuşatma altına alan, gölgeleyen ve buğulayanların hakikate ulaşması çok zor. Bu salt bir çevre için geçerli değil. Karşıtlıklar da gerçeğe ulaşmanın yollarını tıkıyor ve engelliyor.

Filistin ve Gazze olayı birçok çarpıklığı, yanılgıyı, yanlışı gözler önüne serdiği hâlde bağımlı zihinler aynı yerde duruyor. Bir adım öteye geçme duygusu belirmiyor.

Yazının başlığı çok şeyi anlatmaya yeterdir sanırım. Çünkü göz göre göre kimi yanlışlar, ihanetler, insanî çıkmaz ve zaaflar ortaya çıktığı hâlde değişen bir şey olmuyor. 2001 yılının şubat ayında Millî Gazete’deki bir yazımda: “Gün gelecek bu ülkede başörtüsü serbest edilirken Kur’an dersi de okullarda serbestçe okutulacak. Tek şart ABD ve Siyonizm’in bölgedeki planlarına engel olmamak…” Bu düşüncemiz sosyal medya üzerinde uzun bir süre zaman zaman gündeme geldi. Tepkiler de aldı.

Çünkü 28 Şubat paranoyasının oluşturduğu durum zihinleri belli şeyler ve simgeler üzerine odaklamıştı. Bu büyük bir tepki oluşturmuştu içten içe. Emperyalizmin kimi oyunlarının ve tuzaklarının farkına sonradan varılıyor. Günün yoğunluğunda ve sıcaklığında neler olup bittiğinin farkına varılamıyor. Çünkü zihinler belli alanlara odaklı.

Bu durum salt bir kesim........

© Milli Gazete


Get it on Google Play