İnsanın hem ferahladığı hem de daraldığı zamanları olur. Hayatın gerilimleri ya da huzur ortamı etkileyicidir her zaman. Acılı bir zamanda acı çekmenin getirdiği ağırlıklar çok yönlü insanı etkiler, âdeta kuşatma altına alır.

İnsan olmanın sağladığı sorumluluk, özenli yaşamayı gerektirir. Bu, öyle bir hayat yolculuğudur ki kendindenlikle olur. Hayat akışı doğasında olur, yol alınır ve yaşanır. Allah’ın insana yükümlediği yaşama bir bilinç ve sorumluluk alanı var. Hem kendisiyle hem de dış etkenlerle bir savaşım içinde olur. Savaşım diyorum insan nefsi, istek ve arzuları belli bir sınırda tutulmayınca başını alır gider, sınır tanımaz. Her şeyden önce kendisiyle sınanır. Bu bir doğal akışta olsa bile.

Müslüman olma sorumluluğu ise apayrı bir güzellik. İnsan doğasına uygun, insan için var olan bir hayat anlayışı oluşturur. Zaten kendini bildiği ilk andan itibaren belli bir ölçü gelişir. İslâm inancının temel kavramları var. Her aile ortamında ilk biliş ve fark edişten itibaren bir ruhun içinde kendini bulur. Yolculuğu da böyle başlar. Basit gibi görünen kimi davranış biçimleri hayatında etkili olur.

“Sabır” kavramı adeta bir zikirdir bu hayat anlayışında. Gerilimleri etkileyen ve sınırlayan bir kavram. Bir duadır aynı zamanda.

İnsanlığın bu kadar acı çektiği bir zamanda insanın daraldığı, bunaldığı, iyice sarsıldığı ortada. İnsanlığın bir kesimi acılar içinde iken bir diğer kısmı umarsız, ilgisiz ve hatta görmeyecek kadar kör, duymayacak denli sağır ve tamamen duyuşsuz bir varlık olur.

İnsanın insana gereksinimi olduğu her zaman ve dönemde bir gerçek. İnsanın bu kadar ağır koşullarda öfkeyle dolu olduğunun, öfkenin de sınırları aşmaya ve bir sel gibi savurup götürdüğünün tanığı olunuyor. Kendini kaybediyor. Bu durumda da insan insandan uzaklaşıyor ve tam anlamıyla düşman kesiliyor.

Şeytanlar insanların ruhlarında, damarlarında sürekli olarak hareket hâlindedirler. İnsanları kendi çizgisinde tutarlar ve savururlar. İnsan da savrulur. İnsanın iradesi, gönül ferahlığı ve hoşluğu belli bir irade ve bakışla olunca şeytan onda kendine yer bulamaz. İnsan, şeytanın yuvası olmaz.

İnsanı yakınlaştırmanın yolu insan gibi davranılması, hiçbir zamanda düşmanlık, kin ve nefret dili olmaksızın bakması ve anlamasıyla olur. Nefrete nefret ile karşılık verilince insanın kini ve öfkesi alev alır. Bu sadece bu insan tekleriyle sınırlı kalmaz, etkisi yayılmaya başlar.

Gönül ferahlığı da katılıkları kendi içinde eritir, yumuşatır ve yakınlaştırır. Hiç umulmadık, beklenmedik yakınlıklar sağlar. Bir Müslüman’ın görevi Müslümanca yaşamasıdır. Müslümanca yaşama Peygamber ahlâklı olmayı gerektirir. En azından ondan beslenmesi ve o olun yolcusu olduğunu belli etmesidir.

İçi karanlık ve boğucu olan öfke ve kin ile yüklenilirse bırakın insanı diğer canlı varlıklar da uzaklaşır.

Gönül genişliği tahammül ve sabır ile olunca o dünyada bambaşka bir ortam olur. Kişinin yüzündeki tebessüm insanı çeker. Yüz aydınlığıyla ışıldar. İnsana huzur ve ferahlık verir. Bu hemen her davranışına yansır. Sözlerine, davranışlarına, oturup kalkışına kadar kendini belli eder.

İnsanın içini karartan ve inanı insandan uzaklaştıran nefret, öfke, düşmanlık, kindarlık, kibir, gurur gibi tutumlar olunca şeytan orada yer edinir. Onun yuvası orası olur. Yıllar önce Kosova’ya gittiğimizde bir derviş, bir gönül insanı anlatmıştı, kırk yıl Tito zamanında hapiste kalmış. “Ben şeytana yenilmedim, kendimden uzak tuttum demişti. Sadece su ve ekmek ile yetindim.” Bu her insan için geçerli, yaşama bilinci olur, gönlünü geniş tutar ve yenik düşmez, şeytanın tutsağı olmaz.

QOSHE - Gönlü Geniş Olma - Ali Haydar Haksal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gönlü Geniş Olma

14 8
07.02.2024

İnsanın hem ferahladığı hem de daraldığı zamanları olur. Hayatın gerilimleri ya da huzur ortamı etkileyicidir her zaman. Acılı bir zamanda acı çekmenin getirdiği ağırlıklar çok yönlü insanı etkiler, âdeta kuşatma altına alır.

İnsan olmanın sağladığı sorumluluk, özenli yaşamayı gerektirir. Bu, öyle bir hayat yolculuğudur ki kendindenlikle olur. Hayat akışı doğasında olur, yol alınır ve yaşanır. Allah’ın insana yükümlediği yaşama bir bilinç ve sorumluluk alanı var. Hem kendisiyle hem de dış etkenlerle bir savaşım içinde olur. Savaşım diyorum insan nefsi, istek ve arzuları belli bir sınırda tutulmayınca başını alır gider, sınır tanımaz. Her şeyden önce kendisiyle sınanır. Bu bir doğal akışta olsa bile.

Müslüman olma sorumluluğu ise apayrı bir güzellik. İnsan doğasına uygun, insan için var olan bir hayat anlayışı oluşturur. Zaten kendini bildiği ilk andan itibaren belli bir ölçü gelişir. İslâm inancının temel kavramları var. Her aile ortamında ilk biliş ve fark edişten itibaren bir ruhun içinde kendini bulur. Yolculuğu da böyle başlar. Basit gibi görünen kimi davranış biçimleri hayatında etkili olur.

“Sabır” kavramı adeta bir zikirdir bu hayat anlayışında. Gerilimleri etkileyen........

© Milli Gazete


Get it on Google Play