Oruç ayındayız. Büyük insanlık dramı olanca dehşetiyle yaşanıyor. Müslümanların en duyarlı olmaları gereken zamanda körelen duygularla orucun etkisi bile insanda etkisini göstermiyor. Bireyler sadece kendi benlerinin sınavını veriyor. Açlığını ve tokluğunu kendinde sınıyor. Başkasının acısını ve derdini duymuyor.

Tiyatro sahnesinde gibiyiz. Bu sahnenin yönetenleri ve yönetilenleri birbirini idare ediyor. Usta bir yönetici, izleyenleri nasıl yöneteceğini bilir. Onun için her tür davranış rol gereğidir. Gerektiğinde kendisiyle çelişir, gerekirse en hakiki olanı bile boşa çıkarabilir. Ardından o usta replikleriyle ve mimikleriyle rolünü gerçekleştirince her şey yerli yerine oturabilir. İyice büyülenen izleyiciler perdeler kapanınca bir bütün olarak ayağa kalkar, ortalık alkışlarla çınlar, yer yerinden oynar. Yöneticiler ve sahnenin oyuncuları işini o kadar iyi yapmanın keyfini birkaç reveransla gösterir. Büyülenenler salondan evlerine doğru giderlerken o büyülü sarhoşluğunu etkisiyle gider rahatlıkla uyurlar. Neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğunu düşünmeye zamanı bile olmaz. Ertesi gün yeni bir sahne yeni bir rol yapma zamanı mıdır. Büyülü toplumlarda bir bütün olarak bu efsunlu hâli çözmek güçtür. Büyülenin büyüsünü bozmak için de daha büyük bir sanatçıya gereksinim duyulur.

Görkemli iftar sofralarının ardında arada bir rol gereği belirlenmiş birkaç ailenin sofrasında bulunma bölümü oyunun ara bölümleridir. Kimi zaman yanlışlarını bile sahnede gülümseyerek anlatabilir. Kendi kendisiyle alay eder gibi ironik bir dil bile kullanabilir.

İnsanlık dramını hakiki yönüyle yazan büyük ustalar olmayınca, oyuncuların rol yapmaları için yeni bir fırsat doğabilir. O zaman da büyük ustaların yerini kapmak boşluğu doldurmak çok daha kolay olur.

Müslümanlar Ramazan uyku oruncundadırlar. Oruçlarını uyuyarak geçiriyorlar. Kendilerine değen ayıya eyvallah deyip geçmeyi tercih ederler. Çünkü karşılarında büyük ayı ve onun yavruları var. Ayı insanın yanından geçince, insan hareketsiz ve nefessiz kalırsa, ayı dönüp ona bakar, bir devinim görmeyince yoluna devam eder.

Müslümanların rol yapanları sahnenin asıl yönünü görmeyi istemezler. Çünkü bir devinimde bulunsalar ayının tepelerine çökeceğini bilir ve öyle düşünürler.

Müslümanlar ölüm orucundadırlar. Kendilerine zarar gelmesin diye bu rolü iyi yaparlar. Filistin’de kadın ve çocuklar bombalar altında aç kalmış, açlıktan ölmüş, evleri barkları başına yıkılmış umursamazlar. Ha arada gözyaşı dökmeleri de gerekir ki, izleyicileri rolün ne kadar gerçekçi olduğuna inansınlar. Umursamaları rol gereğidir. Çünkü usta öyle istiyordur.

Filistin en acil bir dönemde. Üstelik tam da Ramazan’da. Üstelik Müslümanların yaşadığı coğrafyada milyarlara insanın olduğunu bile bile, göre göre. Ne olacak şimdi? Büyük ayı ve yavruları izin vermediği, gözdağı verdiği, hötlediği bir psikolojide. Hem Müslüman olacaksınız, hem büyükleneceksiniz, yeryüzünün en güçlü insanı olduğunuzu söyleyeceksiniz, o asil kanınızla övüneceksiniz, o büyük ve üstün ırkınızla tafra atacaksınız… Ya sonra, ha onlar Arap’mış, ha onlar bizi arkadan vurmuş, ha onlar düşük varlıklarmış… Onları insan görmenin de bir anlamı yok ki. Büyük koroya böylece eşlik edeceksiniz. Hiçbir riski göze almayacaksanız, kendinizi riske etmeyeceksiniz… Elbette uyuşan ve uyuşturulan bir milletin uyanışı zor olacaktır. Bunu hayatın bütün alanlarına yayabilirsiniz.

Filistinliler orada dursun, biz şu oyunumuzu bitirelim ondan sonra olanları görün, neler yaparız neler yaparız. Sesimiz gür ve tok, sesimiz güçlü… Zaten onun için dünya yüzüne ancak böyle haykırırız. Şimdilik bizden başka eylem beklemeyin, her şeyin bir zamanı ve yeri var. Filistinliler mi ölmüş, kalan sağlar bizimdir, onlar için de bir hâl çaresini düşünürüz. Bizim şu oruçlu halimizle rahat bırakın!.. Onlara gününü gene biz göstereceğiz, bunda kuşkunuz mu var? Değil mi ya?

QOSHE - İnsanlık sahnesinin tiyatrosu - Ali Haydar Haksal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İnsanlık sahnesinin tiyatrosu

13 11
22.03.2024

Oruç ayındayız. Büyük insanlık dramı olanca dehşetiyle yaşanıyor. Müslümanların en duyarlı olmaları gereken zamanda körelen duygularla orucun etkisi bile insanda etkisini göstermiyor. Bireyler sadece kendi benlerinin sınavını veriyor. Açlığını ve tokluğunu kendinde sınıyor. Başkasının acısını ve derdini duymuyor.

Tiyatro sahnesinde gibiyiz. Bu sahnenin yönetenleri ve yönetilenleri birbirini idare ediyor. Usta bir yönetici, izleyenleri nasıl yöneteceğini bilir. Onun için her tür davranış rol gereğidir. Gerektiğinde kendisiyle çelişir, gerekirse en hakiki olanı bile boşa çıkarabilir. Ardından o usta replikleriyle ve mimikleriyle rolünü gerçekleştirince her şey yerli yerine oturabilir. İyice büyülenen izleyiciler perdeler kapanınca bir bütün olarak ayağa kalkar, ortalık alkışlarla çınlar, yer yerinden oynar. Yöneticiler ve sahnenin oyuncuları işini o kadar iyi yapmanın keyfini birkaç reveransla gösterir. Büyülenenler salondan evlerine doğru giderlerken o büyülü sarhoşluğunu etkisiyle gider rahatlıkla uyurlar. Neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğunu düşünmeye zamanı bile olmaz. Ertesi gün yeni bir sahne yeni bir rol yapma zamanı mıdır. Büyülü toplumlarda bir bütün olarak bu efsunlu hâli çözmek güçtür. Büyülenin büyüsünü bozmak için de daha büyük bir sanatçıya gereksinim........

© Milli Gazete


Get it on Google Play