Önce kendimiz, sonra başkası. Kendimiz derken varlık âleminde kendimizi bilme, tanıma, anlama ve anlamlandırmadan söz ediyoruz. Bir yoldayız, yol ile birlikte yaş alıyoruz. Her adımımız bize bir şeyler katıyor. Bir bakıma şekilleniyoruz. Gençlik, orta ve yaşlılık gibi. Her gün aynanın karşısına geçtiğimizde yüzümüzün değişiminin farkında olamıyoruz.

Bir de içimiz var. İçimiz, derin bir varlık. Görmediğimiz. Kendimizi organlarımızdan ibaret sayıyoruz, onun üzerinde kendimizle hemhâl oluyoruz.

Yaşamanın türlü yolları var. Sıradan yaşayıp gitmek, varlık âleminde sadece kendisinin ve yakınlarının gereksinimlerini karşılama çabasında olanlar. Dünyaları bununla sınırlıdır. İnanmış bir Müslüman ise ibadetlerini yerine getirme çabasında olur. Hem Müslüman olup hem de bu tür dikkatleri az olanları da vardır. Sorumluluk bilincini taşıyanlar kendi varlıklarını anlamlandırmak için Allah’ın kendilerine bağışladığı hayatın iç zenginliğini artıracak olan bir yaşama biçimi vardır. Bu, insanın içten içe hem olgunlanışını hem de zenginlenişini oluşturur.

Farklı din ve kültürlere mensup olanların da kendilerine göre kimi ritüelleri bulunur. Bu, kendilerini anlama ve dinleme midir ya da bir tür egzersiz midir? Her kültürün birbirini etkilediği, etkilediği kimi durumlar olur. İnsanın ruhsal gereksinimleri karşılayacak yaşama tarzını oluşturur. Kimininkinde zorluklar kimilerindeki ise kolaylıklar bulunur.

İnsanın kendini sorgulamadan öte, bir hayata hazırlık yapması, kul olması, kulluğun gereklerinin yanında insan olmanın erdemine ulaşması gayreti olur. İnsanın yapıp ettiklerinden sonra kendi iç dünyasında bir değişim ve dış dünyasına yansıyan hâller olunca o zaman karşılıklı bir olgunlaşmadan söz edilebilir.

İnsanlıktan sorumlu bulunduğumuz sürece kendimiz kendimiz için de ölçülüyüz. Kendimizi yeterince anlama ve tanımlamada bir gayret içinde değilsek öylesine yaşayıp gidiyoruz demektir.

Müslüman’ın ibadetlerinde ve yaşama biçiminde dışa yansıyan hâller bulunur. Nuranî yüzlü biriyle karşılaşıldığında onun Salih oluşuna işaret eden hâllerin farkına varılır. İnsanın iç zenginliği dışa vurur. Bu gibi insanların yanında, sohbetlerinden, yaşama tarzından etkilenilir. İnsanı incitmeyen bir bakışa, bir dile sahip olduğu fark edilir.

Çok konuşmanın yerine az konuşmaları, seslerinin naif ve inceliği, bakışlarındaki sıcaklık ve tebessümleri insanı etkiler. Böyle bir topluluk içinde bulunulduğunda güzel insanların halleri manevi bir etki oluşturur.

Gürültü ve patırtının olduğu yerde insan başkalaşır. Ne kendisi ne de başkası olabilir. Büyük bir konserin içinde bir birey, bulunduğu hâlleriyle kimdir ve nedir? Kitleleri sürükleyen ve insanları dalgalandıran o karmaşada insan kendisi olmaktan çıkar. Kendisini tanıma ve bilmeden uzaklaşır. Güdülü bir varlıktır sadece. İçinin enerjisini boşalttığında, o ortamdan çıktığında bir sarhoştur sadece. İçi boşalmış bir sarhoş. O kişinin çevresiyle ilgisi yoktur, sadece kendisi vardır. Bu sadecelik öylesi etkili olur ki, bir birey olarak bir başına yaşamaya bakar. Sorumluluktan kaçar, öyle bir derdi de olmaz. Varsa yoksa sadece kendisidir.

Kendimize yol almanın başlıca öncülü sorumluluk duygusudur. Önce kendimizden, sonra en yakınlarımızdan, çevremiz ve bütün insanlıktan sorumlu oluyoruz. Dünyanın bir ucunda acı çekenlerin acıları çekilir ve yaşanır. Onlar kadar olmasa da en azından o duyguyu yaşar, bir şeyler yapma çabası içinde olur. Çünkü insan olmanın bilinciyle yapılması gerekenleri yapar.

Yanınızda bir insan yere yığılıyor ve kıvranıyorsa, siz onun yanından umursamadan geçip gidiyorsanız o zaman ne olup olmadığınız anlaşılır. Büyük devasa kentin uğultusu içinde evlerinde bir başına yaşayan terk edilmiş bir insanın ölümünü günler sonra ya yayılan kokudan anlarsınız ya da birinin merakı sonucu öğrenirsiniz. İnsanın kendinden en uzaklaştığı dönemidir bu.

QOSHE - Kendimize Yol Alırken - Ali Haydar Haksal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kendimize Yol Alırken

13 9
19.02.2024

Önce kendimiz, sonra başkası. Kendimiz derken varlık âleminde kendimizi bilme, tanıma, anlama ve anlamlandırmadan söz ediyoruz. Bir yoldayız, yol ile birlikte yaş alıyoruz. Her adımımız bize bir şeyler katıyor. Bir bakıma şekilleniyoruz. Gençlik, orta ve yaşlılık gibi. Her gün aynanın karşısına geçtiğimizde yüzümüzün değişiminin farkında olamıyoruz.

Bir de içimiz var. İçimiz, derin bir varlık. Görmediğimiz. Kendimizi organlarımızdan ibaret sayıyoruz, onun üzerinde kendimizle hemhâl oluyoruz.

Yaşamanın türlü yolları var. Sıradan yaşayıp gitmek, varlık âleminde sadece kendisinin ve yakınlarının gereksinimlerini karşılama çabasında olanlar. Dünyaları bununla sınırlıdır. İnanmış bir Müslüman ise ibadetlerini yerine getirme çabasında olur. Hem Müslüman olup hem de bu tür dikkatleri az olanları da vardır. Sorumluluk bilincini taşıyanlar kendi varlıklarını anlamlandırmak için Allah’ın kendilerine bağışladığı hayatın iç zenginliğini artıracak olan bir yaşama biçimi vardır. Bu, insanın içten içe hem olgunlanışını hem de zenginlenişini oluşturur.

Farklı din ve kültürlere mensup olanların da kendilerine göre kimi ritüelleri bulunur. Bu, kendilerini anlama ve dinleme midir ya da bir tür egzersiz midir? Her kültürün birbirini etkilediği, etkilediği kimi durumlar olur.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play