Bir milletin düşüncesinin özünü estetik bir dil ile insanlığa sunan edebiyat bizim edebiyatımızdır. Sanat ve edebiyat bir üst dil olmasına karşın, düşünceyi özümseyen bir ruh ile insanlığa sunulur. Sanat ve edebiyatın suya sabuna dokunmayan, kendi dünyasında bir alan olduğunu düşünmek bir anlamda kaçıştır. Kendinden, medeniyetinden, inancından ve asıl önemlisi insanlığı ilgilendiren temel sorunlardan uzak durmadır.

İnsanlığın yaşadığı günümüzdeki kritik zamanlarda insanı can evinden vuran bu gibi durumlarda sessiz kalmak sadece duyarsızlık değildir. Bir bakıma arkasını dönmedir.

Batı düşüncesinin özü sanat eserlerindedir. Konular soyutlansa da asla kendi inanış ve düşüncelerinden kopmazlar, uzak durmazlar. Edvard W. Said’in kapsamlı Kültür ve Emperyalizm, Sürgün Üzerine Düşünceler eserlerinde edebiyat ile siyasal düşüncenin, emperyalizm ve sömürgeciliğin nasıl iç içe olduğu görülmektedir. Edebi metinlere genel anlamda önyargısız veya seküler bir bakış olduğunda asıl amaç fark edilemiyor. James Joyce’un Dublinliler, Albert Camus’nun Veba romanları bu anlamda önemli göstergelerdir. Fransız yazar Antoine de Saint-Exupery’nin hemen bütün eserlerine bakıldığında bunlar saf roman ya da izlenime dair eserler olmadığı görülür. Cezayir’de diğer ülkelere ait topraklarda bulunuşunun, anlatışının nedeni hangi amacı içerir? Rus romanına da bu gözle bakılabilir. Dostoyevski’nin romanlarında Rus insanı, bütün yönleriyle bir felsefe üzerine kuruludur.

Edebiyatımız Batı düşüncesinin etkisine girdiğinden beri tam anlamıyla oryantalist bir bakış içermektedir. Kendi insanını küçümseyen, dışa dönük olan bakışlarında da bu anlayış görülmektedir.

Batı düşüncesine yönelinen zamandan sonra milli edebiyat şiirinin düşünceden kaçışı, İslâm medeniyet düşüncesiyle mesafeli oluşu, daha çok kahramanlık, pastoral bir bakışı içermektedir. Roman da keza böyle bir anlayışa sahip. Edebî akımlara da bu bağlamda da bakılabilir. Bu süreç 1950’lere kadar devam eder.

Sezai Karakoç’un Diriliş Akımı ile edebiyatımız düşünce özlü ana merkeze yönelir. Düşünce ile edebiyat iç içedir. Sezai Karakoç’un şiiri, denemeleri, hemen bütün eserleri düşünce özlüdür. Bu bakış ve anlayış daha sonra da devam eder. Günümüzde Filistin, Kudüs eksenli düşünüşler Nuri Pakdil, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu isimleri sık olarak gündeme gelmektedir. Bu akıma dikkatle bakıldığında: Şiirde, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Ebubekir Eroğlu, Kâmil Eşfak Berki, Necat Çavuş, İhsan Deniz, Arif Ay, Hüseyin Atlansoy sonrası kuşak bu öz ve izlektedirler. Romanda ve diğer eserlerde İsmail Kıllıoğlu, Osman Sarı, Durali Yılmaz, Osman Bayraktar, Hasan Aycın, Mete Çamdereli gibi isimleri de anmak gerekiyor. Bu listeye bizim ve bizden sonraki kuşaktaki birçok isim eklenebilir. Burada Necat Çavuş’un Amerika şiirindeki şu bölüm yeterli bilgi veriyor: “Devam et amerika / Devam et savaşlarda / Şu ezelî cımbızla / Devam et kılı kırk yarmada ayırmada” dizeleri çok şey anlatıyor.

İslâm medeniyeti özünde acı çeken bu insanların kimi eserleri fazlasıyla öne çıkıyor olabilir. Genel anlamda eserlerin özüne bakılmalı.

Bu tutumu dergilerde de görüyoruz. Diriliş Akımı izleğinde olan dergiler bu büyük dramın acısını fazlasıyla yaşıyorlar.

Sağcı, solcu, seküler ve milliyetçi dergilerin böyle tutum içinde olmalarını beklemiyoruz. Bağlı bulundukları düşüncenin izleğindedirler. Karşı oluşları da bu ruhun özünü taşıyor oluşlarındadır. Kendi inanç ve düşüncelerine dönük kimi durumlar söz konusu olunca sessiz kalmıyorlar. Örneğin, geçmişte Küba, Vietnam, yakın zamanda kimi milliyetçi bakışlıların salt belli bölgelere odaklanışı da aynıdır.

Özellikle hiçbir şey olmuyormuş gibi tutuk ve suskun olanların başka durumları gündeme getirişleri de kasıtlıdır. Hedef şaşırtma ve dikkatleri asıl acıdan uzak tutuşları aynı anlayıştır.

QOSHE - Seküler Edebiyat ve Filistin - Ali Haydar Haksal
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seküler Edebiyat ve Filistin

7 2
17.01.2024

Bir milletin düşüncesinin özünü estetik bir dil ile insanlığa sunan edebiyat bizim edebiyatımızdır. Sanat ve edebiyat bir üst dil olmasına karşın, düşünceyi özümseyen bir ruh ile insanlığa sunulur. Sanat ve edebiyatın suya sabuna dokunmayan, kendi dünyasında bir alan olduğunu düşünmek bir anlamda kaçıştır. Kendinden, medeniyetinden, inancından ve asıl önemlisi insanlığı ilgilendiren temel sorunlardan uzak durmadır.

İnsanlığın yaşadığı günümüzdeki kritik zamanlarda insanı can evinden vuran bu gibi durumlarda sessiz kalmak sadece duyarsızlık değildir. Bir bakıma arkasını dönmedir.

Batı düşüncesinin özü sanat eserlerindedir. Konular soyutlansa da asla kendi inanış ve düşüncelerinden kopmazlar, uzak durmazlar. Edvard W. Said’in kapsamlı Kültür ve Emperyalizm, Sürgün Üzerine Düşünceler eserlerinde edebiyat ile siyasal düşüncenin, emperyalizm ve sömürgeciliğin nasıl iç içe olduğu görülmektedir. Edebi metinlere genel anlamda önyargısız veya seküler bir bakış olduğunda asıl amaç fark edilemiyor. James Joyce’un Dublinliler, Albert Camus’nun Veba romanları bu anlamda önemli göstergelerdir. Fransız yazar Antoine de Saint-Exupery’nin hemen bütün eserlerine bakıldığında bunlar saf roman ya da izlenime dair eserler olmadığı görülür. Cezayir’de diğer ülkelere ait topraklarda........

© Milli Gazete


Get it on Google Play