Türkiye’nin tek parti dönemiyle geçen son 21 yılı, neredeyse lanetlenen koalisyonlar dönemine göre halkın reel gelirini ve refahını artırdığı bir dönem olamadı. 90’lı yıllarda kredi ve kredi kartı gibi ilave harcama olanakları olmadığı halde zor da olsa ev, araba, eşya edinebilen insanlar, bu 21 yıllık süreçte kredi ve kredi kartı gibi borçlanma olanakları marifetiyle “mal mülk edinmiş” oldu. Ancak olan şey, geleceklerini ipotek ettirmek ve rantiyeye yani bankalara korkunç kazançlar sağlamak oldu.

Tu kaka edilen 90’lı yıllarda bir insan emekli olduğunda, hak ettiği emeklilik tazminatıyla bir ev, bir araba alabilir ve çalışmaya ihtiyaç duymazdı. “Çalışan emekli” gibi bir acayip tabir de son 21 yılın eseridir. Bu bile sokaktaki vatandaş için gelinen noktayı özetleyen bir haldir.

İnsanların artık bırakın ev alabilmeyi, kiralık bir ev tutarken bile ne kadar zorlandığını da muhtemelen 21 sene önce hayal bile edemezdik. “ Kira öder gibi ev taksidinden” “ev alır gibi kira ödemesine” doğru evrilen bir değişim, ki bu durum bile uygulanan “halk düşmanı, sermaye dostu” kapitalist politikaların, toplumu nereye doğru yönlendirdiğini gösteriyor.

Ekonomiye bakışı “seçim kazanmaya” indirgenecek kadar sığ ve son derece popülist olan siyasi iktidar, uygulanan politikalar sonucu sayıları hızla artan yoksulluğu idare etmeyi daha uygun görüyor. “Yardım edilen yoksullar” olgusunun sadece “yardım” kısmına odaklanıyor ve “yoksul” insanları toplumsal ve siyasi bir dert olarak görmüyor. “Sadaka ekonomisi” diye bir tabirin ortaya çıkışı bile kendilerini rahatsız etmiyor.

Ekonomi politikalarının ana ekseninde yer alan “tüketerek büyüme” ise ayrı bir facia bu arada. “Tüketerek büyüme” olgusu, siyasi iktidarın sadece bir “skor” olarak gördüğü yani niteliğinden ziyade niceliğine odaklandığı ekonomik büyümenin de yönünü belirledi sürekli olarak. Toplumsal ve ekonomik maliyetine olursa olsun sürekli “gaza basmak”, kağıt üzerinde “büyümek” yeterli görüldü devamlı. Bunun neticesinde ortaya çıkan sonuçlar ve mahsurlar değerlendirilmedi. Son açıklanan 2023 yılı 3. çeyrek büyümesi de yüzde 5,9 olurken, hane halkı tüketim harcamaları yüzde 11,2 arttı. Üreterek değil de tüketerek büyüme geleneği devam etti yani.

Bu şekilde büyüyen ekonominin, sıhhatli bir büyüme davranışı içinde olmadığı ve kağıt üzerinde olumlu görünen bu durumun vatandaşın reel gelirine yansımadığı 10 bin doların altında gerilemiş olan kişi başı milli gelir rakamından da anlaşılır herhalde. 13 çeyrektir büyüyen ekonomiye rağmen, halkın ekonomik sıkıntılarının daha da artması, böbürlenilen ekonomik büyümenin reel gelirlere olumlu etki etmediğini göstermektedir.

Son 5 yılda uygulanan tamamen akıl, mantık ve iktisat dışı politikalarla birlikte “verimsiz” yani reel geliri artırmayan büyümenin yanına bir de yüksek enflasyon eklendi. Daha doğrusu, artmayan reel gelir kısa sürede patlayan enflasyonla birlikte hızla aşınır oldu. Son 5 yılda yaşanan hızlı ve korkunç fakirleşme, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir fiyaskodur. Bu yaşadığımız ekonomik sıkıntı, “kriz”i de aşan görülmemiş bir “ekonomik buhran” halidir. Kısa süre içinde ikiye, üçe katlanan fiyatlar ve giderek fiyat algısının kaybolması, insanların hızla yoksullaşmasına neden oldu, oluyor.

Yaşanan her ekonomik kriz veya buhran, sonuçları itibariyle sadece ekonomik neticeler vermez, toplumun ahlaki ve insani yönünü de aşındırır. Bu yaşanan ekonomik buhranın sebep olduğu ahlaki yozlaşma ve çürüme de, kaçınılmaz neticelerdendir. Toplumun içine düştüğü ahlaki geri gidişi, uygulanan ekonomi politikalarının sonuçlarından bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Son dönemde gündemi sürekli meşgul eden kara paracılar, “Saadet Zinciri” kuranlar, kısa zamanda köşeyi dönen tipler, sosyal medyada gayri ahlaki ve saçma sapan eylem veya söylemlerle para kazananlar gibi birbiriyle ilgisiz gözüken şeyler de aslında ekonomik bozulmanın giderek ahlaki çöküntüye de sebep olması kaynaklıdır.

Tek derdi neye mal olursa olsun seçim kazanmak ve makamı bırakmamak olan bir siyaset anlayışının, yoksullaşan halk, enflasyon nedeniyle zayi olan emekler, eriyen gelirler, kanlı bıçaklı olan ev sahipleri-kiracılar veya kötü ekonomi nedeniyle ahlakı bozulan toplum gibisinden dertleri olacağını düşünmek de hayalcilik olur. Geçen yıllar da bunu kanıtlıyor zaten.

QOSHE - Kötü Ekonomi Ahlakı da Bozar - Burak Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kötü Ekonomi Ahlakı da Bozar

7 0
05.12.2023

Türkiye’nin tek parti dönemiyle geçen son 21 yılı, neredeyse lanetlenen koalisyonlar dönemine göre halkın reel gelirini ve refahını artırdığı bir dönem olamadı. 90’lı yıllarda kredi ve kredi kartı gibi ilave harcama olanakları olmadığı halde zor da olsa ev, araba, eşya edinebilen insanlar, bu 21 yıllık süreçte kredi ve kredi kartı gibi borçlanma olanakları marifetiyle “mal mülk edinmiş” oldu. Ancak olan şey, geleceklerini ipotek ettirmek ve rantiyeye yani bankalara korkunç kazançlar sağlamak oldu.

Tu kaka edilen 90’lı yıllarda bir insan emekli olduğunda, hak ettiği emeklilik tazminatıyla bir ev, bir araba alabilir ve çalışmaya ihtiyaç duymazdı. “Çalışan emekli” gibi bir acayip tabir de son 21 yılın eseridir. Bu bile sokaktaki vatandaş için gelinen noktayı özetleyen bir haldir.

İnsanların artık bırakın ev alabilmeyi, kiralık bir ev tutarken bile ne kadar zorlandığını da muhtemelen 21 sene önce hayal bile edemezdik. “ Kira öder gibi ev taksidinden” “ev alır gibi kira ödemesine” doğru evrilen bir değişim, ki bu durum bile uygulanan “halk düşmanı, sermaye dostu” kapitalist politikaların, toplumu nereye doğru yönlendirdiğini gösteriyor.

Ekonomiye bakışı “seçim kazanmaya” indirgenecek kadar sığ ve son derece popülist olan siyasi iktidar, uygulanan politikalar sonucu sayıları hızla artan yoksulluğu idare etmeyi daha uygun görüyor. “Yardım edilen yoksullar” olgusunun sadece “yardım” kısmına odaklanıyor ve “yoksul”........

© Milli Gazete


Get it on Google Play