“Modern zamanlar” tabiri sanayileşme dönemi sonrası şekillenen toplumsal yapıyı kast ediyordu. Sanayileşmenin ekmeğini yiye gelişmiş ülkeler, bir süre refah devleti olgusunu da deneyimlediler ve doyuma ulaştıktan sonra sanayileşmenin getirdiği sancıların farkına varmaya başladılar. Yani modernizm yerini post-modern bir döneme bıraktı. Son 20-25 yıldaki yaşananlar ise tüm hepsini unutturacak kadar hızlı ve köklü gerçekleşti ve fantezi olarak bahsedilen “uzay çağı” yaşanmasa da onu aratmayan bir “internet çağı”na adım atmayı bırakın paldır küldür yuvarlanıverdi insanlık.

Değişen devir, alışkanlıkları, iş yapma biçimlerini, hatta kullanılan dili, jargonu da değiştirdi, değiştiriyor da. Atasözleri ve deyimler, dillere pelesenk olmuş tabirler içinde bulunduğumuz dönemin şartlarına göre yeniden üretiliyor. Kuşaklar arası çatışmalar, anlaşmazlıklar hiç olmadığı kadar derinleşiyor.

Sosyal medya denen olgunun hayatın merkezine oturmasıyla birlikte hayatı yorumlamada da yeni bir dönemden bahsedilebilir. Yeni olması iyi olduğu anlamına gelmez ama baktığınız yöne göre “demokratik” de olabilir bu, “dayatmacı” da, “tahammülsüz” de.. Herkesin, herhangi bir aracıya, vasıtaya, vekile ihtiyaç duymadan görüşünü, fikrini açıklayabilmesi “demokratik” bulunabilir. Ancak kısa sürede bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunması nedeniyle oluşan “linç kültürü” nedeniyle de “baskıcı”, “dayatmacı” da sayılabilen bir garip dönemdir bu. Bu dönemin kendini ifade etme tabirleri de hiç olmadığı kadar net, vurucu ve sarsıcı da olabiliyor.

Bu tabirlerden biri de “kötü günler geride kaldı, önümüzde daha kötü günler var” ifadesi olabilir pekala. Özellikle de ekonomideki anlamsız derecede kötü gidişatı açıklamakta zorluk çeken insanların kendilerini ifade ederken kullandıkları popüler bir ifadedir bu. Tam bir “izahı olmayanın mizahı olur” kalıbına uyan bir ifade hem de.

Türkiye ekonomisi hakkında birçok yetkin ve birikimli iktisatçı, akademisyen vs sürekli yazıp çiziyor, derinlikli analizler, yol gösteren değerlendirmeler, uyaran tahminler yapıyorlar. Ancak buna rağmen asgari düzeyde bir iyileşme dahi görülmediği gibi iktisadi anlamda da ciddiye alınacak bir hal bile söz konusu olmuyor. Yine aynı dertleri sıkıntılar, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı tam gaz sürüyor. İnsanlar çok çalışıp az kazanıyor, emekli olunca gün yüzü göremiyor, bugünün gençleri karamsarlığa batmış vaziyetteyken, gelecek nesilleri de kocaman bir meçhul bekliyor.

Siyasiler miting meydanlarında halka alenen masallar anlatıyor, yıllardır aynı Cehape edebiyatları, ezan, bayrak, vatan hamasetleri, popülizmi bile utandıracak ölçüde esnek bir siyasi kıvraklık(!) eşliğinde toplumu oyalıyorlar. Halka açıklanan verilere bile kimseler inanmıyor, sahte bir tabloyla toplumun yılları elinden alınıyor.

Hal böyleyken uzun uzadıya ve ciddi şekilde bir şeyler söylemek de manasızlaşıyor bazen.. toplumun belli bir kesimi zaten kendi derdine, sıkıntısına, meselesine bile yabancılaşmış ve aynı cümle içinde hem şikayet hem şikayetinin müsebbiplerine teşekkür edebilir bir halde.. Özellikle 2018’den sonra sorumsuzca ve büyük bir vebal altına girerek akıl mantık dışı politikalara tevessül ederek milyonları çok kısa sürede ve çok hızlı bir şekilde fakirleştiren iktidar, şimdi de halkı tehdit eder bir söylem içerisinde.. “Belediye seçiminde bize oy vermezseniz doğalgazınız kesilir” dendiğini gördük mesela. İrtifası her seçim biraz daha düşen bu siyasetin, ekonomiyi kurtaracak adımları atmasını beklemek hayalcilik bile sayılamaz.

Herkes seçimlerden sonrası için “enseyi karartan” düşünceler içerisinde. Kismeye de haksız olduğu söylenemez, bir meçhule gidildiği izlenimi hakim. Mesela geçen hafta Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, Türkiye ekonomisi ve dünyadaki siyasi belirsizliklere dikkat çekerek, “Masraflarınıza dikkat etmenizi, çok elzem olmayan harcamalarınızı ertelemenizi tavsiye ederim” derken; Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat da, “Önümüzdeki 1,5-2 senelik süreçte sıkıntılı günler olacak. Talep azalacak. Arz edenler satacak yer bulamadığı için fiyatlarını düşürmek zorunda kalacaklar” ifadelerini kullanıyor.

Gidişatın kötüye doğru olmasına mı, toplumun belli bir kesiminin bu sorunlarla hiç ilgilenmeyip her şeyden memnun(!) olmasına mı, yoksa yanlışta ısrar eden politikalarla bugünü geçtik geleceğimizin ve gelecek nesillerin de heba edilmesine mi yanalım, şaşırdık artık.

Ölümü görüp de sıtmaya razı ola ola kötünün kötüsüne bile şükreder hale gelen bir toplum savrulmaya da mahkum oluyor haliyle.

QOSHE - Kötünün kötüsü - Burak Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kötünün kötüsü

10 0
20.02.2024

“Modern zamanlar” tabiri sanayileşme dönemi sonrası şekillenen toplumsal yapıyı kast ediyordu. Sanayileşmenin ekmeğini yiye gelişmiş ülkeler, bir süre refah devleti olgusunu da deneyimlediler ve doyuma ulaştıktan sonra sanayileşmenin getirdiği sancıların farkına varmaya başladılar. Yani modernizm yerini post-modern bir döneme bıraktı. Son 20-25 yıldaki yaşananlar ise tüm hepsini unutturacak kadar hızlı ve köklü gerçekleşti ve fantezi olarak bahsedilen “uzay çağı” yaşanmasa da onu aratmayan bir “internet çağı”na adım atmayı bırakın paldır küldür yuvarlanıverdi insanlık.

Değişen devir, alışkanlıkları, iş yapma biçimlerini, hatta kullanılan dili, jargonu da değiştirdi, değiştiriyor da. Atasözleri ve deyimler, dillere pelesenk olmuş tabirler içinde bulunduğumuz dönemin şartlarına göre yeniden üretiliyor. Kuşaklar arası çatışmalar, anlaşmazlıklar hiç olmadığı kadar derinleşiyor.

Sosyal medya denen olgunun hayatın merkezine oturmasıyla birlikte hayatı yorumlamada da yeni bir dönemden bahsedilebilir. Yeni olması iyi olduğu anlamına gelmez ama baktığınız yöne göre “demokratik” de olabilir bu, “dayatmacı” da, “tahammülsüz” de.. Herkesin, herhangi bir aracıya, vasıtaya, vekile ihtiyaç duymadan görüşünü, fikrini açıklayabilmesi “demokratik” bulunabilir. Ancak kısa sürede bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunması nedeniyle oluşan “linç kültürü” nedeniyle de “baskıcı”, “dayatmacı” da sayılabilen bir garip dönemdir bu. Bu dönemin kendini ifade etme tabirleri de hiç olmadığı kadar net,........

© Milli Gazete


Get it on Google Play