2018 seçiminden sonra yani tabiri caizse “yetkiyi verdikten sonra”, yani Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra yaşanan süreç Cumhuriyet tarihinin ekonomik açıdan en fiyasko dönemi oldu. Bu başarısızlık hala da sürüyor ve bu ekonomik buhranın ne zaman biteceği de bilinmiyor.

2023 seçimleri öncesinde siyasi iktidar propaganda olarak adeta şaka yaparcasına “Türkiye Yüzyılı” ilan ederken, vatandaşın fakirleşmesi ve yaşadığı geçim zorlukları da Cumhuriyet tarihinin zirvesini yaşıyordu. 2018 sonrası yaşanan fiyaskoya “Türkiye Yüzyılı” diyenler, bu seneyi de alay eder gibi “Emekliler Yılı” ilan ettiler, en düşük emekli maaşının 10 bin lira asgari ücretin neredeyse yarısı olduğu bir atmosferde hem de..

3-4 sene önce patates, soğanı ucuza satmak için tanzim satış çadırları kurulmuş, kuyruklar uzar gider olmuştu. Bu manzara kamuoyunu rahatsız edince de zincir marketlere tehdit-telkin karışımı “tavsiyelerle” zararına satış yaptırılmıştı. Satışların zararına olduğu, marketlerdeki detaylı etiketlere konan ürün alış-satış fiyatlarında görülüyordu. Bugün de yine kuyruklar var ve bir ekmek için, bir ucuz kıyma için uzuyor bu kuyruklar. Hem de Türkiye Yüzyılı’nda, hem de Emekliler Yılı’nda!

İşin acı tarafı ise çoğunluğu emekli ve yaşlı başlılardan oluşan kuyruklara sabah ezanından bile önce giren bazı kimselerin, orada bulunmak zorunda olmayı bile yanlış görmemesi, bu duruma düşürülmeyi bile sineye çekebilmesi.. “Yokluktan değil ucuzu sevdiğimizden geliyoruz, her şeyden gayet memnunuz” da, sabah 6’da gelip sıra beklediği halde “Geçim konusunda sıkıntı yaşamıyoruz, çok şükür iyiyiz” de diyen insanlar görülüyor mesela yapılan haberlerde. Üçüne düştüğü veya düşürüldüğü durumun vahametinden dahi bihaber, kendi meselesine dahi yabancı ve bu vaziyette bile partizanlıktan gözü hiçbir şeyi görmeyen insanlar var maalesef. Ekonomik kriz, buhran, sıkıntı gelip geçer de bu zihniyet nasıl tamir olur, bu kör bakış nasıl düzeltilir, asıl sorun burada değil mi?

Küresel gıda fiyatları dünya genelinde gerilerken, Türkiye’de gıda enflasyonunun TÜİK’e göre bile yüzde 70’i aşması hayli şey söylüyor aslında. Bu durumu “küresel saldırı”, “dış mihrakların oyunu” veya başka türlü saçmalıklarla izah etmeye çalışmanın beyhudeliğine ikna olması gerekiyor artık sokaktaki vatandaşın? Bir yandan şahlandığı söylenen ekonomi, aynı anda nasıl oluyor da yüksek enflasyon gibi, hayat pahalılığı gibi, geçim sıkıntısı ve fakirleşme gibi sorunları yaşayabiliyor? Şahlanıyor muyuz, yoksa yoksullaşıyor muyuz? Yoksullaşma yoksa ucuz et için sabahın köründe neden kuyruğa girmek zorunda insanlar? Emeklilerin önemli bir kısmı, sefalet ücreti olan asgari ücretin yanına bile yaklaşamıyorken, olan şey şahlanma mıdır yoksa hızlı bir fakirleşme midir?

Bunu bile idrak edemeyen yığınları birkaç beylik lafla, birkaç kuru hamaset ve beyhude polemiklerle oyalamak kolay olabilir ama milyonlarca insanın vebalini yüklenmek de söz konusudur. Her şey seçim kazanmaya ve koltuğu bırakmamaya endekslenemez. Bu kadar ucuz bir pragmatizmle yaşanmaz.

Knight Frank’in “2024 Servet Raporu”na göre; 2023'te önceki yıla göre oransal olarak en çok ultra zengin artışı Türkiye’de yaşanmış! 30 ülke arasında yüzde 9,7’lik artışla zirvede yer alan Türkiye’de 2022’de 30 milyon doların üzerinde serveti bulunan kişi sayısı bin 761 iken 2023’te bin 932 kişi bu klasmana yükselmiş!

Normal bir sonuç, kapitalist ekonomilerin doğası budur zaten. Bir yerde büyük bir yoksullaşma varsa, hızlı bir “kaymak tabaka” oluşumu da söz konusu olur. Türkiye’deki toplumsal yoksullaşmanın aslında fakirden ve orta direkten zengine doğru bir servet transferi olduğunu gösteren bir veridir bu. Milyonlarca insanın cebindeki para erirken buharlaşmıyor, küçük bir azınlığın cebine doğru akıyor neticede. Bir yanda uygulanan ekonomi politikaları neticesinde çok kısa sürede hızla fakirleşen milyonlar, diğer yanda ise karlarına kar, kazançlarına kazanç katan faizciler, rantiye, iktidar yandaşları.. Bu manzarayı bile tahlil edemeyen yığınlar ise hala sorunun çözümünü, soruna neden olanlarda aramakta.

Kendine yalan söylenmesinden, hakaret edilmesinden hoşlanan, tehdit edilmeyi dert etmeyen, aynı masalları ve saçmalıkları yıllardır dinlemekten bıkmamış ve gözlerini bile isteye kör eden kitlelerdir bu ülkenin içinde bulunduğu bu fiyaskonun müsebbibi.. Tek suçlu siyaset değil yani..

QOSHE - Suçlu kim? - Burak Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Suçlu kim?

9 0
12.03.2024

2018 seçiminden sonra yani tabiri caizse “yetkiyi verdikten sonra”, yani Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildikten sonra yaşanan süreç Cumhuriyet tarihinin ekonomik açıdan en fiyasko dönemi oldu. Bu başarısızlık hala da sürüyor ve bu ekonomik buhranın ne zaman biteceği de bilinmiyor.

2023 seçimleri öncesinde siyasi iktidar propaganda olarak adeta şaka yaparcasına “Türkiye Yüzyılı” ilan ederken, vatandaşın fakirleşmesi ve yaşadığı geçim zorlukları da Cumhuriyet tarihinin zirvesini yaşıyordu. 2018 sonrası yaşanan fiyaskoya “Türkiye Yüzyılı” diyenler, bu seneyi de alay eder gibi “Emekliler Yılı” ilan ettiler, en düşük emekli maaşının 10 bin lira asgari ücretin neredeyse yarısı olduğu bir atmosferde hem de..

3-4 sene önce patates, soğanı ucuza satmak için tanzim satış çadırları kurulmuş, kuyruklar uzar gider olmuştu. Bu manzara kamuoyunu rahatsız edince de zincir marketlere tehdit-telkin karışımı “tavsiyelerle” zararına satış yaptırılmıştı. Satışların zararına olduğu, marketlerdeki detaylı etiketlere konan ürün alış-satış fiyatlarında görülüyordu. Bugün de yine kuyruklar var ve bir ekmek için, bir ucuz kıyma için uzuyor bu kuyruklar. Hem de Türkiye Yüzyılı’nda, hem de Emekliler Yılı’nda!

İşin acı tarafı ise çoğunluğu emekli ve yaşlı başlılardan oluşan kuyruklara sabah ezanından bile önce giren bazı kimselerin, orada bulunmak zorunda olmayı bile yanlış görmemesi, bu duruma düşürülmeyi bile sineye çekebilmesi..........

© Milli Gazete


Get it on Google Play