Siyasi iktidar, 2018 seçimlerinden önce “Yetkiyi verin, faizle, dövizle nasıl mücadele edilirmiş görün” vaadinde bulunmuş, seçimi kazandıktan sonra da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle beraber gerçekten de iktisat tarihine geçecek bir mücadele(!) ortaya koymuştu. 2018’den bugüne dek süren ve hala devam eden ekonomik krizden de öte buhran hali işte bu sözlerle başlamıştı.

Enflasyonu düşürmek adına faizi düşürerek “teori dışı” bir eylemde bulunmayı “kitaplara geçecek” bir hamle olarak takdim ettiler. Gerçekten de 2021’deki bu hamlenin ardından yaşanan süreç iktisat tarihi ve politikası kitaplarına bir büyük “fiyasko” olarak geçti. Yanlış olduğunu bile bile benzer şeyleri yaparak da bu fiyaskoyu iyice büyüttüler.

Enteresandır, iktidarın 2018’den beri süregelen ekonomi politikası tercihlerinin yanlışlığı ve vahim sonuçları da ortada olduğu halde geçen seneki seçimlerde bu politikalar halktan onay aldı. İktidar partisinin oy oranındaki düşüş (2002’den beri en düşük oyu aldı) belki ekonomideki fiyaskoya tepki olarak görülebilir, ancak seçimi kazanmış olmaları da bu iktisat dışı politikaların kabul gördüğü olarak anlaşılabilir. Halkın tercihine saygı duymak gerekir, ötesi vatandaşla vicdanı arasındaki bir meseledir. O muhasebeyi yapıp yapmaması da oy verenleri bağlar.

İşin enteresan tarafı, başarısızlığı yaşanan korkunç ve hızlı fakirleşmeyle ortada olan bu ekonomik politikalar seçimde onay aldığı halde ve 2022 yılında uygulanmaya başladığında da Türkiye Ekonomi Modeli diye pazarlandığı halde, seçim sonrası bu modelden vazgeçildi. Yerine ise daha geçen sene eleştirdikleri ve “faizcilerin istediği” diye tanımladıkları modele geçiş yaptılar. İşin ilginci, 2022’deki kerameti kendinden menkul “Türkiye Ekonomi Modeli” de “en doğrusu” idi, bugün küresel finans çevrelerini yani uluslararası rantiyeyi ve sıcak parayı cezbetmek üzere uygulamaya konan “Şimşek Modeli” için de aynı yorumda bulunuyorlar. Birbiriyle taban tabana zıt olan iki şey, nasıl oluyor da “en doğrusu” olabiliyor, orası ayrı muamma.

Şimşek Modeli, söylendiği gibi uzun süreli olacak ve 2026’dan itibaren ekonomide bir iyileşme sağlayacak mı, yoksa seçimlerin ardından yine bir ekonomi yönetimi değişimi mi yaşanacak, bu soru da belirsizliğini koruyor. Çünkü aslına bakılırsa ortada ekonomi politikası anlamında herhangi bir şey yok, sadece “ne pahasına olursa olsun büyüyelim ve vatandaş da ucuz kredilerle de olsa tüketsin, piyasada da insanları idare edecek kadar para dönsün” şeklinde özetlenebilecek bir anlayış var. Yıllar boyu tüketime teşvik edilen, gelirinden katbekat fazlasını harcama potansiyeline (krediler ve kredi kartları marifetiyle) erişen vatandaşa, bugün çıkıp da adeta “krizin nedeni senin gelirinden fazla harcaman, israf ettiğin için krizdeyiz” mesajı veriliyor. Ve çözüm de yine vatandaşın kemer sıkmasında aranıyor. Kamudaki israfı, çılgın proje vs absürdlüklerine harcanan hesapsız kaynakları konuşan kimse yok.

Halbuki gelinen noktada, övündükleri büyümeyi sağlayan en önemli husus vatandaşın tüketim harcamaları, ki bu da siyasi iktidarın “tüketerek büyüme” şeklindeki politika tercihinin neticesi. Elde edilen büyüme, üreterek sağlanamadığından reel geliri de artırmıyor ve kötü politikaların sonucu olarak patlayan enflasyon ve geçim sıkıntısıyla birlikte artık vatandaş “sadece geçinebilmek için” bile 3-4 tane kredi kartına muhtaç şekilde harcıyor. Vatandaşın kısabileceği fazla tüketimi kalmamış durumda yani.

Yüksek enflasyonun tetiklediği hayat pahalılığı gaz kesmeden sürerken, maaşlara yapılan zamlar ise geçim sıkıntısı karşısında en ufak bir etki bile yapamıyor. “Türkiye Yüzyılı” propagandası ile genel seçimlere giden siyasi iktidar, tarihi bir başarı(!) olarak asgari ücretin bile altına düşürdüğü emekli maaşları olgusuna rağmen 2024’ü “Emekliler Yılı” ilan edebiliyor. Milyonlarca emekli 10 bin liraya talim edecek ve bu da “müjde” olarak sunuluyor. İnsanların emekli olduğu halde çalışmak zorunda olması bile toplumun getirildiği noktayı gösteriyor ama milyonlar bunu bile göremiyor, ki buna yapacak bir şey yok tabi.

Bu gidişle yerel seçim öncesindeki müjde(!) de geçim sıkıntısındaki insanlar için “Vatandaş Günü” ilan etmek olacak herhalde... Artık tek derdi “günü kurtarabilmek” olan halka jest(!) yapılır böylece...

QOSHE - Vatandaş Günü - Burak Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vatandaş Günü

13 1
23.01.2024

Siyasi iktidar, 2018 seçimlerinden önce “Yetkiyi verin, faizle, dövizle nasıl mücadele edilirmiş görün” vaadinde bulunmuş, seçimi kazandıktan sonra da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle beraber gerçekten de iktisat tarihine geçecek bir mücadele(!) ortaya koymuştu. 2018’den bugüne dek süren ve hala devam eden ekonomik krizden de öte buhran hali işte bu sözlerle başlamıştı.

Enflasyonu düşürmek adına faizi düşürerek “teori dışı” bir eylemde bulunmayı “kitaplara geçecek” bir hamle olarak takdim ettiler. Gerçekten de 2021’deki bu hamlenin ardından yaşanan süreç iktisat tarihi ve politikası kitaplarına bir büyük “fiyasko” olarak geçti. Yanlış olduğunu bile bile benzer şeyleri yaparak da bu fiyaskoyu iyice büyüttüler.

Enteresandır, iktidarın 2018’den beri süregelen ekonomi politikası tercihlerinin yanlışlığı ve vahim sonuçları da ortada olduğu halde geçen seneki seçimlerde bu politikalar halktan onay aldı. İktidar partisinin oy oranındaki düşüş (2002’den beri en düşük oyu aldı) belki ekonomideki fiyaskoya tepki olarak görülebilir, ancak seçimi kazanmış olmaları da bu iktisat dışı politikaların kabul gördüğü olarak anlaşılabilir. Halkın tercihine saygı duymak gerekir, ötesi vatandaşla vicdanı arasındaki bir meseledir. O muhasebeyi yapıp yapmaması da oy verenleri bağlar.

İşin enteresan tarafı, başarısızlığı yaşanan korkunç ve hızlı fakirleşmeyle ortada olan bu ekonomik politikalar seçimde onay........

© Milli Gazete


Get it on Google Play