Günlük siyasi tartışmalar, lüzumsuz polemikler, gerçeği göstermemeye kurgulu yapay gündemler arasında gerçek meseleler es geçiliyor devamlı. Mesela halkın çektiği ekonomik sıkıntılar yani “geçinememe” hali adamakıllı konuşulmuyor. Lafa gelince “geleceğimiz” nutuklarına konu gençlerin ahvali, işsizlikle boğuşmaları, istedikleri bir hayatı kuramamaları vs gündem olmuyor. Siyasi iktidarın saçma sapan ekonomi politikalarını hangi gerekçeyle halka ödettiği, pahalılıktan belini doğrultamayan insanların sırtına yeni yüklerin yüklenmesi söz konusu bile olmuyor. Kamudaki israf, o kadar zengin bir ülke olmadığımız halde süregelen ve daha da artan şatafat, gösteriş, edilmeyen “itibardan tasarruf” gibi meseleleri zerre umursayan yok.

Bunların yanında bir de Türk toplumunun bir yandan düzensiz göçmenler eliyle demografik yapısı değişiyor, öte yanda da “gerçek servetimiz” edebiyatına konu olan genç nüfusumuz elden gidiyor. Türk toplumu hızla yaşlanıyor. Çalışan nüfusun bakmak zorunda olduğu insan sayısı artıyor. İnsanlar, ekonomik zorluklar nedeniyle çocuk sahibi olamamaya da başlarken, bunun ileriki dönemde nüfus artış hızının kritik seviyelere inmesi anlamına geleceği de ortada. Nüfus artıyor belki ama bunun belli bir yenilenme oranında olmaması gelecek açısından sıkıntılı bir hali işaret ediyor. Çalışanlar, çok daha fazla kişiyi beslemek zorunda kalacak. Japonya gibi gelişmiş bir ülke olsak belki idare edebiliriz ama halihazırda “gelişmekte olan” bir ülkeyken ve üst klasmana bir türlü geçemezken, bir de genç nüfusun azalma eğilimine girmesini kaldıramayız.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye nüfusu 2023’te önceki yıla göre sadece 92 bin 824 kişi artışla 85 milyon 372 bin 377 oldu. 2022’de yüzde 15,2 olan genç nüfus oranı yüzde 15’e geriledi. 2007’de yüzde 17 olan genç nüfus bu süreçte yüzde 15’e kadar geriledi yani.

65 yaş ve üzeri nüfus, 2023’te 8 milyon 722 bin 806 kişi olurken, yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10,2’ye çıkarak Cumhuriyet tarihinde ilk kez çift haneyi gördü. 2007’de bu oran yüzde 8,5 idi. Bu veriler mütemadiyen yaşlanan bir toplumu ortaya koyuyor. 2013’te 30,4 olan “ortanca yaş”ın geçen yıl 34’e yükselmesi de cabası.

Bir de işin şöyle bir noktası var. Yaşlıların birçoğu, emekli olsalar da çalışmak zorundalar. Şu anda işgücü piyasasının temel ücreti asgari ücretken, bu gidişle yani yaşlı çalışan sayısı arttıkça asgari ücretin altında ücretler iş gücü piyasasının belirleyicisine dönüşecek. İşverenler, sigortasız şekilde daha fazla emekli çalıştıracaklar ve tercih (maliyet gerekçesiyle) giderek bu yöne doğru kayacak. Aynı şey, Suriyeli, Afgan vs çalışanlarda da bu şekilde gerçekleşiyor zaten.

Çalşma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın bir açıklaması adeta itiraf niteliğinde:

“Sayın Cumhurbaşkanımızın politikalarına ve hükümetimize en büyük destek sağlayan grupların başında emekliler geliyor. EYT’den sonra 2 milyon vatandaşımız emekli oldu. Son verilere göre, EYT’den emekli olan vatandaşımızın yaklaşık 950 bini tekrar çalışma hayatına döndü. Emekli sayımız şu an 16 milyon.”

Sayın Bakan, emeklilerin iktidarları için öneminden ve EYT’den emekli olanların sayısıyla siyasi bir mesaj vermek isterken, aslında toplumun evrildiği noktayı da söyleyiveriyor. Emekli olanların neredeyse yarısı, 950 bin kişi “emekli olduğu halde” hala çalışmak zorunda kalıyor! Bir siyasi iktidar için övünülecek bir şey midir yani bu? Üstüne üstlük kendilerine en çok destek veren grupların başında geldiği iltifatının(!) ardından bunları söylemek, gerçekten de enteresan bir durumdur.

Acaba “tu kaka” edilen 90’lı yıllarda “emekli olup da çalışmak zorunda kalmak” gibi bir garabet bu denli yaygın olsaydı, o dönemin iktidarları nasıl bir savunma yaparlardı? O dönemin medyası nasıl manşetler atar, o dönemin toplumu buna tepkiyi sandıkta ne şekilde gösterir, bu durum skeçlere kim bilir nasıl konu olurdu? Bugün ise bırakın rahatsız olmayı, bu durumu neredeyse doğal kabul eden bir anlayış hakim. 20 küsur yıllık bir dönemin ekonomik karnesine bu zaviyeden de bakmak gerekir.

Elbette, kendilerini bu duruma getiren siyasilere bakışı, sokak röportajlarında yankılandığı şekliyle, “Ben emekliyim, kiracıyım 7-8 bin lira kira veriyorum. Bir oğlum var nişanlı, evlenecek evlendiremiyorum. Gücüm yetmiyor. 400 bin lira para lazım. Nasıl evlendireyim? Cumhurbaşkanı’na oy verdik, pişman değilim” veya “Emekli olmam için benden 5 bin TL istediler (devlet) veremedim ama olsun Ak Parti başımızda dursun. Ben memnunum Ak Parti’den” şeklinde olan kimseler oldukça düşülen bu halleri de kimseler sorgulamaz. Hatta buna bile şükreden(!) illa ki çıkar. Yanlışa “yanlış” deyip düzeltmeye çalışmak yerine şükretmek, en başta inanca aykırıdır halbuki..

QOSHE - Yanlışa şükretmek - Burak Kıllıoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yanlışa şükretmek

10 0
13.02.2024

Günlük siyasi tartışmalar, lüzumsuz polemikler, gerçeği göstermemeye kurgulu yapay gündemler arasında gerçek meseleler es geçiliyor devamlı. Mesela halkın çektiği ekonomik sıkıntılar yani “geçinememe” hali adamakıllı konuşulmuyor. Lafa gelince “geleceğimiz” nutuklarına konu gençlerin ahvali, işsizlikle boğuşmaları, istedikleri bir hayatı kuramamaları vs gündem olmuyor. Siyasi iktidarın saçma sapan ekonomi politikalarını hangi gerekçeyle halka ödettiği, pahalılıktan belini doğrultamayan insanların sırtına yeni yüklerin yüklenmesi söz konusu bile olmuyor. Kamudaki israf, o kadar zengin bir ülke olmadığımız halde süregelen ve daha da artan şatafat, gösteriş, edilmeyen “itibardan tasarruf” gibi meseleleri zerre umursayan yok.

Bunların yanında bir de Türk toplumunun bir yandan düzensiz göçmenler eliyle demografik yapısı değişiyor, öte yanda da “gerçek servetimiz” edebiyatına konu olan genç nüfusumuz elden gidiyor. Türk toplumu hızla yaşlanıyor. Çalışan nüfusun bakmak zorunda olduğu insan sayısı artıyor. İnsanlar, ekonomik zorluklar nedeniyle çocuk sahibi olamamaya da başlarken, bunun ileriki dönemde nüfus artış hızının kritik seviyelere inmesi anlamına geleceği de ortada. Nüfus artıyor belki ama bunun belli bir yenilenme oranında olmaması gelecek açısından sıkıntılı bir hali işaret ediyor. Çalışanlar, çok daha fazla kişiyi beslemek zorunda kalacak. Japonya gibi gelişmiş bir ülke olsak belki idare edebiliriz ama halihazırda “gelişmekte olan” bir ülkeyken ve üst klasmana bir türlü geçemezken, bir de genç nüfusun azalma eğilimine girmesini kaldıramayız.

Türkiye........

© Milli Gazete


Get it on Google Play