Mandacılık fikri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya gündemindeki yerini almıştı. Fransızca; manded, İngilizce mandate denilen bu tabir, yüz yıl önce aktüeldi.

Manda idaresi; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı az gelişmiş kabul edilen ülkeleri kendi kendilerini yönetecekleri bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. O yıllarda Suriye Fransız, Filistin İngiliz mandası altına girmiştir. Yine o yıllarda ülkemizde bazı aydınlar “manda idaresi” altına girmeyi savunmuşlardı. Halide Edip Adıvar ve İsmet İnönü gibi…

Sivas ve Erzurum kongrelerinin mandacılık fikrini reddetmesine rağmen, İsmet İnönü’nün 27 Ağustos 1919 tarihli Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektupta açıkça Amerikan mandasını savunması çokça tartışılmıştır. Erzurum Kongresi bilindiği üzere 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında cereyan etmiştir ve mandacılık görüşleri de reddedilmiştir. İnönü ise kongrenin bitmesinden 20 gün sonra Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektubunda şöyle demektedir: “ Bütün memleketi parçalamadan Amerikan murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir.” Bu uzunca mektup, Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” isimli eseri ile Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde yer almaktadır.

O tarihte İngilizlerin Yunanlıların arkasında olduğu belli idi. İzmir’e gönderenler de onlardı. İnönü, İngilizlerin bu hamlesine karşı düşünmüş olabilir. Oysa, Yunanlıların arkasındaki destekçilerden ve itici güçlerden biri de Amerika idi…

M. Kemal Paşa’nın 1938’de ölümü üzerine Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’nün bir ismi “Millî Şef”ti. O tarihte tek parti idaresi devam etmekteydi. İnönü hem Cumhurbaşkanı, hem CHP Genel Başkanı idi ve memlekette ikinci bir parti yoktu. İşte öylesine bir atmosferde İnönü, 1949’da ABD ile “hayatî” bir anlaşma imzalamıştı. “Fullbrigh Eğitim Komisyonu” adı verilen bu komisyon, 9 kişiden teşekkül ediyordu. 4’ü Türk, 4’ü Amerikalı. Bir de komisyon başkanı. O da Amerikan Büyükelçisi idi. Bu komisyon el’an görev başındadır ve mekteplerde okutulan bütün müfredatta eli vardır. (4. sınıfa giden torunumu İngilizce çalıştırırken gördüm. Grandmother, yani nine resmi başı açık ve japone kollu. Böyle nine mi olur? İnsan hiç olmazsa kılıfına uydurur. Başörtülü bir nine resmi çiziverir. Grandfather (dede) ve sister (kızkardeş) de öyle. Amerikan müfredatından tıpatıp alınıp kopyalanmış gibi.)

Sadece bu anlaşma değil, 1950’den sonraki gelişmelere bakınız. Kore’ye, Amerika’ya destek için gitmeler; NATO’ya girmeler… Amerika’ya Anadolu’da düzinelerle üsler vermeler… İki Körfez savaşlarında aleni destek verişler… Sonraki operasyonlarda hep Amerika’nın isteklerinin kabul edilmesi, vs… vs… Sözün özü şu: Amerika’nın bir dediği iki edilmemiş.

Yakın tarihimizdeki bu enteresan gelişme yakından incelendiğinde ortaya şöyle ilginç bir tablo çıkar: Solcu gençler Amerikan mandacılığına şiddetle karşı çıkarken, mesela ülkemize gelen Amerikan 6. Filosuna mensup askerleri tutup Dolmabahçe önlerinde denize atarlarken; Kendilerine “Milliyetçi / dindar” denilen kesim, sopalarla bu gençlerin üzerine saldırmaktaydı. Yeni Asya Gazetesi’nde iken gazetenin sahibi Mehmet Kutlular; kendisinin de o olayın içerisinde olduğunu söylemekte ve bunu bir “kahramanlık hikayesi” gibi nakletmekteydi. O solcu gençleri “dövme operasyonunun” içerisinde, “Komünizmle Mücadele Derneği”nin yöneticilerinden Bekir Berk de vardı. “Go home!” diye bağıran o gençlerden üç tanesi daha sonraki tarihlerde asılacaklardı. Bunlardan Deniz Gezmiş, Filistin’e gitmiş, orada İsrail askerlerine karşı çatışmıştı. Bu idam olayı ile bu tarihi gelişme arasında bir bağlantı olup olmadığı incelenmeye değer…

Benim görüşüme gelince: Şahsen ben, Gâzi Meclis’in görüşündeyim. Yani mandacılığı ve bütün mandaları reddeden, gerçek hürriyeti ve gerçek istiklâli müdafaa eden görüş… Ülkemin istiklalini ve bütün menfaatlerini de savunmaktayım. Bizden alınan ve gasbedilen bütün maddî ve mânevî değerlerimizin de tâkipçileri arasındayım…

QOSHE - Bize Ne Oldu? Yoksa Manda mı Olduk! - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bize Ne Oldu? Yoksa Manda mı Olduk!

7 6
12.02.2024

Mandacılık fikri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya gündemindeki yerini almıştı. Fransızca; manded, İngilizce mandate denilen bu tabir, yüz yıl önce aktüeldi.

Manda idaresi; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bazı az gelişmiş kabul edilen ülkeleri kendi kendilerini yönetecekleri bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir. O yıllarda Suriye Fransız, Filistin İngiliz mandası altına girmiştir. Yine o yıllarda ülkemizde bazı aydınlar “manda idaresi” altına girmeyi savunmuşlardı. Halide Edip Adıvar ve İsmet İnönü gibi…

Sivas ve Erzurum kongrelerinin mandacılık fikrini reddetmesine rağmen, İsmet İnönü’nün 27 Ağustos 1919 tarihli Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektupta açıkça Amerikan mandasını savunması çokça tartışılmıştır. Erzurum Kongresi bilindiği üzere 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında cereyan etmiştir ve mandacılık görüşleri de reddedilmiştir. İnönü ise kongrenin bitmesinden 20 gün sonra Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği mektubunda şöyle demektedir: “ Bütün memleketi parçalamadan Amerikan murakabesine tevdi etmek yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir.” Bu uzunca mektup, Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” isimli eseri ile Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde yer almaktadır.

O tarihte İngilizlerin........

© Milli Gazete


Get it on Google Play