Gazze’de olup bitenlerden bütün dünya haberdar. Ülkemizde yaşayanların bundan haberdar olmaması mümkün mü? İsrail ve yandaşları habire Gazze’yi bombalıyor. Binlerce bebek, çocuk, kadın ve sivil can verdi. Binlerce bina yıkıldı. Camiler, hastaneler yerle bir oldu. Avuç içi kadar bir İslâm beldesi üzerine zâlimler ölüm kusmakta. Tıpkı Kerbela’da Hz. Hüseyin’in (as) ve maiyetinin maruz kaldığı gibi bir damla suya hasret yaşamaktalar. Su yok, yiyecek yok, ilaç yok, elektrik yok. Onlar bu haldeyken hâlâ gülebilenlere, hele bir de kahkaha atanlara hayret etmekteyim. Nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu bir ülkede Gazze’deki kardeşlerimiz bu halde iken belediyelerin şarkılı-türkülü, oyunlu eğlenceli programlar yapmalarını bu işler için yüz milyonlarca lira harcamalarını anlamakta zorlanıyorum. Bu nasıl idrak, bu nasıl vicdan?..

İslâm kahramanlarından Selahaddin Eyyûbî’nin yüzü hiç gülmezmiş. Kendisine niçin gülmediğini soranlara şöyle dermiş: “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülerim?”

Peygamberler şehri olan, ilk kıblemiz, Peygamber Efendimizin (asm) Mi’raca çıkışı esnasında Hz. Cebrail’in rehberliğinde ve Burak üzerinde gelip namaz kıldığı ve bütün Peygamberlerin ruhlarının hazır olduğu cemaate namaz kıldırdığı Kur’an’da mübarek ismi geçen, hadis-i şerifte ziyaret için sefere çıkılacak üç mescitten biri olarak gösterilen Kudüs, 1099’da Haçlılar tarafından işgal edilmiş ve 1187’de Selahaddin Eyyûbî tarafından fethedilinceye kadar 88 sene esaret altında kalmıştır.

Kudüs’ün kara günleri Haçlı ordularının 7 Haziran 1099’da Kudüs önlerine gelmesiyle başlamıştı. 15 Temmuz’a kadar kuşatma devam etmiş, bu tarihte içerdeki hıyanetler neticesinde surların kapıları açılmış, içeri giren Haçlı sürüleri tarihte eşine ender rastlanan katliamlara girişmişlerdir. O günleri yaşamış, ismi bilinmeyen bir yazarının “Gesta Francorum” adlı Latince tarih eserinde bu katliam şöyle tasvir edilir: “Bizim askerlerimiz Süleyman Tapınağına kadar onları katlederek, öldürerek takip ettiler; burada katliamla o kadar çok kişi öldürülmüştü ki ölenlerin akan kanı katliama devam eden askerlerimizin ayak bileklerine kadar yükselmişti.”

Bir diğer kaynak olan Foucher de Chartres tarihi şöyle yazar: “Bu tapınakta 10.000 kişi öldürüldü. Gerçekten orada olsaydınız ayaklarımızın ayak bileklerine kadar öldürülenlerin kanı ile kaplı olduğunu görürdünüz. Daha başka ne denilebilir? Buradaki hiç kimse hayatta bırakılmadı; ne kadınların ne çocukların hayatını bağışladılar.”

Bir başka Haçlı yazarı, Aguiles'li Raymund (“Historia Francorum qui ceperunt Iherusalem” adlı eserinde) yaptıklarından övünen bir üslupla şunları anlatır: “Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti. Adamlarımızın bazıları - ki bunlar en merhametlileriydi - düşmanların kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri onları oklarla vurup yere düşürdüler, bazıları ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar. Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama bütün bunlar, Süleyman Tapınağı'nda yapılanların yanında hafif kalıyordu. Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylersem, buna inanmakta zorlanabilirsiniz. En azından şunu söyleyeyim ki, Süleyman Tapınağı'nda akan kanların yüksekliği, adamlarımızın ayak bileklerinin boyunu aşıyordu.”

Meşhur tarihçilerden Ali İbnü'l Esir (1160-1233) “Al-Kamil fi’l Tarih (Mükemmel Tarih)” adlı eserinde şöyle demektedir: “Kutsal şehrin nüfusu kılıçtan geçirildi ve Frenkler bir hafta süren bir Müslüman katliamına giriştiler. Mescid-i Aksa Camiinde yetmiş binden fazla kişiyi öldürdüler.”

Bu vahşeti bilen, Kudüs’ün işgal altında olduğunu gören Selahaddin Eyyûbî nasıl gülsündü? Ya şimdi bizler… Gazze bu halde iken bizler nasıl gülebiliriz… Yarın rûz-ı mahşerde nasıl hesap vereceğiz? Ey bilhassa gücü olanlar, bilhassa ümerâ sınıfı… Elinde savaş malzemesi, SİHA’sı, bombası, tanksavarı, vs… olanlar. Bırakın oraya, buraya yürümeyi… O yakacağınız benzin, mazot parasını Gazze’ye veriniz. Alkışladıklarınıza bir de ciddi bir suratla; “Gazze’ye gerçekten yardım ediniz!” deyiniz. İnanın, yolda, otobüste, tramvayda kahkaha ile gülenlere hayret ediyorum. Ey vicdan nerdesin!..

QOSHE - Hâlâ Nasıl Gülebiliyorlar? - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hâlâ Nasıl Gülebiliyorlar?

2 1
10.11.2023

Gazze’de olup bitenlerden bütün dünya haberdar. Ülkemizde yaşayanların bundan haberdar olmaması mümkün mü? İsrail ve yandaşları habire Gazze’yi bombalıyor. Binlerce bebek, çocuk, kadın ve sivil can verdi. Binlerce bina yıkıldı. Camiler, hastaneler yerle bir oldu. Avuç içi kadar bir İslâm beldesi üzerine zâlimler ölüm kusmakta. Tıpkı Kerbela’da Hz. Hüseyin’in (as) ve maiyetinin maruz kaldığı gibi bir damla suya hasret yaşamaktalar. Su yok, yiyecek yok, ilaç yok, elektrik yok. Onlar bu haldeyken hâlâ gülebilenlere, hele bir de kahkaha atanlara hayret etmekteyim. Nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu bir ülkede Gazze’deki kardeşlerimiz bu halde iken belediyelerin şarkılı-türkülü, oyunlu eğlenceli programlar yapmalarını bu işler için yüz milyonlarca lira harcamalarını anlamakta zorlanıyorum. Bu nasıl idrak, bu nasıl vicdan?..

İslâm kahramanlarından Selahaddin Eyyûbî’nin yüzü hiç gülmezmiş. Kendisine niçin gülmediğini soranlara şöyle dermiş: “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülerim?”

Peygamberler şehri olan, ilk kıblemiz, Peygamber Efendimizin (asm) Mi’raca çıkışı esnasında Hz. Cebrail’in rehberliğinde ve Burak üzerinde gelip namaz kıldığı ve bütün Peygamberlerin ruhlarının hazır olduğu cemaate namaz kıldırdığı Kur’an’da mübarek ismi geçen, hadis-i şerifte ziyaret için sefere çıkılacak üç mescitten biri olarak gösterilen Kudüs, 1099’da Haçlılar tarafından işgal........

© Milli Gazete


Get it on Google Play