II. Bayezid zamanında, 14 Eylül 1509’da İstanbul’da büyük bir deprem oldu. Şehir harabe olmuştu. Onun için halk ve tarihçiler bu depreme; “Kıyamet-i Suğra” yani, “Küçük kıyamet” dediler. Geçen sene biz ve civarımızdaki 10 şehir bu “Kıyamet-i Suğra”yı yaşadık. Bizim yaşadığımız, 1509’daki depremden çok daha şiddetli idi. Bizimkine “Kıyamet-i Kübra” yani “büyük kıyamet” demek lazım. (Asıl büyük kıyametle karıştırmamak lazım. O bambaşka bir şey. Dağlar toz zerresi haline gelecek. Belki bin, belki yüz bin şiddetinde…)

Olup bitenler, daha dün gibi… 6 Şubat 2023 Pazartesi günü, saat 04.30 civarı. Küçük delikanlı Fatih Said de bir gün önce gelmiş, o da bizde misafir. Derken müthiş bir sarsıntı… 1999’da İstanbul’da idik ve o depremi yaşamıştık. Ancak bu o depremden çok daha şiddetli idi. Sonraları uzmanların dediğine göre gerçek şiddet 12 civarında idi. İstanbul-Düzce depremi 45 saniye sürmüştü. Bizim o geceki deprem bir dakika 45 saniye sürdü. Yapacak bir şey yok. Ev halkı olarak kelime-i şehâdet getirdik, “Ya Rahîm! Ya Hafîz” diyerek Rabbimize sığındık. Bizim Said, “O anda sadece İslâm’ın hâkimiyetini görmeyi arzu ettim, onun için duâ ettim” diyor.

Ev halkı metanetli idi. Zaruri eşyalarımızı alarak arabaya bindik. Benzinlikte sıra bekledik, alamadık. Sakin bir yerde bekleyelim dedik. Yerler kar. Hem de sulu kar. Ayağınız ıp ıslak oluyor. Sabah namazını güçlükle kıldık. Öğle oldu. Namazı camide kıldım. Sular kesik. Ev halkı, “Eve çıkalım, abdest alıp namazımızı kılıp gelelim” dediler. Ben de torunumla arabada bekliyorum. Derken geceki depremden daha şiddetli bir deprem başladı. Yol kalkıp kalkıp iniyor. Gözümün önünde koca bloklar sallanıyor. O anda, “Ev halkıyla âhirette buluşuruz” diye düşündüm. Derken Rabbim lutfetti, deprem durdu, bizimkiler geldi. Akşama kadar arabada bekledik. Çocuklar pet şişe ile benzin alıp geldiler. Gece yola çıkıp biraderin bağ evine gittik. Bir hafta orada kaldıktan sonra evimize döndük. Duvarlardaki çatlaklar depremden kalan izlerdi. 20 Şubat Pazartesi akşam 20.05’te yine şiddetli bir deprem oldu. Daha doğrusu peş peşe iki deprem oldu: 6,4 ve 5,8 şiddetinde. O ana kadar 20 binden fazla da artçı deprem olmuştu. İstanbul’daki yakınlarımız ısrarla çağırınca, “tebdil-i mekanda ferahlık vardır” diye, 22 Şubat’ta ailece İstanbul’a gittik. İki aydan fazla kaldıktan sonra 30 Nisan 2023’te şehrimize döndük.

Evet biz ve diğer 10 şehrimiz “Kıyamet-i suğra”yı veya büyük kıyametten önceki “Kıyamet-i Kübra”yı yaşamıştık. Bu depremden alacağımız pek çok ders vardı. Birincisi; “Ev”in kıymetini anlamıştık. Rabbim kimseyi “evsiz” eylemesin. Suriyeli, Arakanlı, Gazzeli, Filistinli kardeşlerimizi daha iyi anlayabiliyorduk. Bu vatan da “büyük bir ev”di. Rabbim bu evimizi de bize bağışlasın. Kâfirlere fırsat vermesin…

İkinci ders: Bizim halkımız gerçekten şefkatli, merhametli ve diğergamdı… Yurdun dört bir yanından deprem bölgesine yardım yağdı. Allah bütün o hayır sahiplerinden razı olsun. Keselerine ve rızıklarına bolluk ve bereket versin…

Üçüncü ders: Devletin kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları el ele verip depremin yarasını sarmaya uğraştılar. Bütün halk âdeta tırnaklarıyla kazarak enkazlardan canlı beden çıkarmaya uğraştı.

Dördüncü ders: Bu dehşetli sarsıntılar hepimize ders verdi. Günahlarımıza tevbe etmeyi aklettik. Bu dünyanın faniliğini gördük. Nice “zenginim!” diyenler birkaç dakikada zenginliklerini yitirdiler. Herkes dünyanın ve dünya malının faniliğini gördü.

“Her nefis ölümü tadacaktır.” Hepimiz faniyiz. Bu dünya da ölümü tadacak. Bu dünyanın ölümü, biz insanların ölümüne benzemeyecek. Bakınız Kur’ânımız dünyanın ölümünü, yani kıyameti nasıl tasvir ediyor. Meâlen bakalım: “Sûra üflendiği gün, bölük bölük Allah’a gelirsiniz. O gün gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur. Dağlar yürütülür, serap haline gelir.” (Nebe Suresi /18-20)

“Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar kararıp döküldüğünde, dağlar sallanıp yürütüldüğünde…” (Et-Tekvîr Suresi / 1-3)

“Yerküre kendine has sarsıntıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı, insan, ‘Ne oluyor buna!’ dediği vakit…” (Ez-Zilzal Suresi / 1-3)

Kıyameti tasvir eden daha pek çok âyet-i kerime var. Peygamber Efendimize (A.S.M.) “Âhir zaman Peygamberi” denilmiştir. Yani kıyamete en yakın zamanda gelen peygamber. Bunu unutmayalım. Kendi ölümümüzü ve dünyanın ölümünü düşünelim. Ölüm sonrası hayata hazırlanalım. Deprem bize bu dersleri verdi… Rabbim arzî ve semavi âfetlerden muhafaza eylesin. İnsanlarımızın maddî/mânevî sıkıntılarını gidersin…

QOSHE - Kıyamet-i Suğra - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kıyamet-i Suğra

6 0
05.02.2024

II. Bayezid zamanında, 14 Eylül 1509’da İstanbul’da büyük bir deprem oldu. Şehir harabe olmuştu. Onun için halk ve tarihçiler bu depreme; “Kıyamet-i Suğra” yani, “Küçük kıyamet” dediler. Geçen sene biz ve civarımızdaki 10 şehir bu “Kıyamet-i Suğra”yı yaşadık. Bizim yaşadığımız, 1509’daki depremden çok daha şiddetli idi. Bizimkine “Kıyamet-i Kübra” yani “büyük kıyamet” demek lazım. (Asıl büyük kıyametle karıştırmamak lazım. O bambaşka bir şey. Dağlar toz zerresi haline gelecek. Belki bin, belki yüz bin şiddetinde…)

Olup bitenler, daha dün gibi… 6 Şubat 2023 Pazartesi günü, saat 04.30 civarı. Küçük delikanlı Fatih Said de bir gün önce gelmiş, o da bizde misafir. Derken müthiş bir sarsıntı… 1999’da İstanbul’da idik ve o depremi yaşamıştık. Ancak bu o depremden çok daha şiddetli idi. Sonraları uzmanların dediğine göre gerçek şiddet 12 civarında idi. İstanbul-Düzce depremi 45 saniye sürmüştü. Bizim o geceki deprem bir dakika 45 saniye sürdü. Yapacak bir şey yok. Ev halkı olarak kelime-i şehâdet getirdik, “Ya Rahîm! Ya Hafîz” diyerek Rabbimize sığındık. Bizim Said, “O anda sadece İslâm’ın hâkimiyetini görmeyi arzu ettim, onun için duâ ettim” diyor.

Ev halkı metanetli idi. Zaruri eşyalarımızı alarak arabaya bindik. Benzinlikte sıra bekledik, alamadık. Sakin bir yerde bekleyelim dedik. Yerler kar. Hem de sulu kar. Ayağınız ıp ıslak oluyor. Sabah namazını güçlükle kıldık. Öğle oldu. Namazı camide kıldım. Sular kesik. Ev halkı, “Eve çıkalım, abdest alıp namazımızı kılıp gelelim” dediler. Ben........

© Milli Gazete


Get it on Google Play