Tanıdıklardan bazıları telefon açıyor, bazıları WhatsApp’tan (Vatsap) mesaj gönderiyor: “Falan kanalda İslâmî değerlerle alay ediliyor”, “Filan kanalda dinimize hakaretler ediliyor”, “Feşmekanca kanalda ahlaksız yayın yapılıyor.” İyi de mübarekler, ben RTÜK müyüm? Gücüm ne, kuvvetim ne? Elimde bir tek işte bu kalem var. O da çoğu defa “Kellim kellim la yenfa’” oluyor. Yani “Söyle söyle sen dinle! Faydası yok!” Gördüğüm manzaralar karşısında çoğu defa, Hz. Nuh Aleyhisselam’ın “Ennî mağlûbun fentasir” [“Ben yenik düştüm, bana yardım et!” (Kamer Suresi /10)] duâsı aklıma geliyor. Buna kesinlikle inanıyorum: Rabbimin yardımı erişmeden düzelme olmaz. O İlahî yardımın ulaşması için de “layık” olmalıyız. (Laik değil.)

Ülkemizde, yani adına Anadolu denilen bu vatanda esrârengiz işler oldu, oluyor. En son 15 Temmuz darbe girişimi esnasında yaşandı. Bütün millet, “Ya Allah! Bismillah! Allah-u Ekber!” diye meydanlara yürüdü. Darbeyi önledi. “Tam dere yatağını buldu, gerçek kimliğimize kavuştuk!” derken, o hava üç gün devam etti. Üç gün sonra işin içine “demokrasi” tabiri girdi. “Demokrasi şehitleri” falan denilmeye başlandı. Pişmiş aşa soğuk su katıldı. Tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi. Bu millet bir Kurtuluş mücahedesi yaptı. Yedi düvelle savaştı. Şerife bacılar karda yalınayak cepheye mermi taşıdı. Kınalı kuzular cephede vuruştu. Tam “bütün kaybettiklerimize yeniden kavuşuyoruz” derken yine pişmiş aşa soğuk su katıldı.

“Vatan, Millet, Sakarya!” nutukları atmayacağım. En başta kendi derdimi, korkumu, sonra yakınlarım ve sevdiklerim adına derdimi ve endişemi, daha sonra bu vatanda yaşayan bütün Müslümanlar adına endişemi ve derdimi dile getireceğim: İnanın öylesine bir devirde, öylesine bir atmosferde yaşıyoruz ki imanla kabre girmek zorlaştı. Bizim asıl mekanımız, asıl yurdumuz, ebedî kalacağımız diyar, Âhiret yurdudur. O diyarın da iki mekanı vardır: Cennet ve cehennem. O ebedî âlemde cennet yurdunda kalabilmek için imanla ölmek şarttır. Âl-i İmran Suresi’nin 102. Âyet’inde Rabbimiz meâlen şöyle buyuruyor: “Ey îman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”

Bir zamanlar bu vatanda “Müslüman olarak can vermek” kolaydı. Kurtuluş Savaşı esnasında; Anayasada “Devletin dini İslâm’dır” yazılıydı. Hukuk sisteminde İslam hukuku esastı. Eğitimde çocuklar İslam terbiyesi altında yetişiyorlardı. Çarşıda, pazarda, ticarette İslam’ın esasları câriydi. Bir insan evde, işte, çarşıda, resmî devairde, elhasıl her yerde İslâm’ın kokusunu alıyor, o havayı soluyor ve kelime-i şehadeti söyleyerek ruhunu teslim ediyordu. O devirde ahlaksızlık yasaktı. Bütün kötülüklerin anası olan içki yasaktı. “Men-i Müskirat Kanunu” çıkarılmıştı. Bütün hanımlar tesettürlüydü, hayalıydı.

Peki ya şimdi? İşte her şey gözler önünde. Bütün münkerat alenen işleniyor: İçki, kumar, fuhuş, faiz, alavere, dalevere, rüşvet, vs… Televizyonlar haram et vitrini olmuş. Eskiden kasaplar camekanlı buzdolapları kullanırlardı. Müşteri eti görür, istediği yerden alırdı. Şimdi beyaz ekranlar kasap vitrinine dönmüş vaziyette. Reklamlarda, dizilerde, filmlerde ve magazin programlarında et teşhiri serbest.

Yukarıda söylediğim gibi, hem kendi nefsim adına, hem de “hepiniz çobansınız” hadis-i şerifindeki gibi mesuliyeti ve vebali omzumda olan yakınlarım adına endişe etmekteyim. Müslüman aileler çocuklarına İslamî terbiye veremiyor. Bu imkandan mahrumdurlar. 4+4+4 diye bir icat çıkardılar. “18 yaşına kadar bu çocuklar bizim!” deniliyor. İyi de o çocuklara ne veriyorsunuz? “Batılı tasvir sâfi zihinleri idlaldir” prensibince, olup bitenleri tasvir etmeyeceğim. Zaten herkes neyin ne olduğunu biliyor, görüyor.

İşin “Türkçesi” şu: Bu İslam diyarında İslamiyet isimden ve resimden ibaret kalmış. Bir yazımda bahsettiğim gibi, eski nüfus cüzdanımızı teslim ettik. Böylece son İslam yazılı resmi belge de gitti. Elimizde kala kala bir tek öldükten sonra göğsümüz kıbleye gelecek şekilde gömülmek kaldı. Elhamdülillah, şimdilik bu imkana sahibiz. Ancak asıl mesele şu: O mezara imanlı olarak yatabilecek miyiz?

QOSHE - Mezara İmanlı Olarak Yatabilecek Miyiz? - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mezara İmanlı Olarak Yatabilecek Miyiz?

7 0
19.01.2024

Tanıdıklardan bazıları telefon açıyor, bazıları WhatsApp’tan (Vatsap) mesaj gönderiyor: “Falan kanalda İslâmî değerlerle alay ediliyor”, “Filan kanalda dinimize hakaretler ediliyor”, “Feşmekanca kanalda ahlaksız yayın yapılıyor.” İyi de mübarekler, ben RTÜK müyüm? Gücüm ne, kuvvetim ne? Elimde bir tek işte bu kalem var. O da çoğu defa “Kellim kellim la yenfa’” oluyor. Yani “Söyle söyle sen dinle! Faydası yok!” Gördüğüm manzaralar karşısında çoğu defa, Hz. Nuh Aleyhisselam’ın “Ennî mağlûbun fentasir” [“Ben yenik düştüm, bana yardım et!” (Kamer Suresi /10)] duâsı aklıma geliyor. Buna kesinlikle inanıyorum: Rabbimin yardımı erişmeden düzelme olmaz. O İlahî yardımın ulaşması için de “layık” olmalıyız. (Laik değil.)

Ülkemizde, yani adına Anadolu denilen bu vatanda esrârengiz işler oldu, oluyor. En son 15 Temmuz darbe girişimi esnasında yaşandı. Bütün millet, “Ya Allah! Bismillah! Allah-u Ekber!” diye meydanlara yürüdü. Darbeyi önledi. “Tam dere yatağını buldu, gerçek kimliğimize kavuştuk!” derken, o hava üç gün devam etti. Üç gün sonra işin içine “demokrasi” tabiri girdi. “Demokrasi şehitleri” falan denilmeye başlandı. Pişmiş aşa soğuk su katıldı. Tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi. Bu millet bir Kurtuluş mücahedesi yaptı. Yedi düvelle savaştı. Şerife bacılar karda yalınayak cepheye mermi taşıdı. Kınalı kuzular cephede........

© Milli Gazete


Get it on Google Play