Yaklaşık otuz yıl önce, İstanbul’da ikamet ederken, komşularımızla, ahbaplarımızla güzel bir faaliyet başlattık: Her hafta bir evde bir araya gelecektik, o esnada hadis, tefsir ve fıkıh okuyacaktık. Böylece muhabbet halkamız nurlanacak, ebedî hayatımıza güzel sermayeler gönderecektik. İstanbul’da iken bu sohbetlerimize ara vermeden devam ettik. Karar vermiştik, sohbet kimde ise külfete girmeyecekti, bir çay, yanında sade bir ikram, o kadar… Okunan o manevî derslerin üzerimizdeki tesiri apâşikar görülüyordu. Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, her tarafı bir huzur ve sekinet havası kaplıyordu.

O sohbet yâranlarından, Nedim Karakullukçu abi, Ahmet Tok abi, Kayınpeder (Ekrem Yıldırım), Kayınbiraderim Ahmet Turan, âhiret âlemine göçtüler. Yüksel ve Ali Kemal Karakullukçu kardeşler İzmit’e gittiler. Biz de memleketimiz olan Gaziantep’e geldik. Geride, Ali Tok ile kayınbirader Turgut Beyi bıraktık. Sohbetimizin müdavimleri olan yavrucuklar büyüdü, çoluk çocuk sahibi oldu. Onlar da bizim sohbetimizi dinler, ikram zamanı çay tabağı, şeker ve ikramlıkları dağıtırlardı. Onlar da bizim ders arkadaşlarımızdı.

İstanbul’da ikamet ederken memleket üzerinde 28 Şubat’ın sert ve haşin rüzgârları esmeye başlamıştı. Yüzlerce Kur’an kursu, imam hatiplerin ortaokul kısmı kapatılmıştı. Camilerdeki yaz Kur’an kurslarına devam edecek çocuklara yaş sınırı getirilmişti. İşte o devrede biz üç sene yaz tatillerinde memleketimizdeki ofisimizde kurs açtık. Civardaki herkese ilan ettik. İsteyen çocuklarını getirebilirdi. İmam hatip mezunu, ilahiyat fakültesi talebesi kardeşlerimiz de bize yardımcı oldular. O gül yüzlü çocuklar iki üç haftada Kur’an-ı Kerim’i okuyacak hale geliyorlardı. Müfredatımız; Kur’an-ı Kerim öğrenme, namaz surelerinin mealleri, temel dini bilgiler, abdest, namaz, ilahiler, marşlar idi. Ara sıra pikniğe gittiğimiz, Gaziantep’imizde savaşın cereyan ettiği yerleri gezdiğimiz de oluyordu.

2008’de Gaziantep’e yerleşince, İstanbul’daki usulümüzü devam ettirdik. Rabbim lutfetti şehrimizde de sohbet yaranlarına kavuştuk. Ofisimizdeki sohbet günlerimizde günde iki ders programımız vardı. İkindi namazı sonrasında ve yatsı namazından sonra olmak üzere… Ders programımız şöyleydi: Hadis, tefsir, fıkıh… Bu ders vesilesiyle pek çok hadis kitaplarını baştan sona okuduk. Mehmed Vehbi Efendinin Hülasatü’l Beyan tefsirini halen okumaktayız. Bediüzzaman Hazretlerinin, Tevhid-i İlahi’yi anlatan eserlerini okuyoruz, istifade ediyoruz. Fıkıh olarak da, Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Büyük İslam İlmihali’ni, Halil Günenç Hocanın Büyük Şafii İlmihali’ni, Muhammed Zihni Efendinin Ni’metül İslam eserini, Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği ilmihali okuyoruz.

Şehrimizde, bizim mahalledeki dostlarımızla bir araya geliyoruz, gelip ders yapar mısınız? diyenler oldu, onları da kırmadık. Önceki sene AGD’de yaklaşık 8 ay (30 ders) “Asr-ı Saadet Sohbetleri” yaptık. Bu sohbet konumuz; başta Fatiha-i Şerife ve namaz sureleri olmak üzere surelerin tefsiri idi.

Yeğenlerimizle yaptığımız sohbet programı da elhamdülillah çok feyizli ve istifadeli olduk. Geçen sene Ramazan öncesinde, Ramazan-ı Şerif’le ilgi fıkhî bilgilerimizi tazeledik ve orucun hikmetleri üzerinde durduk. Daha sonra namaz konusunu işledik. Namazın farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, âdabını okuduk, bilgilerimizi tazeledik. Abdest ve gusül nasıl alınır, bunun üzerinde durduk. Namaz nasıl kılınır, bunu tatbiki olarak bir kere daha görmüş olduk. Rabbime hadsiz hamd olsun bütün yeğenlerim bize çok hürmetkâr, ben de onları çok sevmekteyim. Sevgim onların İslam’a bağlılığını gördükçe daha çok artmakta. Yeğenlerimden Orhan trafik kazası geçirmişti. Ağır ameliyatlar geçirdi. Malum, insan narkozdan sonra içinde ne varsa onu dile getirirmiş. Bizim Orhancık da ameliyattan çıkınca şöyle haykırıyormuş: “Allah’ım seni çok seviyorum! Allah’ım seni çok seviyorum!” Biz de bu inançtaki yeğenimizi çok sevdiğimizi belirttik ve dua ettik. Rabbime hadsiz hamd olsun, tedavisi çok başarılı geçti ve geçiyor.

Bir ara biraderim Orhan Beyle köyleri ziyaret etmiştik. Gittiğimiz her köye, Kur’an-ı Kerim, Kur’an elifbası, ilmihal ve muhtelif eserler götürüyor, bu kitapları köy odasına hediye ediyor ve kendilerine bir araya geldiklerinde okumalarını söylüyorduk. Köydeki akrabaları, dostları ziyaret ettiğimizde de sohbetlerimiz hep fıkhî konulardan olmaktaydı. Bilhassa zekât, miras ve namaz konuları üzerinde duruyorduk.

En son Ceyhan’daki akrabaları ziyaret ettik. Sağ olsun Fatih kardeşim, kardeşleri ve yeğenleri bize ikramda bulundular. Biz de kendilerine bu muhabbet sofrasını devam ettirmenin yanı sıra, programlı bir şekilde bir araya gelip, hadis, tefsir, fıkıh okumayı teklif ettik. Memnuniyetle kabul ettiler.

Sohbet yâranı deyip geçmeyin, bizimkiler gibi sizinkiler de vardır. Yarın cennette karşılıklı sedirlere kurularak bu hatıralarımızı birbirimize anlatacağız, inşallah…

QOSHE - Sohbet Yâranları - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sohbet Yâranları

9 1
26.01.2024

Yaklaşık otuz yıl önce, İstanbul’da ikamet ederken, komşularımızla, ahbaplarımızla güzel bir faaliyet başlattık: Her hafta bir evde bir araya gelecektik, o esnada hadis, tefsir ve fıkıh okuyacaktık. Böylece muhabbet halkamız nurlanacak, ebedî hayatımıza güzel sermayeler gönderecektik. İstanbul’da iken bu sohbetlerimize ara vermeden devam ettik. Karar vermiştik, sohbet kimde ise külfete girmeyecekti, bir çay, yanında sade bir ikram, o kadar… Okunan o manevî derslerin üzerimizdeki tesiri apâşikar görülüyordu. Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, her tarafı bir huzur ve sekinet havası kaplıyordu.

O sohbet yâranlarından, Nedim Karakullukçu abi, Ahmet Tok abi, Kayınpeder (Ekrem Yıldırım), Kayınbiraderim Ahmet Turan, âhiret âlemine göçtüler. Yüksel ve Ali Kemal Karakullukçu kardeşler İzmit’e gittiler. Biz de memleketimiz olan Gaziantep’e geldik. Geride, Ali Tok ile kayınbirader Turgut Beyi bıraktık. Sohbetimizin müdavimleri olan yavrucuklar büyüdü, çoluk çocuk sahibi oldu. Onlar da bizim sohbetimizi dinler, ikram zamanı çay tabağı, şeker ve ikramlıkları dağıtırlardı. Onlar da bizim ders arkadaşlarımızdı.

İstanbul’da ikamet ederken memleket üzerinde 28 Şubat’ın sert ve haşin rüzgârları esmeye başlamıştı. Yüzlerce Kur’an kursu, imam hatiplerin ortaokul kısmı kapatılmıştı. Camilerdeki yaz Kur’an kurslarına devam edecek çocuklara yaş sınırı getirilmişti. İşte o devrede biz üç sene yaz tatillerinde memleketimizdeki ofisimizde kurs açtık. Civardaki herkese ilan ettik. İsteyen çocuklarını getirebilirdi. İmam hatip mezunu, ilahiyat fakültesi talebesi kardeşlerimiz de bize yardımcı oldular. O gül yüzlü çocuklar........

© Milli Gazete


Get it on Google Play