Devlet hizmetinde bulunanların ve gazetecilik, yazarlık gibi mühim bir işi omuzlayanların tok gözlü ve minnetsiz olması lazım. Aç gözlü ve onun bunun minnetini almaktan yüksünmeyen kimselerin bu vazifeleri yapması son derece mahzurludur.

Şahsen ben hayatımda Hz. Sevban’ı (R.A.) örnek almışım. İbn Mâce, Nesâî, Ebû Dâvud ve Ahmed gibi sahih hadis kitaplarında yer alan şu hadis-i şerife bakalım:

“Sevban’dan (R.A.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (A.S.M.) şöyle buyurmuştur: ‘Kim bana insanlardan bir şey istemeyeceğine garanti verirse, ben de ona cenneti garanti veririm’ buyurdu. Bunun üzerine Sevban da; ‘Ben garanti veriyorum,’ dedi. Gerçekten hiç kimseden bir şey istemezdi.”

Hz. Sevban bineği üzerindeyken kırbacı yere düşecek olsa, hiç kimseye ‘kırbacı bana ver’ demez, bineğinden inip kırbacı kendisi alırdı.

“İnsanlardan istememek, bir beklenti içerisinde olmamak”; “Hasbunallah veni’me’l vekil” âyetinin de şerhidir. Verenin, ihsan edenin Allah-u Azimüşşan olduğunu bilen, böyle davranır.

Elhamdülillah, hayatım boyunca böyle davrandım, kimseden bir şey istemedim. Hatta bu davranışın kaynağını bilmediğim çocukluk devremde de öyleydim. Dedemden, babamdan dahi istemezdim, onlar verince alırdım.

Minnetsizlik gibi, tok gözlülük de güzel bir huydur. Rabbime hamd olsun, ailemden çok küçük yaşlardan itibaren bunun dersini almışım. Rabbimin lütf-u ihsanıyla gözümüz dışarıda kalmamış. Ailem helal kazancı ve iktisadı şiâr edinmiş. Bunun bereketini hayatımız boyunca gördük. Bizde evin temel erzakları toptan alınırdı. Bu da sofraya ve hayatımıza bereket olarak yansırdı. Merhum babam beni ve kardeşlerimi güzel giydirmeyi severdi. Şehrimizin en meşhur terzilerine yelekli takım elbise diktirirdi. Nişanımızda bizim buranın mahallî örfüne göre toplanan para ile iki daire alabilecek para birikmişti. Onunla örfe göre altın ve ev eşyaları alındı ve biz “borçsuz” olarak yuvamızı kurduk, Elhamdülillah. Evlendiğimizde Üsküdar’da kirada oturmaktaydım. Çalıştığım gazeteden aldığım ücret ev kirasına ve geçimimize yetiyordu. Derken ev sahibi kirayı iki misli artırdı. Bu da aldığım maaşın üçte ikisine tekabül ediyordu. Üstelik bir de “Bu parayı vermezsen, haram ederim!” demişti. İşte bu sözden sonra kararımızı verdik, ev alacaktık. “Bismillah” diyerek kolları sıvadık. Güngören’de yeni yapılan bir binadan bir daire için pazarlık yaptık. Ev halkının bütün altınlarını verdik. Ailemiz de destek oldu ve böylece 25 yaşında ev sahibi olduk.

Bunları niçin anlatıyorum? Rabbime hamd olsun, gözümüz malda, mülkte, eşyada, elbisede olmadı. Gözümüz gönlümüz toktu, elhamdülillah. Dünyaya, dünya malına dönüp bakmadık. Bütün mesaimizi hizmetimize verdik. Rabbim lutfetti, 2008 yılına kadar 120 kitabımız yayınlandı. Zekatımızı muntazaman verdik, aile fertleriyle birlikte hacca, umreye gittik.

Hayatım boyunca 2-3 defa karz-ı hasen istemişim ve onda da vaktinden önce borcumu ödemişim. Defalarca da karz-ı hasen vermişim. Böylece bu sünnet-i seniyyeyi de îfa etmiş olduk. “İstememek” âdetimdir, ancak birkaç defa hakkımı istemişimdir. Rabbim böyle takdir etmiş, geçimimize telif gelirini vesile kılmış. Memur nasıl devletten maaş alıyorsa, biz de yazılarımızdan ve kitaplarımızdan telif almışız. Alamadığımız zaman, bir yazımda belirttiğim gibi üç defa istemişim, üçüncüsünde de ses çıkmayınca bir daha istememişim ve hakkımı helal etmişim. Zira biz inanmışız ki, mahşer meydanında hesap gününde zerre miskal iyiliğin ve kötülüğün hesabı sorulacaktır. O divanda “alacaklı” olarak beklemek ve hesap görülmesini beklemek istemem. “Allahümme edhilne’l cennete bigayri hisâb” duâsını sıklıkla yapmaktayım. Yani, “hesapsız cennete girenlerden olmayı” umud ederim ve Rabbimden bunu lutfetmesini niyaz ederim. Orada üç kuruşun hesabının görülmesini istemem. Ancak hayatım boyunca şunu görmüşüm: Bile bile haksızlık yapanın, imkanı varken insanların hakkını ödemeyenlerin yanlarına kâr kalmıyor. Bu dünyada da tokat yiyorlar, perişan oluyorlar.

Belki size tuhaf gelebilir; bu kadar kitabım var, en yakınlarıma bile bundan bahsetmemişim, “kitabımı alır mısınız?” dememişim. Eserlerin kadr-ü kıymetini bilen yayınevleri ile çalışmışım, çalışacağım. Onlar işini yapsın, ben de kendi işimi. Hiç kimseye minnet etmem. Minnetsizlik ve tok gözlülük ne güzelmiş. İşte gerçek hürriyet ve izzetli olmak bu!.. Bunu ihsan eden Rabbime hadsiz hamd olsun…

QOSHE - Tok Gözlülük ve Minnetsizlik Ne Güzel - Burhan Bozgeyik
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tok Gözlülük ve Minnetsizlik Ne Güzel

5 0
04.12.2023

Devlet hizmetinde bulunanların ve gazetecilik, yazarlık gibi mühim bir işi omuzlayanların tok gözlü ve minnetsiz olması lazım. Aç gözlü ve onun bunun minnetini almaktan yüksünmeyen kimselerin bu vazifeleri yapması son derece mahzurludur.

Şahsen ben hayatımda Hz. Sevban’ı (R.A.) örnek almışım. İbn Mâce, Nesâî, Ebû Dâvud ve Ahmed gibi sahih hadis kitaplarında yer alan şu hadis-i şerife bakalım:

“Sevban’dan (R.A.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (A.S.M.) şöyle buyurmuştur: ‘Kim bana insanlardan bir şey istemeyeceğine garanti verirse, ben de ona cenneti garanti veririm’ buyurdu. Bunun üzerine Sevban da; ‘Ben garanti veriyorum,’ dedi. Gerçekten hiç kimseden bir şey istemezdi.”

Hz. Sevban bineği üzerindeyken kırbacı yere düşecek olsa, hiç kimseye ‘kırbacı bana ver’ demez, bineğinden inip kırbacı kendisi alırdı.

“İnsanlardan istememek, bir beklenti içerisinde olmamak”; “Hasbunallah veni’me’l vekil” âyetinin de şerhidir. Verenin, ihsan edenin Allah-u Azimüşşan olduğunu bilen, böyle davranır.

Elhamdülillah, hayatım boyunca böyle davrandım, kimseden bir şey istemedim. Hatta bu davranışın kaynağını bilmediğim çocukluk devremde de öyleydim. Dedemden, babamdan dahi istemezdim, onlar verince alırdım.

Minnetsizlik gibi, tok gözlülük de güzel bir huydur. Rabbime hamd olsun, ailemden çok küçük yaşlardan itibaren bunun dersini almışım. Rabbimin lütf-u ihsanıyla gözümüz dışarıda kalmamış. Ailem helal kazancı ve iktisadı şiâr........

© Milli Gazete


Get it on Google Play