Kırılmış bir dal. Bir yaprakla. Yavaş yavaş. İniyor aşağıya. Kaldırımlarda akşam güneşi. Dükkânların camlarında. Hülyalı gökyüzü. Dünyanın bütün haritalarında. Görünmez bir noktada.

Akşam olunca iki kişi sofrada. Sessizce oturuyorlar. Ha dünyanın öbür ucunda ha hemen yanınızda. Yan tarafınızda. Sağınızda. Evet solunuzda. Hiç tanımadığınız. Kapı komşunuz. Uzaktan akrabanız. Yakın akrabanız. Uzaktan tanıdığınız. Yakından arkadaşınız. Can ciğeriniz. Diğer iki kişi nerede. Hastanede. Altı aydır böyle. İki mevsim geçti. Durmadı gitti. Mevsimlerle alâkamız yok bizim. Uzaktan el sallayarak görünür görünmez bir şekilde geldi geçti. Diyecek bir şey yok mevsimlere. Hem ne diyelim şurada dur bizi bekle elbet geleceğiz bir gün yaşamaya mı diyelim. Efendim biraz soluklansanız. Bir bardak su içseniz. Biraz etrafınıza baksanız, görseniz. Belki de sizi yaşayacak olanlar vardır. Yaşayacak olanlar yaşayacaklarını kenara koydu, beklemeye bıraktı, bozulmasın diye buzdolabına koydu, yok daha neler, buzdolabı mı ne buzdolabı yahu, zaten buz gibi değil mi hayat, adam yaşayacaktı ama buz gibi oldu yaşamaktan, yaşamak da onu kollarını açmış beklemiyordu zaten, karşılıklı buzlaştılar, yaşayacaklarını aldı ocağın üstüne koydu, buğulanıyor. Adam buğulanıyor mevsimlere doğru. Mevsimler mi, kim bilir şimdi neredeler.

Sessizlik dayanamasa da bir şey demiyor. Ama ağızlarına bakıyor. Köşede durmuş bekliyor. İçin için bekliyor. Bende saatler var, bana bir şey diyor musunuz, bakın bana doldurduğunuz saatlerinizi saklıyorum, lazım olduğunda bir alo demeniz yeterli, ne alo’su ya sessizlikle telefonlaşacak mıyız yani, alo kiminle görüşüyorum, efendim ben sessizlik, nasılsınız, iyiyim siz, işte idare ediyorum bana bıraktıklarınızla, nasıl yani, hani söylemek isteyip de söylemediğiniz, tam ağzınızı açacakken yutkunduğunuz, uzaktan bakıp daldığınız, sanki halının bir desenini inceliyor gibi bir noktaya sabit baktığınız, gözlerinizin dolduğu anda gidip yan odada sigara içtiğiniz, bu saatte bunları yapıyor olacaktık dediğiniz, şu saatte şurada olacaktık planlarınız, baba ben şimdi burada değil evde ders yapıyor olmam gerekiyorduyu hatırlamanız hatta hiç unutmamanız, sabaha kadar düşüne düşüne hiç uyuyamamanız, neden neden neden diye sorup da bir cevap bulamamanız, hayatınızdaki sorduğunuz ve cevabını alamadığınız bütün sorularınız, hepsi bende, alo alo alo çat tık.

Aradığınız mevsimlere ulaşılamıyor lütfen bir daha denemeyiniz!

QOSHE - Gökçe Natürmort - Cafer Keklikçi
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gökçe Natürmort

10 0
02.03.2024

Kırılmış bir dal. Bir yaprakla. Yavaş yavaş. İniyor aşağıya. Kaldırımlarda akşam güneşi. Dükkânların camlarında. Hülyalı gökyüzü. Dünyanın bütün haritalarında. Görünmez bir noktada.

Akşam olunca iki kişi sofrada. Sessizce oturuyorlar. Ha dünyanın öbür ucunda ha hemen yanınızda. Yan tarafınızda. Sağınızda. Evet solunuzda. Hiç tanımadığınız. Kapı komşunuz. Uzaktan akrabanız. Yakın akrabanız. Uzaktan tanıdığınız. Yakından arkadaşınız. Can ciğeriniz. Diğer iki kişi nerede. Hastanede. Altı aydır böyle. İki mevsim geçti. Durmadı gitti. Mevsimlerle alâkamız yok bizim. Uzaktan el sallayarak görünür görünmez bir şekilde geldi geçti. Diyecek bir şey yok mevsimlere. Hem ne diyelim şurada dur bizi bekle elbet geleceğiz bir gün yaşamaya mı diyelim. Efendim biraz soluklansanız. Bir bardak su içseniz.........

© Milli Gazete


Get it on Google Play