Ne günlere kaldık!.. Siyonizm, hedeflerine varmak için tüm güçleri ile çalışıyor. Gazze’de bir soykırım, gözlerimizin önünde devam ediyor. Müslümanların ilk kıblesi hâlâ işgal altında; son kıblemizin de özgür olduğundan bahsedemiyoruz. Ümmetin çocukları ve insanlık, kapitalizmin dayattığı buhranda kıvranıyor. Bildiğimiz ve yaşadığımız meseleleri daha da uzatmayacağım.

Zalim zalimliğini, batıl batıl olmanın gereğini yaparken hakkın temsilcisi olması gereken Müslümanlar ne yapmakta? Müslümanların yaşadığı birkaç ülke hariç -Yemen, Malezya gibi- göstermeleri gereken tepkiyi göstermiyor; yapmaları gerekenleri yapmıyorlar. Halklar meydanlarda olmasına rağmen Batı’da insanlık adına ortaya konulan tepkiler kadar kuvvetli olmuyor.

Gelelim ülkemize… 7 Ekim’den beri katil İsrail ile ne ticaretimiz ne diplomatik ilişkimiz kesintiye uğradı. Bu süreç içinde İsrail’e yiyecek tedarik eden ülkeler listesinde birinci sıradayız. İşgalciye gönderdiğimiz mallar sadece yiyecek olsa; petrol sevkiyatı, barut, demir, çelik, çimento gibi maddelerin satışının devam ettiği ve Türkiye ile İsrail’in ticaretinin arttığı başka bir gerçek olarak toplumların gözünde kaçırılmayacak şekilde ortada.

Olayların ilk günleri ile birlikte toplumun gözleri sadece bireysel boykota yönlendirilmiş olsa da artık mızrak çuvala sığmaz hale geldiğinden, insanlarımızdan yavaş yavaş da olsa “iktidarın katil ile ticareti kesmesi ve üsleri kapatması” konusunda tepkiler gelmeye başladı. Aslında İsrail ile hiç normalleşilmemesi ve Herzog’un ülkemize geldiğinde savaş suçlusu olarak tutuklanması gerekiyordu. Ama, ama işte…

Milletimizin iyi niyeti ve enerjisi ilk günlerde iktidarın yönlendirilmesi ile birkaç kahve dükkânına karşı yönlendirilmiş olsa da, -Okuyucularımız hatırlayacaktır; ülkemizde yapılan eylemlerin Siyonizm’e, İsrail’e zarar vermeyecek kadarına müsaade edildiğini yazmıştık- hastanelerin vurulması, hastanelerde bulunan insanların zorla çıkarılması ve tanklarla ezilmesi, bazı kadınlarımıza tecavüz edilmesi ve artık açlıktan şehit olan insanlarımız ve şiddetin her türlüsünün hâlâ yaşanıyor olması, ülkemizden ticaretin devam etmesine, tepkilerin doğmasına sebep oldu.

Tablo bu durumda iken bazı ilim sahipleri (!), din adamları (!) -ki bunlar iktidarın müsaade ettiği kadar İslam’ı öğreten, Kur’an kursları açabilenler- destekledikleri iktidara söz gelmesin diye İsrail ile ticareti meşrulaştıracak açıklamalarda bulundu. İnsanları zulme karşı organize edip zulmü durdurmanın yollarını bulması gerekenler, katil ve işgalci ile ticareti aklamak için kırk takla atıyor. O derece düşmüş durumdalar ki; katil, işgalci ile ticarete tepki gösterenlere çeşitli iftira ve ithamlarla toplum nezdinde canavarlaştırmaya çalışıyorlar. Mesela birisi, devam eden ticarete “dur” diyenlere “kahpeler” diyecek kadar alçalmış durumda. Sırf desteklediği iktidar zarar görecek diye soykırımı destekleyecek kadar insanlıktan uzaklaşmış durumdalar.

Gazze’deki Filistinli Âlimler Heyeti, 100’den fazla âlim tarafından “Aksa ve Gazze” başlığı altında on bir maddeden oluşan, hazırladıkları fetvanın ikinci maddesinde şöyle dedi: “Yiğit Filistin direnişine sadakat… Onlar bizden, biz onlardanız; onlara sadık olanlara sadık, onlara düşman olanlara düşmanız. Yahudi ve Hıristiyanlara sadık olup Müslümanlara karşı onlara yardım eden herkes mürtettir.”

Bu fetvanın yayımlandığı günlerde ülkemizde bazı hoca efendilerin (!) tavırları, sözleri, açıklamaları İslam adına kabul edilebilinir değildir.

Ki Filistinli Âlimler Heyeti’nin yayımladığı fetvanın devamında üçüncü madde şöyle: “Filistin toprakları vakıftır ve bir karışından vazgeçmek caiz değildir. Mescid-i Aksa’nın kurtarılması, İslam’ın bir akidesi ve Allah’ın bir şeriatıdır. Filistin’in tamamı kıyamete kadar İslami bir vakıftır ve ümmetin icması ile Filistin’in herhangi bir parçasını satarak veya bir kâfire vererek terk etmenin haram olduğu yönündedir.”

Yüzden fazla İslam âliminin bu şekilde açıklama yaptığı yerde hâlâ İsrail ile yapılan ticareti meşrulaştıracak açıklamaları yapan neye dayanmaktadır? Gayrimüslim ülke olan Kanada bile İsrail’e silah satmaktan vazgeçtiğini ilan etmiş iken!.. Güney Afrika’nın, hakkında dava açtığı İsrail’e lojistik destek vermeyi nasıl savunabilir bir insan? Bırak âlim, hoca sıfatını; Müslüman sıfatı olan, insan olan herkes zulme karşı durur. Gücü yetmiyorsa sözlü karşı duruş sergiler, miting yapar, protestolara katılır.

Ülkemizde iktidar ve destekçisi hoca efendiler nasıl bir akıl tutulması yaşıyorlar ki, İsrail ile ticarete karşı olanlara ithamlarda bulunuyor. Miting alanlarında pankart açanlar gözaltına alınabiliyor? Ne zamandan beri zalime ve zulme “hayır” demek suç oldu?

Hele de Filistinli Âlimler Heyeti’nin fetvasında, “İşgalcilere karşı cihat, Müslümanların üzerine farz olan bir savunma cihadıdır: Yahudilerin Kudüs, Aksa ve Filistin’e yönelik saldırıları Müslümanların savunma cihadı yapmasını gerektirmektedir. Çünkü düşman dine, namusa, toprağa, cana, ruha ve mala saldırmıştır ve bunlardan biri bile cihada gücü yeten herkese farz olması için yeterlidir” deniyorken. Hüküm ortada iken...

Ülkemizde son günlerde ortaya çıkan tablo şudur: Bazı kişiler hayata İslam çerçevesi ve gözlüğünden bakmamaktadırlar. Her ne kadar cübbeli, sarıklı, çarşaflı, başörtülü olsalar da. Ülkemizde son çeyrek asırda hayata, İslam’a ve insani değerlere göre bakan kitle yerine hayata, dine, olaylara, dünyaya “iktidarın gözlüğünden” bakan bir kitle oluşturulmuştur. Bunların bazılarının, dediğimiz gibi ilim sahibi olduğu da görülmektedir.

Müslümanlar, bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. Bir Müslüman, hayatta sadece ibadet ritüellerini yaparak vazifesini yerine getirmiş olmaz. Hayata, dünyaya, olaylara bakarken de İslam çerçevesinden bakmak zorundadır. Bakış açısını iktidarın belirledikleri de ilim sahibi, âlim olmazlar. Onlara ne denildiğini Kur’an çok güzel anlatmıştır.

Tüm dünyadaki zulümlerin, baskıların, kötülüklerin bitmesi için ülkemizdeki Müslümanların bu hayatın sonunda hesabı Allah’a vereceklerini hatırlaması gerekiyor. Bu gerçeği bilen ve yaşayan çok az bir insanı bundan istisna ederim. Müslümanlar, tekrardan özlerine dönmelidir. Müslümanların bakış açısı günlük çıkarlar olmamalıdır. Elde ettikleri koltuklar/makamlar ve konfor alanlarını korumaktan vazgeçip Allah’ın emirlerine dönmelidirler.

Gazze’nin kurtarılması; katil, işbirlikçi İsrail’in durdurulması hiç zor bir konu değil. Ve bunun hesabını hiçbirimiz veremeyiz!

QOSHE - Hayata baktığın o gözlüğü değiştirsen?! - Elif Örs
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hayata baktığın o gözlüğü değiştirsen?!

11 0
26.03.2024

Ne günlere kaldık!.. Siyonizm, hedeflerine varmak için tüm güçleri ile çalışıyor. Gazze’de bir soykırım, gözlerimizin önünde devam ediyor. Müslümanların ilk kıblesi hâlâ işgal altında; son kıblemizin de özgür olduğundan bahsedemiyoruz. Ümmetin çocukları ve insanlık, kapitalizmin dayattığı buhranda kıvranıyor. Bildiğimiz ve yaşadığımız meseleleri daha da uzatmayacağım.

Zalim zalimliğini, batıl batıl olmanın gereğini yaparken hakkın temsilcisi olması gereken Müslümanlar ne yapmakta? Müslümanların yaşadığı birkaç ülke hariç -Yemen, Malezya gibi- göstermeleri gereken tepkiyi göstermiyor; yapmaları gerekenleri yapmıyorlar. Halklar meydanlarda olmasına rağmen Batı’da insanlık adına ortaya konulan tepkiler kadar kuvvetli olmuyor.

Gelelim ülkemize… 7 Ekim’den beri katil İsrail ile ne ticaretimiz ne diplomatik ilişkimiz kesintiye uğradı. Bu süreç içinde İsrail’e yiyecek tedarik eden ülkeler listesinde birinci sıradayız. İşgalciye gönderdiğimiz mallar sadece yiyecek olsa; petrol sevkiyatı, barut, demir, çelik, çimento gibi maddelerin satışının devam ettiği ve Türkiye ile İsrail’in ticaretinin arttığı başka bir gerçek olarak toplumların gözünde kaçırılmayacak şekilde ortada.

Olayların ilk günleri ile birlikte toplumun gözleri sadece bireysel boykota yönlendirilmiş olsa da artık mızrak çuvala sığmaz hale geldiğinden, insanlarımızdan yavaş yavaş da olsa “iktidarın katil ile ticareti kesmesi ve üsleri kapatması” konusunda tepkiler gelmeye başladı. Aslında İsrail ile hiç normalleşilmemesi ve Herzog’un ülkemize geldiğinde savaş suçlusu olarak tutuklanması gerekiyordu. Ama, ama işte…

Milletimizin iyi niyeti ve enerjisi ilk günlerde iktidarın yönlendirilmesi ile birkaç kahve dükkânına karşı yönlendirilmiş olsa da, -Okuyucularımız hatırlayacaktır; ülkemizde yapılan eylemlerin Siyonizm’e, İsrail’e zarar vermeyecek kadarına müsaade edildiğini yazmıştık- hastanelerin vurulması, hastanelerde bulunan insanların zorla çıkarılması ve tanklarla ezilmesi, bazı kadınlarımıza tecavüz edilmesi ve artık açlıktan şehit olan insanlarımız ve şiddetin her türlüsünün hâlâ yaşanıyor olması, ülkemizden ticaretin devam etmesine, tepkilerin doğmasına sebep........

© Milli Gazete


Get it on Google Play